Ahmet Hakan "olmaz" demiş ama...Yeni bir “Gezi beklentisi” mümkün mü?..
Medyaradar Siyaset analisti Atilla Akar, “Yeni Gezi Olayları”nın tartışıldığı günlerde bir durum değerlendirmesi ve kıyaslaması yaptı…
Herkesin sezdiği ama tam tarif edemediği bir durum var. O da şu
sanırım: “Toplumsal gerilim” bir başka faza sıçrıyor ya da
sıçratılmak isteniyor. Bu süreç ister “spontane” isterse de
birtakım odakların “kaşıması” sonucu olsun sonuç bu. Anlaşılan kimi
kesimler bir “Sokakta hesaplaşma” senaryosunun zeminini
oluşturulmak istiyor. Öyle veya böyle birileri bu süreçten
“kârlı” çıkacağını ümit ediyor. Tüm hesaplar buna göre yapılmış.
Vakti geldiğinde “Battı balık yan gider” diyebilirler!..
Bunu anlamak için son günlerin kimi olaylarını alt alta toplamak
bile yeterli görünüyor.
1) Kılıçdaroğlu’na mermi: CHP genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu’na yönelik şehit cenazelerindeki “mermili protesto”
hadisesinde olduğu gibi ortamı daha da geren ve CHP’lilerde büyük
bir infiale yol açan fiili durum
2) LGBTİ Yürüyüşü ve Alperenlerin Açıklamaları:
Ortamı geren bir diğer durum kamuoyunda “LGBTİ” diye bilinen
“farklı cinsel tercihlere” sahip kişilerin oluşturduğu derneğin
“Onur Yürüyüşü” yapacakları yönünde açıklamalarıydı. Buna karşılık
“Alperenler” diye bilinen grubun “Ramazan ayında yapılamayacağını”
söyledikleri bu yürüyüşü engelleyeceklerine dair tepkisiydi.
Sonunda Alperenler geri çekildi ama bu kez söz konusu kesim polisle
karşı karşıya geldi. Böylelikle farklı bir “gerilim hattı” daha
oluşturulmuş oldu.
3) Firuzağa Saldırısı: Mevcut durumu daha da geren
bir olayda Beyoğlu Firuzağa semtindeki bir plakçı dükkânına
“Ramazan’da içki içildiği” gerekçesiyle saldırması ve
içerdekilerin dayak yiyip tartaklanması hadisesiydi. Bu da laik
kesimlerde bir karşı-tepki arayışına neden oldu.
Sanki birleri toplumun -marjinal olsun olmasın- tüm kesimlerini
kışkırtmak istermiş gibi. Bakalım “torbada” daha neler var?..
YANGININ ÜZERİNE BENZİNLE GİDİLİR Mİ?
Lakin tüm bunlar olurken daha da ilginç bir gelişme yaşanacaktı. O
da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’la ilgili bir
kitabın tanıtım toplantısında “Cesur olacağız. Taksim Gezi Parkı’na
o tarihi eseri inşa edeceğiz. Adım atacağız; biran önce
yürüyeceğiz.” diyerek Topçu Kışlası’nın yeniden yapılacağını
belirtmesiydi. Ayrıca Atatürk Kültür Merkezi’nin de yıkılacağını ve
Taksim’e projesi hazır bir de cami yapılacağını belirtti.
Bu zaten mevcut “gerilim dinamikleri” ne üç önemli hassasiyetin
daha eklenmesi anlamına geliyordu: Gezi Parkı, AKM ve Taksim’e
cami. Peki böylesi riskli bir konjonktürde bir anlamda “Üstüne tuz
biber ekmek” anlamına gelebilecek bu adım niçin atılmış olabilirdi?
Tam tersine “Gezi”yi çağrıştıran her şeyin unutturulması
beklenirken neden bizzat devletin en yüksek mevkideki sözcüsü
tarafından olay tekrar gündeme getiriliyordu? Yeniden
“kutuplaştırmacı” çağrışımlar niçin bir daha dolaşıma sokuluyor?
Adeta bir “meydan okuma” niye? “Bu memlekete bir Gezi gerekiyorsa
onu da biz yaparız” demek mi?..
Bilemiyorum; kimileri bunu Erdoğan’ın “hırslı karakterine”,
kimileri “gündem değiştirme” merakına, “nabız yoklamaya”,
“tepkileri test etmeye”, kimileri de “bazı şeyleri bahane gösterip,
bir baskı dalgası oluşturmak istemesine”, “yeni bir Gezi kalkışması
ihtimalinin önceden önlemini alma gayretine” yoruyorlar.
Bilemiyorum; bu işler artık öylesine tuhaf bir hal aldı ki kimin
gerçekten ne yapmak istediğini önceden kestirmek bazen güç
olabiliyor. Artık alışılagelmiş “akli kriterler” çoktan devreden
çıkmış görünüyor. Siyaset “normal-dışı” bir mecrada akıyor…
Her ne olursa olsun bu durum iktidar açısından çok “tehlikeli” bir
durumu davet etmek anlamına gelebilir. Hiç hesap edemedikleri
süreçler patlak verebilir. Hele de ABD “Düşünce kuruluşları”nın (?)
“darbe ihtimali”nden söz ettikleri şu günlerde…
BU “HARARETLİ DİL” NEDEN KULLANILIYOR?..
O yüzden Erdoğan’ın bu son çağrısını da anlamlandırmakta
zorlanıyorum. Sayılan diğer bütün gerekçeleri dikkate alabilirim.
Ama bu son çağrı bana pek “mantıklı” gelmiyor. “Restinizi gördüm,
üstüne de bunları koyuyorum” mu diyor yoksa “Kısasa kısas”mı
yapılmak isteniyor anlamıyorum. Bir “hesap” var ama ne?
Lakin her ne olursa olsun, Erdoğan-Hükümet cenahının iddia ettiği
gibi şayet ortada bir “Provokasyon süreci”, “28 Şubat öncesindeki
gibi oyunlar” ve ardında bir takım güçlerin “hükümeti devirme
amaçlı kaos planları” varsa o halde bu süreci daha da
tetikleyebilecek, üzerine yeni “riskler” bindirebilecek ve belki de
iktidarı zorda bırakacak türden çağrıları yapmanın anlamı ne?
Yaşananlardan “ders” çıkarmak varken bu “hararete ayarlı” dil neden
gerekiyor? Şart mı?..
Öte yandan bir de “Madalyonun öteki yüzü” var. Şayet “Sokağa
çıkma”, “Yeni Geziler yaratma”, “Erdoğan’ı barikatlarda yıkma”
çağrıları yapanların iddia ettikleri gibi her şey “Sonunun
yaklaştığını gören” Erdoğan’ın “Muhalefeti ezme planı” ise (Ki tam
bu noktada Erdoğan’a atfedilen “İç savaş çıkarsa ezer geçeriz” ya
da “Artık bu şehirde hiç kimse yüzü maskeyle, eli molotofla,
silahla ortalığa dökülmeyecek.” sözleri ayrı bir anlam kazanıyor.)
o zamanda bu çağrıları yapanlar çok klasik bir tabirle niçin
“Ekmeğe yağ sürme” durumuna düşüyorlar? Niye halen çemberi çoktan
çizilmiş “oyun alanı” nda dolanıp duruyorlar? Karambolden gol atma
umuduyla niçin bu tarz arayışlara giriyorlar?
AHMET HAKAN “OLMAZ” DEMİŞ AMA…
Peki bütün bunlara rağmen “Yeni bir Gezi olayı” olabilir mi? Aslına
bakılırsa kitle hareketleri bizim “olur” ya da “olmaz” dememize
göre seyreden hareketler değildir. Kendilerine göre “dinamikleri”
vardır. Çoğunun ortak noktası olsa da aslında gelişim seyri,
yapısı, bileşimi, önderliği, sonuçları, vb gibi nedenlerle tür
türdürler. Buna rağmen elbette ki bu dinamiklere dair tahminler
yürütülebilir. Nitekim Ahmet Hakan’da dün “İkinci Gezi Olur mu?”
sorusuna yönelik dün bir yazı yazdı ve kendince “olmaz” cevabını
getirdi. Gerekçelerini ise mealen şöyle sıraladı:
- Gezi Spontane bir patlamaydı, bilinçli bir tahrikle olacak iş
değil.
- Toplumsal olaylar aynı formatta tekrar etmez.
- Devletin tepesi “ikinci bir gezi olsun” diye bu kadar uğraşıyorsa
muhaliflerde “ona istediğini vermeyelim” duygusu uyanır.
- Bu işin mühendisliğine soyunanlar amaçladıklarından farklı
sonuçlarla karşılaşabilirler.
Ben ise itirazları ilginç bulmakla ve bazı noktalarda hak vermekle
beraber (Doğru veya yanlış diyemem), tam tersine böyle bir
ihtimalin mümkün olabileceğini düşünüyorum. Ancak buna “İkinci
Gezi” demek ne kadar doğrudur tartışılır. Çünkü şayet böyle bir şey
olursa bu kez tümüyle “bilinçli bir planlama ve zorlama” nın eseri
olabilir. Gezi gibi “Ani bir dalga” üzerinde yükselmez. Geziye
“birileri” sonradan dahil olmuşlar görünürken bu kez baştan beri
“müdahil” olacaklardır. Bu kez planlı tasarım ihtimali daha
güçlüdür. Bu anlamda “İkinci gezi” değil ama doğrudan “kaos amaçlı”
bir “proje” mümkündür. Muhtemelen de denenmek istenebilir. Buna
“hazırlıklı” hatta “hevesli” güçler vardır!
KAOSTAN MEDET UMMAK TEHLİKELİDİR!
Kim yaklaşımını nasıl gerekçelendirir ise gerekçelendirsin her iki
tarafı da “ikaz” etmek istiyorum: Bu “yol” yol değildir. Bu yol
aklın, mantığın, sağduyunun yolu değildir. Her iki tarafta bir
“sokakta hesaplaşma”, “sokakta had bildirme” derdinde mi? Hükümet
“Hazır gücüm varken muhalefeti sindireyim, kriminalize edeyim,
çapulcular imajını pekiştirip ezeyim” derken diğerleri de “Nasıl
olsa her tür kaos hükümeti sarsar, aradan fırlayıp bir iktidar
değişimi sağlayabilir miyim?” diye mi düşünüyor? İki ucu keskin bir
bıçak bu. Kime, ne zarar vereceği belli olmaz!
Her kim, ne düşünüyor olursa olsun “Toplumsal ve siyasal gerçeklik”
bambaşka bir şeydir. (O yüzden “mantık” çağrımız dahil hiçbir şey
tutmayabilir.) Herkes “Dimyata pirince gideyim derken, eldeki
bulgurdan olma” duruma düşebilir. Herkesin ne hesabı varsa şapa
oturabilir. Bazı şeyler üzerinde fazla oynanmaya gelmez!
Dolayısıyla her ne olursa olsun kaos planlarına –şu veya bu yönde-
bel bağlamak, prim vermek pek akıl kârı değildir. Hele de başta ABD
olmak üzere, türlü ülkenin ve istihbarat servislerinin envaiçeşit
planlar yaptığı anlaşılan şu günlerde. Yok, onlara yaslananlar
varsa o başka tabii!..
Artık pek fazla bir anlamı kalmadı biliyorum ama biz gene de
itidal, sakinlik, öngörü içinde düşmanlaştırıcı politikalardan,
kutuplaştırıcı dil ve çağrılardan –bilhassa sorumlu mevkidekiler-
uzak durmaya gayret gösterelim diyelim…
20.06.2016.
[email protected]