AHMET HAKAN'A DALAKTAN DALDI!...SOY OĞLUM SOY,DAHA FAZLA KARI SOY!!!
Kanal-7´de iken "kral"dı!.."Ülker´siz çay saati, Ahmet Hakan´sız Haber Saati düşünülemez"di!.."İtibarlı"ydı... "Adam yerine konuluyor"du!.."Ses" getiriyor, "gündem" oluşturuyordu!..Yani, bir "diskur"u vardı!..Ya şimdi?..
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan'ın Vakit'i eleştiren yazısına Vakit Gazetesi başyazarı Hasan Karakaya'nın yanıtı çok ağır oldu. Karakaya, Ahmet Hakan'a 'dalaktan' daldı.İşte o yazı...
Vakit'i "heceleme"yi bırak da "peçeleme"yi yaz Ahmet!
"İki kör"ün hikâyesini bilirsiniz... Oturmuşlar sofraya; artık "üzüm" mü, "dolma" mı, yoksa "köfte" mi yerlerken, biri diğerine; "Utanmıyor musun ikişer ikişer yemeye?" demiş...
Diğeri, "Allah´tan kork be adam" demiş;
"Sen kör ben kör!..
Nereden çıkardın ikişer ikişer yediğimi?"
Cevap vermiş birincisi:
"Ben, hep ikişer ikişer yiyorum da!"
Bu, herkesin bildiği "kör"lerin hikâyesi... Aynı hikâyeyi "iki gazeteci"ye uyarlarsak, acaba nasıl bir sonuç çıkar?..
Hele bir deneyelim...
"İki gazeteci"den biri, diğerine demiş ki;
"Utanmıyor musunuz milleti cephelere ayırıcı haberler yapmaya?.. Böyle haberler yapıp da abone sayınızı arttırmaya mı çalışıyorsunuz?"
Diğeri cevap vermiş:
"Allah´tan kork be adam!.. Yılın 365 günü irtica haberi yapan siz!.. İslâmî simge diyerek başörtüsüne saldıran siz!.. Kadınlara açılmayı öğütlerken, vergileri peçeleyen siz!.. Şimdi nereden çıkardın bu tür haberlerle tiraj kazanmaya çalıştığımızı?!?"
Cevap vermiş birincisi;
"Biz, sürekli öyle yapıyoruz da!"
"YAZMAYIN" DEDİ, YAZMADIK... FAKAT!
Aslında "kör" ve "gazeteci" hikâyesine de gerek yok... Sanıyorum, şu söz, her şeyi anlatmaya yeter:
"Kişi, başkasını da kendisi gibi bilir!"
Sözü, Hürriyet yazarı Ahmet Hakan´a getirmek istiyorum!..
21 Mayıs 2006 tarihli "Vakit´e ihtarname" başlıklı yazısında; "Sayın Vakit gazetesi yöneticileri" diye başlamış ve şöyle demişti:
"Gazetenizde, fotoğraflarımı yayınlayıp, `Ahmet Hakan şaşırdı´ ya da `O artık bizden değil´ tarzında başlıklarla çeşitli kritiklere yer vermektesiniz..
Benim yaşama biçimim ya da hayata bakışımla ilgili olarak `dinî açıdan´ değer hükümleri ortaya koymaktan da zerre kadar çekinmemektesiniz. (...)
Yani demem o ki...
Bundan böyle fotoğrafımı ya da adımı gazetenizde yayınlamanızı istemiyorum."
Sorarım size;
Bu yazıyı yazan birinden "beklenen" nedir?..
"Aklı başında" olan her insan der ki;
"Madem fotoğrafının ve adının yayınlanmasını istemiyorsun, o halde sen de Vakit´e saldırmaktan vazgeç!"
Yani, sen "sus" ki, Vakit de sussun!..
Ama, Ahmet Hakan ne yaptı?..
O yazıyı yazdığı 21 Mayıs 2006´dan bu yana "tam 6 tane yazı" yazdı Vakit aleyhinde!..
İşte tarihleri:
29 Mayıs 2006, 4 Aralık 2006, 7 Aralık 2006,
18 Aralık 2006, 22 Aralık 2006, 14 Ocak 2007.
Oysa, işte açıkça yazıyorum:
O günlerde, yani 21 Mayıs 2006 tarihli yazısından sonra; karar vermiştik;
Lehte ve aleyhte, ondan hiç bahsetmeyecektik...
Hayır, "çekindiğimizden" filân değil!..
Nişantaşı "cafe"lerinde dolaşırken, başına "saksı" filân düşer de, "bizden bilir" diye!..
"Hadi" dedik;
"Bizden bulmasın da, gitsin kör şeytandan bulsun!"
Uzun süre "tahammül" ettik saldırılarına!..
Ama kendisi, yazdıkça yazdı,
Azdıkça azdı!..
Eee, ne yapacaktık yani;
Onun saldırılarına "cevap" vermeyip elimiz böğrümüzde "süklüm-püklüm" oturacak mıydık?..
Boks salonlarında asılı duran bir "kum torbası" değiliz ki; her "vuruş"ta sağa-sola sallanıp, duralım!..