05 Mar 2013 10:22 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:03

AHMET HAKAN'DAN HÜKÜMET YANLISI GAZETELERE ŞEHVET DERSİ!

Gazetecilik denilen iş, sizin “gazetecilik şehveti” diyerek ayaklar altına aldığınız dürtüye dayanır.

Haberin şehvetine kapılmaya övgü

HÜKÜMET ve hükümet medyası “gazetecilik raconu” kesiyor.
Ağız birliği ederek şunları söylüyorlar:
- Gazeteci, sürece zarar verecek bir haber yakaladığında hemen heyecanlanmamalı.
- Önce sağa sola bakmalı.
- Haberin şehvetine kapılmamalı.
- “Küt” diye basmamalı haberi.
- “Sorumlu” davranmalı.
- “Bu haberin yayınlanması sürece zarar verir mi” diye düşünmeli.
Böyle diyorlar.
Milliyet’in yayınladığı “İmralı Görüşme Notları” haberini temel alarak.

Hükümet ve hükümet medyasına kademeli olarak şunları söylemek isterim:

- Gazetecilik denilen iş, sizin “gazetecilik şehveti” diyerek ayaklar altına aldığınız dürtüye dayanır. O şehvet dürtüsü olmasa gazetecilik olmaz.

- Gazeteci dediğin şahıs, “devlet adamı” falan değildir. Gazeteci nasıl kendisini “polis” yerine koyamazsa, “devlet adamı” yerine de koyamaz.

- Hadi diyelim ki bazı yaşamsal konularda “sorumlu yayıncılık” yapılmasına “tamam” dendi... O zaman da şöyle bir mesele devreye girer: Hangi haberin neye zarar verdiğini kim belirleyecek?
- Diyelim ki bir haber var elimde... Ben bu haberin sürece zarar vermeyeceğine adım gibi eminim... Ama sen sürece zarar vereceğini düşünüyorsun... Ne yapacağız? Başbakan’a mı soracağız?
- Başbakan’a hangi kritik haberi sorarsan sor, alacağın yanıt bellidir: “Girme o topa”. Çünkü Başbakanlığın doğasında “Netameli konulara hiç girilmesin” arzusu vardır, “Sırası mı şimdi gazeteciliğin” cümlesi vardır. Kısacası Başbakanlar öyle bir “sorumlu yayıncılık” çerçevesi çizerler ki, o çerçeve içinde gazeteciye düşen dükkânı kapatıp gitmektir...
- “Sorumlu yayıncılık” tabiri, istismara çok açık bir tabirdir. Kendisine gereğinden fazla anlam yüklenirse, gazeteciye Başbakan’ın nutuklarını yayınlamak dışında adım atacak alan kalmaz.
- Bir zamanlar Kürt köylülerine yedirilen dışkının haberini yapmak sorumlu yayıncılığa aykırı düşerdi... Diyarbakır Cezaevi’nden söz edene “sorumsuz” derlerdi... Cizre’de ortalık yakılıp yıkılırken “sorumlu yayıncılık” adına gazetecilere “Aman yazma, aman kimseler duymasın” denirdi. Kamuoyu bütün bu olayları, haberin şehvetine kapılarak kelle koltukta gazetecilik yapan cesur insanlar sayesinde öğrendi.
- Biliyorum: Şimdi durum farklı: Barış gelecek, kan duracak... Böyle bir umut var. Bu nedenle “sorumluluk” içinde hareket etmek gerekir, “Bana ne barıştan, bana ne süreçten” tavrına girmemek gerekir.
- Benim itirazım şuna: “Süreç zarar görüyor” cümlesinin, gazetecilerin üzerinde bir kılıç gibi sallanmasına... “Süreç zarar görüyor” cümlesinin, sürece zarar verip vermeyeceği tartışmalı olan her türlü haberin yayınlanmasını engellemek için bir bahane haline getirilmesine...
- “Süreç zarar görüyor” bahanesiyle ülkeyi gazetecilik yapamaz hale getirirseniz, bu işten en çok demokrasi zarar görür... Demokrasinin zarar gördüğü bir yerde de süreç zarar görse ne olur, görmese ne olur.

Ahmet Hakan'ın yazısının tamamı için tıklayın