12 Ağu 2011 10:39
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:40
AHMET HAKAN ŞORTLU KIZ VAKASINI YAZDI! MERKEZ MEDYAMIZ SABIKALIDIR!
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan otobüste şortu yüzünden darp edildiğini iddia eden Beşiktaşlı kadın Voleybolcu hakkında yazdı.
Ahmet Hakan’ın köşe yazısı...
Şortlu kız vakası
MERKEZ medyamız sabıkalıdır.
Keçisi çalınan müftü olayını, “Müftü keçi çaldı” haberine çevirmek gibi bir geleneği vardır merkez medyamızın.
Sabıkası hakikaten çoktur.
Hangi birini sayayım?
- Orta mektepte namaz kılan çocukların fotoğrafları çekilip “Yetkililer uyuyor mu?” haberleri yapılmıştır mesela...
- Süleymancı yurtları “irtica odağı” gibi gösterilmiştir mesela...
- Uydurma olduğu her halinden belli olan sersem bir metni, “İşte kuran kurslarında ürperten yemin” diye manşete çekmekte hiç tereddüt edilmemiştir mesela...
- “Oruç tutmayana dayak” türü haberleri allayıp pullamaya hep meraklı olunmuştur mesela...
- Refah Partisi’nin İstanbul Belediyesi’ni kazandığı günlerde “Belediye otobüslerinde mini etekli kızlara saldırılar başladı” türü haberler yapılmıştır mesela...
- Refah Partisi’nin Ankara Belediyesi’ni kazandığı gün “Ankara da düştü” başlığı atılmıştır mesela...
- “İrtica geliyor” başlığına uygun düşecek haberler için haberciliğin evrensel kurallarını işletmemek kural olmuştur mesela...
- “Minyeli Abdullah” adlı kitap, resmen savcılara ihbar edilmiş, kitabın toplatılması sağlanmıştır mesela...
- Konu “irtica” ise mazlumun değil hep zalimin yanında yer alınmıştır mesela...
* * *
Merkez medyanın bu tutumu, muhafazakâr kesimde “Bu haberlerin alayı yalan, alayı uydurma...” anlayışını geliştirdi.
Bir “şerbetlenme” söz konusu oldu yani...
O kadar ki...
Muhafazakâr kesimde ahlaksızca işler yapanlar bile kendi kitlelerinin bu “şerbetlenme” durumundan fazlasıyla yararlandılar.
Mesela...
Küçük bir kız çocuğuna tasallut ettiği mahkeme tarafından saptanan adam bile, “Bu haberlerin alayı yalan, alayı uydurma, zındıklara mı inanıyorsunuz?” diyerek “şerbetlenme” durumuna sığınmaya çalıştı.
* * *
Ama durun bir dakika!
Muhafazakârlar bugün “Haklarında uydurma haber yapılarak yıpratılacak” bir konumda değiller ki...
- Polis onların ellerinde...
- Zabıta onların ellerinde...
- Karakollar onların ellerinde...
- Belediye otobüsleri onların ellerinde...
- Gazetelerinin sayısı merkez medyadaki gazetelerin sayısını resmen sollamış durumda.
- Televizyonlarının sayısını ise bilen yok.
- Kaldı ki “eski merkez medya” falan da kalmamış.
- Bir normalleşme olmuş.
- Birkaç marjinal yayını saymazsak “düşmanca” davranan da yok.
Kısacası...
“Yeni bir Türkiye” doğmuş durumda.
Yani “Alayı yalan, alayı uydurma, alayı bize karşı” yaklaşımını sürdürmeyi gerektirecek bir durum yok ortada.
Ama buna rağmen...
Muhafazakâr medya “Alayı yalan, alayı uydurma, alayı bize karşı” demekte ısrar ediyor.
* * *
Olay şu:
28 Temmuz’da, yani ramazandan önce bir belediye otobüsünde 19 yaşındaki genç bir sporcu kıza yaratığın teki “Şort giyerek milletin ahlakını bozuyorsun” diye el kaldırmış.
Kızın dudağı patlamış.
Genç kız olayı polise intikal ettirmek istemiş, olmamış.
Otobüs şoförü “Uğraştırma şimdi bizi” demiş.
Otobüstekiler de benzer bir tutum almışlar.
Nereden biliyoruz bunu?
“Muhafazakârları zor durumda bırakmak isteyen merkez medyanın art niyetli haberi”nden mi?
Hayır!
Genç kızın olayı adliyeye intikal ettirme çabası içindeyken orada bulunan kameralara yaptığı açıklamalardan.
* * *
Genç kızın yaptığı açıklamayı baştan sona dinledim.
İçtenlikle, şaşkınlıkla, bir şeyler yapma çabasıyla anlatıyordu yaşadıklarını.
Herhangi bir siyasal pozisyona dayandığına dair zerre kadar bir izlenim bırakmıyordu. Bir kesimi zor durumda bırakmak gibi bir amaç taşıdığına dair en küçük bir izlenim de bırakmıyordu.
Dahası olayı genelleştirecek tek bir cümle bile kurmuyordu.
“Bana bunu yapan bulunsun” diyordu, başka da bir şey demiyordu.
* * *
Ama buna rağmen...
“Şortlu kız olayı” ile ilgili tek bir satır bile yazmamış olan muhafazakâr medyamız, olayı yalanlamak için çabaladı durdu.
“Şortlu kız yalancı çıktı” dedi.
“Asıl darp eden şortlu kızmış” dedi.
“Adamın bir suçu yokmuş” dedi.
Yani...
“Alayı yalan, alayı uydurma” günlerinden kalma bir yalanlama gayreti ki o kadar olur.
* * *
Bir memlekette polis senin elindeyse, zabıta senin elindeyse, karakollara sen hâkimsen, medya sana düşmanlık yapmıyorsa, gazetelerin varsa, televizyonların varsa...
Üstelik ortada “İrtica geliyor” çığlıkları yoksa...
Üstelik “irtica” lafının bile artık beş paralık bir değeri kalmadıysa...
Böyle bir vaka karşısında...
“Zulme uğradım” diyeni yalancı çıkarmak için çabalamak mı gerekir, yoksa “Zulme uğradım” diyene en azından kulak vermek mi gerekir?
* * *
Eğer “Zulme uğradım” diyene kulak vermeyeceksek...
Bir zamanlar “Zulme uğradım” diyen başörtülü kızlara, “Bunların alayı yalan, alayı uydurma” diye küstahça cevaplar verenlerden ne farkımız kalır?
NOT: Yazıyı bitirdim ve gazeteye gönderdim. Editörüm Cenk Öz aradı. “Genç kız, bugün polise verdiği ifadede şorttan söz etmemiş” bilgisini iletti bana. Bu bilgiye rağmen yazıyı değiştirmedim. İki nedenden dolayı: BİR: Genç kızın ağzından olayı dinledim. İKİ: Polis ifadesinde “şort”tan söz etmemesini, “içinde bulunduğumuz iklim”e yordum.
Şortlu kız vakası
MERKEZ medyamız sabıkalıdır.
Keçisi çalınan müftü olayını, “Müftü keçi çaldı” haberine çevirmek gibi bir geleneği vardır merkez medyamızın.
Sabıkası hakikaten çoktur.
Hangi birini sayayım?
- Orta mektepte namaz kılan çocukların fotoğrafları çekilip “Yetkililer uyuyor mu?” haberleri yapılmıştır mesela...
- Süleymancı yurtları “irtica odağı” gibi gösterilmiştir mesela...
- Uydurma olduğu her halinden belli olan sersem bir metni, “İşte kuran kurslarında ürperten yemin” diye manşete çekmekte hiç tereddüt edilmemiştir mesela...
- “Oruç tutmayana dayak” türü haberleri allayıp pullamaya hep meraklı olunmuştur mesela...
- Refah Partisi’nin İstanbul Belediyesi’ni kazandığı günlerde “Belediye otobüslerinde mini etekli kızlara saldırılar başladı” türü haberler yapılmıştır mesela...
- Refah Partisi’nin Ankara Belediyesi’ni kazandığı gün “Ankara da düştü” başlığı atılmıştır mesela...
- “İrtica geliyor” başlığına uygun düşecek haberler için haberciliğin evrensel kurallarını işletmemek kural olmuştur mesela...
- “Minyeli Abdullah” adlı kitap, resmen savcılara ihbar edilmiş, kitabın toplatılması sağlanmıştır mesela...
- Konu “irtica” ise mazlumun değil hep zalimin yanında yer alınmıştır mesela...
* * *
Merkez medyanın bu tutumu, muhafazakâr kesimde “Bu haberlerin alayı yalan, alayı uydurma...” anlayışını geliştirdi.
Bir “şerbetlenme” söz konusu oldu yani...
O kadar ki...
Muhafazakâr kesimde ahlaksızca işler yapanlar bile kendi kitlelerinin bu “şerbetlenme” durumundan fazlasıyla yararlandılar.
Mesela...
Küçük bir kız çocuğuna tasallut ettiği mahkeme tarafından saptanan adam bile, “Bu haberlerin alayı yalan, alayı uydurma, zındıklara mı inanıyorsunuz?” diyerek “şerbetlenme” durumuna sığınmaya çalıştı.
* * *
Ama durun bir dakika!
Muhafazakârlar bugün “Haklarında uydurma haber yapılarak yıpratılacak” bir konumda değiller ki...
- Polis onların ellerinde...
- Zabıta onların ellerinde...
- Karakollar onların ellerinde...
- Belediye otobüsleri onların ellerinde...
- Gazetelerinin sayısı merkez medyadaki gazetelerin sayısını resmen sollamış durumda.
- Televizyonlarının sayısını ise bilen yok.
- Kaldı ki “eski merkez medya” falan da kalmamış.
- Bir normalleşme olmuş.
- Birkaç marjinal yayını saymazsak “düşmanca” davranan da yok.
Kısacası...
“Yeni bir Türkiye” doğmuş durumda.
Yani “Alayı yalan, alayı uydurma, alayı bize karşı” yaklaşımını sürdürmeyi gerektirecek bir durum yok ortada.
Ama buna rağmen...
Muhafazakâr medya “Alayı yalan, alayı uydurma, alayı bize karşı” demekte ısrar ediyor.
* * *
Olay şu:
28 Temmuz’da, yani ramazandan önce bir belediye otobüsünde 19 yaşındaki genç bir sporcu kıza yaratığın teki “Şort giyerek milletin ahlakını bozuyorsun” diye el kaldırmış.
Kızın dudağı patlamış.
Genç kız olayı polise intikal ettirmek istemiş, olmamış.
Otobüs şoförü “Uğraştırma şimdi bizi” demiş.
Otobüstekiler de benzer bir tutum almışlar.
Nereden biliyoruz bunu?
“Muhafazakârları zor durumda bırakmak isteyen merkez medyanın art niyetli haberi”nden mi?
Hayır!
Genç kızın olayı adliyeye intikal ettirme çabası içindeyken orada bulunan kameralara yaptığı açıklamalardan.
* * *
Genç kızın yaptığı açıklamayı baştan sona dinledim.
İçtenlikle, şaşkınlıkla, bir şeyler yapma çabasıyla anlatıyordu yaşadıklarını.
Herhangi bir siyasal pozisyona dayandığına dair zerre kadar bir izlenim bırakmıyordu. Bir kesimi zor durumda bırakmak gibi bir amaç taşıdığına dair en küçük bir izlenim de bırakmıyordu.
Dahası olayı genelleştirecek tek bir cümle bile kurmuyordu.
“Bana bunu yapan bulunsun” diyordu, başka da bir şey demiyordu.
* * *
Ama buna rağmen...
“Şortlu kız olayı” ile ilgili tek bir satır bile yazmamış olan muhafazakâr medyamız, olayı yalanlamak için çabaladı durdu.
“Şortlu kız yalancı çıktı” dedi.
“Asıl darp eden şortlu kızmış” dedi.
“Adamın bir suçu yokmuş” dedi.
Yani...
“Alayı yalan, alayı uydurma” günlerinden kalma bir yalanlama gayreti ki o kadar olur.
* * *
Bir memlekette polis senin elindeyse, zabıta senin elindeyse, karakollara sen hâkimsen, medya sana düşmanlık yapmıyorsa, gazetelerin varsa, televizyonların varsa...
Üstelik ortada “İrtica geliyor” çığlıkları yoksa...
Üstelik “irtica” lafının bile artık beş paralık bir değeri kalmadıysa...
Böyle bir vaka karşısında...
“Zulme uğradım” diyeni yalancı çıkarmak için çabalamak mı gerekir, yoksa “Zulme uğradım” diyene en azından kulak vermek mi gerekir?
* * *
Eğer “Zulme uğradım” diyene kulak vermeyeceksek...
Bir zamanlar “Zulme uğradım” diyen başörtülü kızlara, “Bunların alayı yalan, alayı uydurma” diye küstahça cevaplar verenlerden ne farkımız kalır?
NOT: Yazıyı bitirdim ve gazeteye gönderdim. Editörüm Cenk Öz aradı. “Genç kız, bugün polise verdiği ifadede şorttan söz etmemiş” bilgisini iletti bana. Bu bilgiye rağmen yazıyı değiştirmedim. İki nedenden dolayı: BİR: Genç kızın ağzından olayı dinledim. İKİ: Polis ifadesinde “şort”tan söz etmemesini, “içinde bulunduğumuz iklim”e yordum.