Ahmet Kekeç Etyen Mahçupyan'a sert çıktı: Utan!
Star yazarı Ahmet Kekeç, Karar yazarı Etyen Mahçupyan'ın referandum sonrası yazısına tepki gösterdi.
Star yazarı Ahmet Kekeç, "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"nin
yüzde 51.18 "evet" oyuyla kabul edilmesiyle ilgili olarak “Burada
herhangi bir yaptırım ya da tasarruf kararı almıyoruz. Yüzde 50’den
biraz fazla çıkmasını yeterli sayamayız. Oyunun kurallarını
değiştiriyoruz ve toplumun yarısı bu kurallarla oynamak istemiyor"
diyen Karar yazarı Etyen Mahçupyan'a tepki gösterdi.
Mahçupyan'ın bir dönem Ahmet Davutoğlu'nun danışmanlığını yaptığını
hatırlatan Kekeç, "Başdanışman gibi düşünenler, Türk siyasal
tarihine doğru küçük bir yolculuk yapsınlar ve karşılaşacakları
manzara utanmalarını sağlayacaksa, hiç değilse bu duyguyu
hatırlasınlar, yani utansınlar" diye yazdı.
Ahmet Kekeç'in "Seni hangi rakam tatmin ederdi Sayın
Başdanışman?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Deniz Baykal’ın “Referandumda geçerli oy oranı yüzde 70 olmalıdır”
önerisine eski Başbakan’ın Başdanışmanı Etyen Mahçupyan’dan destek
geldi.
Mahçupyan, “Yüzde 50’den biraz fazla çıkmasını yeterli sayamayız”
diyor.
Ne olacaktı?
Kural nedir referandumlarda?
Hangi rakam tatmin ederdi Başdanışmanı?
Yüzde 60, yüzde 70, yüzde 80, yüzde 90, yüzde 100?
Hangisi?
İnönü Üniversitesieski rektörü Fatih Hilmioğlu’nun motto haline
getirdiği bir sözü vardı: “Yüzde 98’le de gelseler...”
Bu sözün önüne bir de, “bunlar” ifadesini yerleştirirdi.
Başkaları için değil, sadece “bunlar” için geçerli bir kural.
Bunlar, yani AK Parti siyasetine göre hareket edenler, yani halkın
önemlice bir kesimi, yani “muhafazakâr-demokrat” olarak
tanımlananlar hiçbir şartta iktidar olamıyorlar; seçim kazanmaları,
parlamentoda çoğunluğu oluşturmaları, hükümeti kurmaları, ülkeyi
yönetmeleri için yeterli görülmüyor; yüzde 98’le de gelseler durum
değişmiyor.
Benzeri bir tavrı, “kan” sözcüğünü dilinden düşürmeyen Kemal
Kılıçdaroğlu da göstermişti. “Yüzde 90’la da gelseler, kan dökmeden
bu işi gerçekleştiremezler” gibilerden laflar etmişti.
Etyen Mahçupyan’a dönelim.
Referandumlarda (önceden farklı kurallar ve baraj konulmadıysa)
kural şudur: “Yüzde 50’nin biraz yukarısında oy kazanmaya
yetiyor.”
Mahçupyan bunu yeterli görmüyor.
Diyor ki, “Burada herhangi bir yaptırım ya da tasarruf kararı
almıyoruz. Yüzde 50’den biraz fazla çıkmasını yeterli sayamayız.
Oyunun kurallarını değiştiriyoruz ve toplumun yarısı bu kurallarla
oynamak istemiyor. O diğer yarısına herhangi bir şeyi empoze
etmenin çok ağır sosyolojik ve siyasi maliyetleri olur. Bunlar uzun
vadeli olur. Hakikaten geri dönüşü de çok zor olur. Umarım sağduyu
galebe çalar.”
Bu mantığın doğru olduğunu düşünelim...
Çünkü Başdanışmanımız, tezinin haklılığını mantık yürüterek
açıklamaya çalışıyor...
Öyleyse, bu nevi şahsına münhasır mantığa, başka tür bir mantıkla
cevap verilebilir ve toplumun diğer yarısının bugüne kadar empoze
edilmiş (hatta “dayatılmış”) kurallarla oynadığı ve bundan sonra
oynamak istemediği, bu nedenle oyunun kurallarının değiştirilmesine
“evet” dediği sonucu çıkarılabilir.
Bu mudur?
Bugüne kadar oyunun kurallarını koyanlar (bizde oyunun kurallarını
hep “darbe konvansiyonları” koymuştur ve herhangi bir siyasal,
hukuki, toplumsal meşruiyeti gereksinmemiştir) toplumun hangi
kesimine sordular?
Dahası, meşruiyetlerini nereden aldılar?
Başdanışman, bizde anayasaların nasıl yapıldığını, hangi koşullarda
halkın önüne götürüldüğünü (hangi dayatmalarla referanduma
sunulduğunu) bilmiyor mu?
Mesele, tarihinde ilk kez “toplum”un anayasa yapım sürecine dâhil
edilmesi mi?
Bu mu bütün mesele?
Bir önerim var:
Başdanışman gibi düşünenler, Türk siyasal tarihine doğru küçük bir
yolculuk yapsınlar ve karşılaşacakları manzara utanmalarını
sağlayacaksa, hiç değilse bu duyguyu hatırlasınlar, yani
“utansınlar!”
Bunu evde kendi kendilerine deneyebilirler.
Bir maliyeti yok!
Mahut anayasa değişikliği, oysa, sadece “hükümet sistemini”
belirliyor, yeni bir hükümet modeli öneriyor. Yaşamsal bir
değişiklik değil bu... Sadece teknik bir değişiklik... Dolayısıyla,
kimseye bir şey empoze edilmiyor. Kimse, “dramatik bir tercihle”
karşı karşıya bırakılmıyor.
Dahası... Bu değişiklik, toplumun sadece bir kesimine avantaj
getirmiyor. Toplumun her kesimi bu değişiklikten
yararlanabiliyor.
Başdanışman bu kadar basit bir şeyi göremiyor mu?