Ahmet Altan'dan Doğan grubu yazısı: Ensesinde silah kendi mezarını kazıyor!
Ahmet Altan bugün yayınlanan yazısında Doğan Grubunu hedef aldı ve "arkasındaki tetikçiyle, kendi mezarını kazan adamı görüyorum" dedi.
Mafya filmlerinde bir sahneye sık sık rastlanır, puslu bir şafak
vakti bir bataklığın kenarında adamın biri elindeki kürekle bir
çukur kazar, arkasında da tabancasıyla bir tetikçi durur.
Adam kendi mezarını kazmaktadır, biraz sonra vurulacağını bile bile
kendi mezarını kazar.
Kazmayı bitirince de tetikçi onu vurur ve adam kendi kazdığı mezara
yuvarlanır.
Tetikçi, mezar kazma işini bile kendi kurbanına yaptırır.
Bugünlerde Doğan medya grubunun gazetelerine ve televizyonlarına
baktığımda, arkasındaki tetikçiyle, hiç direnmeden kendi mezarını
kazan adamı görüyorum.
Ahmet Altan'ın Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'te
yayımlanan yazısı işte böyle başlıyor. Altan şöyle devam
ediyor yazısında:
İktidarın “havuz medyası” denilen bir medya grubu var
malumunuz.
Kaç gazeteleri, kaç televizyonları olduğunu ben de bilmiyorum.
Bu “havuz medyası” pek işe yaramıyor.
Ne bakan var, ne inanan.
Havuz medyasının dışındaki medyada çıkan tek bir dürüst haber
ortalığı karmakarışık etmeye yetiyor.
İktidar da daha inandırıcı olabilmek için Doğan grubunun
gazetelerini, özellikle de televizyonlarını kullanıyor.
Medyada yeni bir insan grubu türedi.
Bunlar, “muhalif” görünümlü AKP ajanları.
Türkiye karmakarışık, Güneydoğu’da iç savaş görüntüleri var,
tanklar mahallelere girmiş, keskin nişancılar bebekleri vuruyor,
dış politika batağa saplanmış, ülke dört bir yanından kuşatılmış,
hukuk buharlaşıp yok olmuş, ekonomi baş aşağı gidiyor, yatırımcılar
kaçıyor… Bunların hiçbiri onların umurunda değil, onlar sürekli
“paralel” ya da “cemaat”, adına her ne derseniz, onu suçlayıp
duruyorlar.
Her şeyin sorumlusu bu “paralel.”
Paralel’in hukuki bir karşılığı yok ama paralel olmak “büyük
bir suç”, bu suçun ölçüsü nedir, hangi maddeye girer, somut olarak
ne yapmış, bunlar önemli değil.
Önemli olan, “paralel” kavramının iktidar açısından iki muhteşem
işlevi olması.
Birincisi, “paralel” her şeyden sorumlu, iktidarın hiçbir konuda
hiçbir şeyden sorumluluğu yok… İktidar tertemiz.
İkinci işlevi de, iktidarın kızdığı herkesi, bu ne olduğu belirsiz
“paralel” çuvalının içine doldurup hapishanelere
gönderebilmesi.
En son Sedat Laçiner’i paralellikten gözaltına aldılar.
Doğan Grubu’nun “amiral gemisi” Hürriyet’in Genel Yayın Müdürü
Sedat Ergin hakkında, kendisinin hiçbir hukuki sorumluluğu
bulunmayan ve aslında suç bile olmayan bir haberden dolayı
soruşturma açtılar.
Daha da tuhaf bir şey yaptılar, Ergin’in soruşturma dosyasını Zaman
Gazetesi’nin eski genel yayın müdürü Ekrem Dumanlı’nın dosyasıyla
bağladılar.
Dumanlı zaten “paralel” kabul edildiğinden, onun “paralelliğinden”
Ergin’e de bir kement atıp onu da paralel çuvalına koymaya
hazırlanıyorlar.
AKP yandaşları zaten kendi iktidarlarını zor durumda bıraktığı için
Cemaat’ten nefret ediyor.
Kemalist cephe de Cemaat’e öfkeli.
AKP’nin ajanları, özellikle Kemalist kesimin bu öfkesini sömürüp,
hem muhalefetin birleşmesini engelliyor hem de ilerde Kemalistlerin
de rahatça suçlanmasını sağlayacak olan “paralel” kavramının
toplumun içine işlemesini sağlıyorlar.
Can Dündar gibi, Sedat Ergin gibi gazetecilerin bile “paralelle”
ilişkisi olduğunu iddia edebilen bir propaganda bu.
Cemaat’in içinde suç işleyen birilerinin bulunduğunu söylemekle,
Cemaat’in toptan suçlu olduğunu iddia etmek arasında büyük bir fark
var.
Birincisi, somut kanıtlar getirdiğinde hukuki bir iddia olabilir
ama ikincisi hukuki bir temele ihtiyaç duymayan bir cadı avı
yaratır.
Ki şu anda medyada yaşanan da bu cadı avı zaten.
İktidar, herkesi seni “paralele” sokarım diye tehdit ediyor.
En fazla tehditle karşılaşan Doğan Grubu, en fazla bu propagandaya
yardım eden de Doğan Grubu.
Zaten onun için mezarını kazan adama benziyor.
Televizyonlarıyla, televizyonlarındaki tartışma programlarıyla bu
propagandaya yardım ettikçe kendi mezarını da daha derin
kazıyor.
Söylentilere göre yakında Sedat Ergin’i genel yayın yönetmenliği
görevinden alıp onu bu “paralel” suçlamalarıyla başbaşa
bırakacaklar.
Onun yerine aday olanlar çoktan “devlet çıkarı” için hangi
haberleri koymayacaklarını açıklamaya başladılar.
Devletin çıkarından sana ne, o çıkarı korumak için görevli olanlar
var zaten, senin işin “devletin çıkarı” kavramını toplumun aleyhine
kullanmaya kalkanları ortaya çıkarmak.
Devletin görevlisi ile gazeteci arasındaki fark bu.
Bütün baskı rejimleri bu farkı ortadan kaldırmak, gazeteciyi de
“devlet görevlisi” haline getirmek ister, bugün bu adamlar bu amaca
hizmet ediyorlar işte.
İktidar medyasında ismen tehdit edilen Aydın Doğan, garip bir
panikle iktidarın kızdığı herkesi işten çıkarıyor,
televizyonlarında müthiş bir “paralel karşıtı” kampanya
sürdürüyor.
Bu kampanya, Aydın Doğan’ı kurtarmaya yetmez.
Tetikçiler, mezarını derin kazdı diye hiçbir kurbanlarını
affetmediler bugüne dek… Bundan sonra da affetmeyecekler,
işten çıkardığı o adamlardan, yaptırdığı o programlardan sonra
Doğan’ın kendisini de “paralel” çuvalının içine atacaklar.
Bu tuzaktan teslim olarak, kendi mezarını kazarak kurtuluş mümkün
değil.
Görülebilen tek çare, hukuku sahiplenerek tetikçilerle mücadele
etmek.
Cemaatten birilerinin suç işlediğini mi düşünüyorsunuz, somut
kanıtlarıyla ortaya koyarsınız.
Ama gücünü çoktan kaybetmiş, kıpırdayamayan, kendini savunamayan
bir yapı üzerinden, sanki şu anda büyük bir güçle mücadele
ediyormuş kostaklanmasıyla “öcü” yaratmaya yardım etmezsiniz.
Bu, vahşi ve hukuksuz bir iktidara yöneltilen eleştirileri
hedefinden saptırmaktan başka işe yaramaz… Zaten amaç da bu…
İktidarı değil, iktidarı eleştirenleri suçlamak, iktidarın
hukuksuzluklarının önünü açmak.
İktidar, hukukla, meşruiyetle ilişkilerini kopardı, onun dümen
suyundan giderek hukuktan uzaklaşmak sizin sonunuz olur.
Gazeteciliğe ve hukuka dönme vaktidir.
Hukukun çevresinde birleşip kitlenme vaktidir.
Öldürülen bebeklere sahip çıkma vaktidir.
Haksız yere hapse atılan, yalnızlaştırılan, yargılanan “bütün”
insanlara destek olma vaktidir.
Ancak birleşerek, hukuka sarılarak güçlenebilir, kurtulma ümidi
yaratabilirsiniz.
Ne idüğü belirsiz tetikçilerden korkarak, ahlaksız programlar
düzenleyerek kurtulamazsınız.
Silah patladığında içine düşeceğiniz çukur, şu anda kendi
televizyonlarınızda kazdığınız çukur olacak, bunu unutmayın.