28 Şub 2011 08:48 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:05

AHMET HAKAN 'AZILI BİR ERBAKANCI' OLMASININ NEDENLERİNİ YAZDI!

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, gençliğinde neden 'Azılı Bir Selametçi' olduğunu köşesine taşıdı

Ben bir Erbakancı idim

BENİM babam azılı bir “Selametçi” idi.

“Yeşil komünist” derlerdi bize...

Mahallenin haylaz ve acımasız çocukları bizi “Kadayıfın altı kızardı mı?” diye kıl etmeye çalışırlardı.
Kızlara pek çaktırmazdık “Erbakancı” olduğumuzu...

- 13 yaşımda Amasya’nın Suluova kazasında sadece yüz yirmi kişinin katıldığı MSP mitinginde “Biz biz biz / Fatihlerin nesliyiz” diye slogan attım.
- 14 yaşımda MTTB’de “tekvando” kursuna gidip yeteneksizlikten harcandım.
- 15 yaşımda MTTB’yi ürkek bulup Akıncılar’a geçtim.
- 16 yaşımda Erbakan’ın Meclis’teki bütçe görüşmelerinde yaptığı destansı konuşmalar karşısında kendimden geçtim.
- 17 yaşımda kendimi kültür sanata vurdum ve mağrur bir gülümsemeyle Erbakan’ı hafiften küçümsemeye başladım.

* * *
Erbakan Hoca, 12 Eylül’den sonra kimselerin iplemediği Refah Partisi’ne iki oy daha kazandırmak için inanılmaz bir inatla çabalarken, biz olanca fiyakamızla “Bu Hoca çok âlem adam vallaha” diyerek kafa bulurduk.
O zamanlar gençtik.
Kimimiz radikal takılırdı, kimimiz şiir yazardı, kimimiz öykü tadında yaşardı, kimimiz de Özal’dan kaptığı nemaya fit olurdu.
Hoca’dan uzak durulan dönemdi yani.
Sonra bir şey oldu, tuhaf bir şey:
Kimsenin iplemediği Refah Partisi, hakikaten de yükselişe geçmeye başladı.
Varoşlardan “Refah’ın vakti geldi” türküsü yükseliyordu.
“Başbakan Erbakan” sloganı, yılların hayali olmaktan çıkıyordu galiba.
Hepimiz doluştuk Refah Partisi’ne.
Ne de olsa omuz vermek farz olmuştu ve ne de olsa son tahlilde hepimiz “Refah Partili” idik.

* * *
Bin türlü zulüm, bin türlü ayak oyunu, bin türlü ötekileştirme numaralarının ardından nihayet başbakan oldu Erbakan...
Başbakanlığının ilk günüydü.
Makam odasına girdim.
Benim gibi bir tıfılı ayakta karşıladı ve kapıya kadar uğurladı.
Bir nezaket adamıydı o.
Hem de öyle yapay nezaket değil.
Eşine az rastlanır içselleştirilmiş bir nezaket adamıydı.
Ama bu “nezaket abidesi” adama, ağız tadıyla bir gün bile Başbakanlık yaptırmadılar.
Genelkurmay bildirileriyle zıplattılar. Manşetlerle vurdular. MGK’larda terlettiler. Partisini kapattılar.
En demokratların bile yaşananları “cami” ile “kışla”nın kavgası olarak gördükleri ve bu nedenle taraf olmaktan kaçındıkları günler...
Edilen alayları saymıyorum bile...
Zaten alay edilmek, Erbakan’ın hep kaderidir.

* * *
28 Şubat olmuş, iktidar gitmiş, Refah Partisi hakkında kapatma davası açılmıştı.
Yenilginin getirdiği “yorgunluk” ve “yılgınlık”, büyük bir uğursuzluk gibi çökmüştü camianın üzerine.
Kimsenin kıpırdayacak hali kalmamıştı.
Bir karamsarlık, bir umutsuzluk, bir “Bitti bu iş” havası ki... Sormayın.
Hiç unutmuyorum:
O yaz, Kuzey Ege’ye vurmuştum kendimi.
Altınoluk civarında kafa dinliyordum.
Aklıma esti, kalktım Hoca’nın Altınoluk’taki yazlığına gittim.
Gördüğüm manzara şuydu:
Erbakan Hoca ve birkaç hukukçu milletvekili, bahçenin bir köşesindeki barakada oturmuşlar kan ter içinde “savunma” hazırlıyorlardı.
Hiçbir şey olmamış gibi... Hukuk işliyormuş gibi... “Savunma yapma”nın bir anlamı varmış gibi...
İşte öylesine bir direnç ve inat abidesiydi Erbakan.

* * *
28 Şubat, Erbakan’ın siyaset sahnesinden manevi olarak çekildiği günün adıdır.
Bir hareket, esaslı bir hareket çekmesi gerekiyordu o gün...
Maalesef çekmedi.
Ve bu nedenle manevi olarak kendisi çekilmiş oldu.
Çekilmemiş gibi yapsa da, iki tane parti kursa da, arkadan idareyi sürdürse de, iddiasına devam etse de, yeniden partisinin başına geçse de, talebelerine ağır bir şekilde yüklense de, hastane odasında son nefesine kadar mücadeleye devam etse de...
Olay çoktan bitmişti.
Çabası nafile, söylemi bayat, tarzı eski, yanındakiler demodeydi.
Takdiri ilahiye bakın:
Manevi olarak siyaseten bittiği bir günün arifesinde, maddi olarak da öbür dünyaya göç etti.
Allah rahmet etsin.
Biz kendisinden razıyız, Allah da razı olsun.

Erbakan’ın 10 özelliği

1- ÜSLUP: Maddeler halinde konuşmaya bayılırdı. “Beş neden”, “Altı şart” gibi...
2- HAYALCİLİK: Partisi yüzde bir oy aldığında bile hedefini “insanlığın kurtuluşu” olarak koyardı.
3- RADİKALLİK: Köktenciydi. “Erbakancı” olmanın, kökten bir değişime uğramak anlamına gelmesi başka nasıl açıklanır?
4- HOCALIK: Yolu bir biçimde Milli Görüş’ten geçmiş herkes, onun rahlesinden de geçmiştir.
5- KİBARLIK: Birine “bey” demeden hitap ettiği duyulmamıştır.
6- LİDERLİK: Tabanı bir yere giderken o, tabanına başka bir yere gitmeyi önerebilmiştir.
7- VEFA: Etrafındakilerin 40 yıllık, 50 yıllık yol arkadaşları olmasına dikkat!
8- ÖNCÜLÜK: Milliyetçiliğin yanına mukaddesatçılığı eklemekte öncüdür, dindarların sağ partilerin oy deposu olmak yerine kendi partilerini kurmaları konusunda öncüdür, milliyetçi / mukaddesatçı anlayışı İslamcılığa dönüştürmekte öncüdür.
9- ÖRGÜTÇÜLÜK: Sandık sandık, mahalle mahalle, sokak sokak örgütledi partisini... Daha ne yapsın?
10- KOMPLEKSİZLİK: Aslında bir cumhuriyet çocuğuydu Erbakan. Bürokrat oğlu... Profesör... Başarısı ortada... Bu nedenle hiç kompleks yapmadı ve etrafındakilere kompleks yapmamayı öğretti.

Ahmet Hakan / Hürriyet