16 Ara 2017 10:35 Son Güncelleme: 24 Kas 2018 01:52

Ahmet Kekeç Karar yazarlarını topa tuttu: "Bu AKP'li arkadaşların derdi nedir?"

Star yazarı Ahmet Kekeç, isim vermeden Karar gazetesi yazarlarını yaylım ateşine tuttu.

Ahmet Kekeç, Kemal Kılıçdaroğlu'nun bile dil sürçmelerine rağmen İslam İşbirliği Teşkilatı’nın aldığı Kudüs kararını desteklediğini, ancak Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu'na yakın yazarların ise sırf Erdoğan karşıtlığından bu karara burun kıvırdıklarını ifade etti.

Kekeç, isim vermedi ama bugünkü yazısının her satırıyla Akif Beki ve diğer karar yazarlarına göndermelerde bulundu.

İşte Ahmet Kekeç'in çok konuşulacak "Bu AKP’lilerin derdi nedir?" başlıklı o yazısı;

Neredeyse bütün siyasi partiler, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın aldığı Kudüs kararını destekledi.

Kılıçdaroğlu bile destekledi.

O bile...

Gerçi bir ara coştu, içinde “Doğu Filistin” ifadesinin geçtiği tuhaf laflar etti, “Kudüs’e derhal Filistin Büyükelçiliği kurulsun” gibilerden yine tuhaf öneriler getirdi ama “son tahlilde” destekledi.

Kudüs’e “Filistin Büyükelçiliği” kurulamaz oysa.

Böyle bir şey teknik olarak mümkün değil.

Filistin Büyükelçiliği, kurulsa kurulsa, Ankara’ya kurulur.

Ki, zaten var böyle bir yer.

Kudüs’e de, Türkiye Büyükelçiliği kurulur.

Böyle bir şey de var. Yani, Türkiye’nin Kudüs’te mukim bir Büyükelçiliği de var.

Olsun... Kemal Bey’in bu “işgüzarlığını” yine de değerli buluyoruz ve “suskunluğu” tercih etmediği için kutluyoruz.

Suskun kalan odakları bildiriyorum:

Meral Akşener’in İP’i...

HDP’li hevaller...

Kriptolar...

İslamcı mahalleye “itilen” görevliler...

Kimi AKP’liler.

İlginçtir, bir hafta öncesine kadar “Kudüs bizim onurumuzdur, sakın ha Trump!” diye gözdağı mesajları yayınlayan kimi eski devlet adamları da suskunluğa büründü.

Ne ilginç, değil mi?

Kudüs üzerinden “İslamcılık” yapıp, İslamcı Erdoğan’ı sigaya çekeceklerdi, “sosyoloji”nin kafasını karıştıracaklardı.

Daha da ilginci şu:

Eski devlet adamlarına tercüman olan kimi “Erdoğan takıntılı” kalemlerin, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın oybirliğiyle aldığı Kudüs kararını (Davutoğlu’nun bazı söylev ve demeçlerini hatırlatarak) neredeyse “yok” hükmünde saymaları ve “Pardon siz buna başarı mı diyorsunuz?” diye burun kıvırmaları.

Efendim, 16 ülkenin aldığı kararın neresi başarıymış?

Daha kaç ülkenin katıldığını bilmiyor, bir de kalkmış, “Bu toplantıdan bir şey çıkmayacağını daha önce yazmıştım. Ben ortada bir başarı filan göremiyorum” diye ahkâm kesiyor.

Körü körüne düşmanlık böyle bir şeydir.

İnsanı rezil eder.

Bütün kötülükleri Davutoğlu’suzluğa bağlamak... Evet, bu bir siyasettir... Daha üstün, daha nitelikli, daha kuş kondurur bir siyasetçi olarak görülen Davutoğlu’nun mevcutlardan daha başarılı bir icracı olduğuna inanılabilir, onun düşünceleri çerçevesinde örgütlenilebilir, bundan sonra daha iyisinin ancak onun yönetimiyle mümkün olacağı savunulabilir.

Bunlar gayet meşru faaliyetler...

Ki, meşruiyet çerçevesinde ve adalet temelinde yürütülen her faaliyet saygıdeğerdir.

Hem bütün kötülükleri “Davutoğlu’suzluğa” bağlayacaksın, hem Davutoğlu’suzlukla ödeşmenin yolu olarak AK Parti ve Erdoğan düşmanlığı yapacaksın, hem de AK Parti zemininde söz söyleyeceksin.

Bir de “16 ülke katıldı” diye gerçeği çarpıtacaksın.

Derdi nedir bu arkadaşların, anlayabilmiş değilim.

Neredeyse her satırlarında Erdoğan düşmanlığı ve sinik, yaralı, sinsi bir muhalefet dili...

Bir türlü çıkamadılar travmadan.

Biri, Cumhurbaşkanlığı sisteminde “Hitler ve Mussolini esintileri” vehmeder... Biri ortadaki “büyüme rakamları”na rağmen mütemadiyen ekonominin kötüye gittiğini söyler... Biri “28 Şubat sürecinin özgürlükler ortamını” özler... Biri mensubu olduğu partiyi hem İslamcı hem “Batı’nın kabul edeceği” bir partiyle tehdit eder... Biri “Sakın küreselci ve Soros’çu demeyin, Sizi Trump’çı ilan ederiz... Soros demokrasiyi destekleyen hayırsever bir işadamıdır” diye gözdağı yazıları yazar... Biri AB’yle gerilen ilişkilerin sorumluluğunu AB ülkeleri tarafından refüze edilen siyasetçilere yıkar...

Hakikaten nedir dertleri?