30 Eyl 2011 10:37 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:51

AHMET HAKAN DA DİNLEMEYE TAKILDI! NEDİM ŞENER İLE TELEFONDA NE KONUŞMUŞ?

Oda TV'nin iddianamesindeki dinleme kayıtlarında Ahmet Hakan'ın Nedim Şener ile konuşması da var...

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan ODATV iddianamesi ile ilgili dava klasörlerinden Nedim Şener ile yaptığı telefon konuşmalarını köşesine taşıdı.

İşte o yazı...

Dinlenen telefonların kayıtlarını okurken

ÜÇ gündür “ODATV İddianamesi”nin ek klasörlerine daldım, çıkamıyorum.

Sayfalar dolusu telefon konuşmaları...

Nedim’in, Soner’in, Ahmet’in yaptığı telefon konuşmaları...
Okuyorum, okuyorum, okuyorum.
Bazen kendimi “adi bir röntgenci” gibi hissederek “Bırakayım, okumayayım şunları” diyorum.
Fakat işte sonuçta insanız, çiğ süt emmişiz.
Dayanamıyorum, “Dur şunu da bir okuyayım, sonra bırakırım” tavrına bürünüyorum.
Sonuç?
Bırakma falan yok.
Üç gündür “Alo... Ne haber? / İdare ediyoruz, senden ne haber” tarzı cümlelerle haşir neşirim.
* * *
Nedim Şener’le arada konuşuyorduk telefonda.
Ama talihsizliğe bakın ki aramızda geçen sadece şu konuşma “dinlemeye takılmış”:
- Alo... Merhaba... Nedim ben...
- Nedimciğim, ben seni birazdan arasam.
- Tamam, bekliyorum.
Ama sonrası yok.
“Birazdan” aramamış mıyım, yoksa aramışım da o konuşma kayıtlara geçmemiş mi, bilmiyorum.
* * *
Kayıtları okurken dikkatimi çekti:
Telefonları dinlenenlerin tümü, telefonlarının dinlendiğinin bal gibi farkındalar.
Bu nedenle sansürlü konuşmaya gayret ediyorlar, dikkat ediyorlar, ketum davranmaya çalışıyorlar.
Ama bir süre sonra ipin ucunu bırakıyorlar.
Mahremiyetlerini tam olarak koruyamıyorlar, dedikodu yapmaktan kendilerini alıkoyamıyorlar, ortaya çıktığında mahcup olacakları cümleler etmekten vazgeçemiyorlar.
Neden?
Çünkü telefon denilen alet, özel konuşmalar için icat edilmiş bir alettir.
Ne kadar zorlanırsa zorlansın, bu aletle kamu alanında konuşur gibi konuşulamaz.
Konuşulamaz çünkü aletin doğası ve kültürü bunu kaldırmaz.
Nedim de, Ahmet de, Soner de...
Doğal olarak bu kültüre ve doğaya yenik düşüyorlar.
* * *
Dinlenen görüşmelerin kayıtlarını okurken insan ister istemez şu soruyu soruyor:
“Ya benim yaptığım telefon görüşmelerinin kayıtları da bir gün gelip yaban gözlerin iştahlı ve meraklı pırıltılarına yem edilirse?”
Gün içinde defalarca yaptığım geyikler, idare etmek ve bir an önce bitmesini sağlamak için en saçma görüşlere bile “Tabii... Tabii... Çok haklısınız...” diye verdiğim cevaplar, telefon görüşmeleri vasıtasıyla bazı yakın arkadaşlara kurduğum kumpaslar, “Döneceğim ben sana” deyip de dönmemeler falan...
Bu mahrem macerayı ak kâğıt üstünde görmek ister miyim?
Hafazanallah!
Tabii ki hayır!
* * *
Şimdi o kadim soruyu sormanın tam vakti:
“Ne yapmalı?”
Madem aletin doğası ve kültürü gereği ne kadar dikkatli konuşursak konuşalım, bir noktada kendimizi salacağız, bırakacağız.
O halde geriye iki yol kalıyor:
Ya telefon denilen alete ömür boyu veda edeceğiz. Ya da “ne olursa olsun” diyerek en küçük bir dikkate bile tenezzül etmeden konuşacağız, konuşacağız, konuşacağız.
Dosta düşmana duyurulur: Ben ikinci yolu tercih ettim.