03 Ağu 2012 08:46
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:59
AHMET ALTAN'DAN ÇARPICI ANALİZ ''DARBECİLER İÇERİDE ZİHNİYETLERİ DIŞARIDA!"
Darbeciler devrildiler ama ne yazık ki onların işkencecileri, onları devirenler tarafından baştacı ediliyor.
Ordu ve Şemdinli
Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök mahkemede tanıklık yaptı dün, kendine özgü sakin üslubuyla “Sarıkız ve Ayışığı” darbe planlarını gördüğünü söyledi.
“Emin olamadığım için işlem yapmadım” dedi ama bu planların varlığı da bir kez daha kayıtlara geçti.
Darbeci generaller ve onların hiç bitmeyen darbe planları.
Öylesine pervasızdılar ki saklamaya bile uğraşmıyorlardı, darbe yapmak sanki onların asli göreviymiş gibi davranıyorlardı.
İktidarları sonsuza dek sürecekmiş inancı içindeydiler.
Öldürecekleri, tutuklayacakları insanların listelerini düzenliyorlar, herkesi fişliyorlardı.
Sırf iktidarlarını sürdürebilmek için yaşadıkları ülkeyi altüst etmeyi göze alıyorlar, suikastlar, bombalamalar, karışıklıklar planlıyorlar, Ergenekon denen örgütü de darbe yolunu kanla açmak için kullanıyorlardı.
Çok acı çektirdiler.
Kendi mesleklerinde en üst basamaklara ulaşmak onlara yetmedi, hep daha fazlasını, hak etmediklerini istediler, bunun için her şeyi mubah gördüler, insanlara böcekmiş gibi davrandılar, işkenceciler yetiştirdiler, onları beslediler, korudular, işkencehanelerde öldürülenlerin dosyalarını sakladılar.
Korkutmak, bildikleri tek siyasetti.
Toplum korkmaktan vazgeçince, halkın oylarıyla seçilen AKP “korkmuyorum” deyince devrildiler.
Bugün mahkemelerde yargılanıyorlar.
İsimlerinin yanında “darbe sanığı” yazıyor.
Darbeciler devrildiler ama ne yazık ki onların işkencecileri, onları devirenler tarafından baştacı ediliyor.
Eskiden orgenerallerin, suçüstü yakalanan JİTEM suikastçıları için kullandığı “tanırım, iyi çocuktur” referansı, geçen gün Markar Esayan’ın yazdığı gibi, şimdi darbecilerin döneminden kalmış işkence sanıkları için “sivil” bakanlar tarafından kullanılıyor.
Daha da beteri, o darbecilerin hukuku küçümseyen yaklaşımlarının hâlâ tedavülde olması.
Geçmişte, suç işlemiş generaller parlamentonun ya da hukukun çağrılarına kibirli küstahlıklarıyla “gelmiyorum” diye cevap verirlerdi, şimdi suça bulaşan generallerin aldığı çağrılara “gelmeyecek” diye siviller cevap veriyor.
Uludere’yi “o dönemlerde” bombalasalar kimse soruşturamazdı, şimdi de kimse soruşturamıyor.
O zamanlar soruşturmayı generaller önlerdi, şimdi “siviller” önlüyor.
Demokraside aldığımız yol şimdilik bu kadar.
Hukuku eskiden generaller çiğnerken, bu görevi şimdi “siviller” devraldı.
Uludere’de uçaklar insanları bombalıyor ama soruşturmayı siviller engelliyor.
Hrant Dink’i “Ergenekon’un öldürmesi” ama suçluların ortaya çıkmasını sivil iktidarın duraklatması gibi.
Eskiden “ordunun karıştığı” esrarengiz işler olurdu, topluma kimse hesap vermez, kimse açıklama yapmazdı.
Suriye’ye düşürülen uçağın kim tarafından gönderildiğini bilemezdik, şimdi de bilemiyoruz.
Bakın, Şemdinli’de günlerden beri çatışmalar oluyor.
Ne olduğunu bilen, açıklayan kimse yok.
Söylenenlere göre PKK 500 kişilik bir grupla gelmiş, yanlarında uçaksavarlar, Doçka’lar varmış, onca adam oraya nasıl fark edilmeden sızmış, o ağır silahlar nasıl “görünmeden” bölgeye gelmiş, aynı eskiden olduğu gibi şimdi de “sır” hepimize.
Haberler, “son anda MİT’in aldığı istihbarat sayesinde PKK’nın Şemdinli’ye girmesi engellendi” diyor.
Heronlar 500 kişinin toplandığını görmemiş mi?
Ağır silahlar fark edilmemiş mi?
Çatışmalar dokuz gündür sürüyor, üstelik haberlere göre “PKK’nın Şemdinli’ye girmesini önlemeye çalışıyorlar”, saldıran PKK’nın 500 militanı haberlere göre, “savunmada” olan ise 800 bin kişilik ordu.
PKK’nın Şemdinli’nin “bir kilometre yakınına” kadar geldiğini söyleyen haberler de var.
Tabii bütün bu haberlerin tuhaflığının yanında çok başka gelişmeler de yaşanıyor.
Bölgede bir tür “sıkıyönetim” uygulanıyor.
Aynı eskiden olduğu gibi.
Mesele öylesine bir sır ki, Melih Altıok’un “kulis” haberine göre Şemdinli olayının iktidarın zirvesinde bile konuşulması yasak.
Neden Şemdinli için hiçbir açıklama yapılmıyor?
Bu “ismi konmamış” sıkıyönetim nereden çıktı?
Bu “gizlilik”, haberlerdeki bu tuhaflık, kuşkuları ve söylentileri arttırıyor kaçınılmaz olarak, bu “çatışmanın” açık ya da kapalı yeni bir sıkıyönetim uygulamasının başlangıcı olduğu söylentileri bile var.
Doğru mu bu söylentiler?
Şemdinli çatışmalarındaki gelişmeler “yeni bir sıkıyönetim” uygulaması için bahane olarak mı kullanılacak?
Endişelenmekte çok haksız değiliz, düşünün ki Halep’teki çatışmalar konusunda Şemdinli’deki çatışmalardan daha fazla bilgimiz bulunuyor, başka memlekette ne olduğunu biliyoruz ama kendi memleketimizde ne olduğunu bilmiyoruz.
Hükümet Halep için açıklama yapıyor ama Şemdinli için yapmıyor.
Darbeciler hapiste.
Ama “zihniyetleri” Uludere’de, Suriye’de düşen uçakta, Şemdinli’de yaşıyor.
Darbecilerden kurtulduk ama zihniyetlerinden hâlâ kurtulamadık.
Ahmet ALTAN / TARAF
Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök mahkemede tanıklık yaptı dün, kendine özgü sakin üslubuyla “Sarıkız ve Ayışığı” darbe planlarını gördüğünü söyledi.
“Emin olamadığım için işlem yapmadım” dedi ama bu planların varlığı da bir kez daha kayıtlara geçti.
Darbeci generaller ve onların hiç bitmeyen darbe planları.
Öylesine pervasızdılar ki saklamaya bile uğraşmıyorlardı, darbe yapmak sanki onların asli göreviymiş gibi davranıyorlardı.
İktidarları sonsuza dek sürecekmiş inancı içindeydiler.
Öldürecekleri, tutuklayacakları insanların listelerini düzenliyorlar, herkesi fişliyorlardı.
Sırf iktidarlarını sürdürebilmek için yaşadıkları ülkeyi altüst etmeyi göze alıyorlar, suikastlar, bombalamalar, karışıklıklar planlıyorlar, Ergenekon denen örgütü de darbe yolunu kanla açmak için kullanıyorlardı.
Çok acı çektirdiler.
Kendi mesleklerinde en üst basamaklara ulaşmak onlara yetmedi, hep daha fazlasını, hak etmediklerini istediler, bunun için her şeyi mubah gördüler, insanlara böcekmiş gibi davrandılar, işkenceciler yetiştirdiler, onları beslediler, korudular, işkencehanelerde öldürülenlerin dosyalarını sakladılar.
Korkutmak, bildikleri tek siyasetti.
Toplum korkmaktan vazgeçince, halkın oylarıyla seçilen AKP “korkmuyorum” deyince devrildiler.
Bugün mahkemelerde yargılanıyorlar.
İsimlerinin yanında “darbe sanığı” yazıyor.
Darbeciler devrildiler ama ne yazık ki onların işkencecileri, onları devirenler tarafından baştacı ediliyor.
Eskiden orgenerallerin, suçüstü yakalanan JİTEM suikastçıları için kullandığı “tanırım, iyi çocuktur” referansı, geçen gün Markar Esayan’ın yazdığı gibi, şimdi darbecilerin döneminden kalmış işkence sanıkları için “sivil” bakanlar tarafından kullanılıyor.
Daha da beteri, o darbecilerin hukuku küçümseyen yaklaşımlarının hâlâ tedavülde olması.
Geçmişte, suç işlemiş generaller parlamentonun ya da hukukun çağrılarına kibirli küstahlıklarıyla “gelmiyorum” diye cevap verirlerdi, şimdi suça bulaşan generallerin aldığı çağrılara “gelmeyecek” diye siviller cevap veriyor.
Uludere’yi “o dönemlerde” bombalasalar kimse soruşturamazdı, şimdi de kimse soruşturamıyor.
O zamanlar soruşturmayı generaller önlerdi, şimdi “siviller” önlüyor.
Demokraside aldığımız yol şimdilik bu kadar.
Hukuku eskiden generaller çiğnerken, bu görevi şimdi “siviller” devraldı.
Uludere’de uçaklar insanları bombalıyor ama soruşturmayı siviller engelliyor.
Hrant Dink’i “Ergenekon’un öldürmesi” ama suçluların ortaya çıkmasını sivil iktidarın duraklatması gibi.
Eskiden “ordunun karıştığı” esrarengiz işler olurdu, topluma kimse hesap vermez, kimse açıklama yapmazdı.
Suriye’ye düşürülen uçağın kim tarafından gönderildiğini bilemezdik, şimdi de bilemiyoruz.
Bakın, Şemdinli’de günlerden beri çatışmalar oluyor.
Ne olduğunu bilen, açıklayan kimse yok.
Söylenenlere göre PKK 500 kişilik bir grupla gelmiş, yanlarında uçaksavarlar, Doçka’lar varmış, onca adam oraya nasıl fark edilmeden sızmış, o ağır silahlar nasıl “görünmeden” bölgeye gelmiş, aynı eskiden olduğu gibi şimdi de “sır” hepimize.
Haberler, “son anda MİT’in aldığı istihbarat sayesinde PKK’nın Şemdinli’ye girmesi engellendi” diyor.
Heronlar 500 kişinin toplandığını görmemiş mi?
Ağır silahlar fark edilmemiş mi?
Çatışmalar dokuz gündür sürüyor, üstelik haberlere göre “PKK’nın Şemdinli’ye girmesini önlemeye çalışıyorlar”, saldıran PKK’nın 500 militanı haberlere göre, “savunmada” olan ise 800 bin kişilik ordu.
PKK’nın Şemdinli’nin “bir kilometre yakınına” kadar geldiğini söyleyen haberler de var.
Tabii bütün bu haberlerin tuhaflığının yanında çok başka gelişmeler de yaşanıyor.
Bölgede bir tür “sıkıyönetim” uygulanıyor.
Aynı eskiden olduğu gibi.
Mesele öylesine bir sır ki, Melih Altıok’un “kulis” haberine göre Şemdinli olayının iktidarın zirvesinde bile konuşulması yasak.
Neden Şemdinli için hiçbir açıklama yapılmıyor?
Bu “ismi konmamış” sıkıyönetim nereden çıktı?
Bu “gizlilik”, haberlerdeki bu tuhaflık, kuşkuları ve söylentileri arttırıyor kaçınılmaz olarak, bu “çatışmanın” açık ya da kapalı yeni bir sıkıyönetim uygulamasının başlangıcı olduğu söylentileri bile var.
Doğru mu bu söylentiler?
Şemdinli çatışmalarındaki gelişmeler “yeni bir sıkıyönetim” uygulaması için bahane olarak mı kullanılacak?
Endişelenmekte çok haksız değiliz, düşünün ki Halep’teki çatışmalar konusunda Şemdinli’deki çatışmalardan daha fazla bilgimiz bulunuyor, başka memlekette ne olduğunu biliyoruz ama kendi memleketimizde ne olduğunu bilmiyoruz.
Hükümet Halep için açıklama yapıyor ama Şemdinli için yapmıyor.
Darbeciler hapiste.
Ama “zihniyetleri” Uludere’de, Suriye’de düşen uçakta, Şemdinli’de yaşıyor.
Darbecilerden kurtulduk ama zihniyetlerinden hâlâ kurtulamadık.
Ahmet ALTAN / TARAF