12 Eki 2012 14:23 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:15

AHMET ALTAN'A O DA BAYRAK AÇTI; MAKSİMALİSTLİĞE EYVALLAH, HAKKANİYETSİZLİĞE ASLA!

Ahmet Altan'ın AK Parti hükümetinin politikalarına gerekçe bulmak için kırk dereden su getirmekle suçladığı yazarlardan Melih Altınok'tan cevap geldi.

Maksimalistlik ve hakkaniyet

Taraf PKK’nın Silvan saldırısının ardından hükümetin reform adımlarını durdurduğu ve milliyetçileştiği gerekçesiyle çok sert bir muhalefet yapıyor.

Çoğunlukla da, bu saldırının PKK’nın açıkça bir provokasyonu olması nedeniyle eleştirel yaklaşıma milat olamayacağı gerçeğini atlayarak.

Gazetenin bu “tavrına” karşın, benim de aralarında olduğum birkaç yazar, “iyi günlerde” olduğu gibi hükümete yönelik eleştiriler yapsalar da, AK Parti’yi çöpe süpürmemekte ısrarcı.

Sözkonusu farklılaşma elbette yeni değil. Ancak Ahmet Altan’ın “Akıllara bak akıllara” başlıklı yazısında, beni ve Yıldıray Oğur’u hükümetin politikalarına gerekçe bulmak için kırk dereden su getirmekle suçlamasıyla su yüzüne çıktı.

Ahmet Abi’ye göre demokrat olup AK Parti desteklenemeyeceği için biz ya akılsızdık, ya da art niyetli.

Öncelikle bu tartışmada gazetenin “AKP’ye artık hiç güvenmeyen” yazarlarının temel probleminin, basitçe, demokrasi adına olumlu adımların alkışlanması, olumsuzların ise eleştirilmesi şeklinde formülize edebileceğimiz aklıselim yaklaşımı terk etmeleri olduğunu düşünüyorum.

Bu da onları endişeli modernlerin “özcü” cephesine sürüklüyor ve muhalefetin türbülansına kapılmalarına neden oluyor.

AK Parti’nin Taraf’ın da hakkını verdiği dönemlerde de mustarip olduğu sorunlarını, bugün baş göstermiş akut problemler olarak sunuyorlar.

Tıpkı Balyoz ve Ergenekon davalarında, hukuk sisteminin yıllardır süregelen ve herkesin mustarip olduğu arızalarının, bu davalarda yargılananlara özel, AK Parti icadı uygulamalar olduğunu savunanlar gibi davranıyorlar.

Hükümetin değiştirmeye çalıştığı sistemin kronik sorunlarının patentinin Başbakan’a ait olduğunu söylüyorlar.

Başbakan’ın önünde bir yerel, bir genel seçim olmasına rağmen, müzakere süreci hakkında en net konuşan lider olmasının hakkını teslim etmiyorlar. Bunu zaman zaman itiraf etmesindeki samimiyeti okuyamıyorlar.

AK Parti’nin siyasi manevra yapma zorunluluğunun, reform sürecini yıkım sayan ezcümle muhalefetin “karşı devrim” hedefinin engellenmesi, yani dönüşüm sürecinin devam etmesi için de şart olduğunu hesaba katmıyorlar.

Kürt sorunu konusunda, Meclis’teki gelmiş geçmiş partiler içerisinde, üstelik de muhalefette değil hükümetteyken, en ileri reform maddelerini, yazılı olarak, parti logolu zarflarda sunan AK Parti’den bir Çiller partisi çıkartmaya çalışıyorlar.

Erdoğan’ın en marjinal taleplerin sahiplerini bile ama mutlaka mikrofonların ve kameraların eşliğinde ikna etmesini istiyorlar.

AK Parti’yi AB hükümetleriyle kıyaslarken maksimalistlikte sınır tanımıyorlar. Ama Kartaca yıkılmalıdır muhalefetinin, Hakkâri’de Başbakan gelirken kepenkleri kapattıran PKK’ya, Kılıçdaroğlu’nun yollarına gül döktürebilecek esneklikte olduğunu gözardı ediyorlar.

Başbakan’ın bugünü aratmayacak kadar “sert” olduğu dönemlerde Oslo’nun yapıldığını, İmralı’yla görüşüldüğünü, Habur’un planlandığını unutuyorlar.

Yapılanlar, açıklanan planlar değil, söylenmeyenler üzerinden bir muhalefet yürütüyorlar.

Bense 90’larda da politikanın ta göbeğinde olmuş bir genç olarak, ülkede yaşanan değişimi, Yasemin Çongar’ın tabiriyle, mavi yengecin kabuk değiştirmesine benzetiyorum. Sancıyı anlıyorum.

Evet, AK Parti hâlâ “küçük bir mucize” bence. Uludere, askerin denetimi ve AB vitesinin düşürülmesi gibi konularda hükümete yaptığım eleştiriler, reform sürecinin niteliğine yönelik yapısal sorunlar değil.

AK Parti’nin devrilmesi için, bugün değişime dair her türlü icraatın önünde konumlananlarla fiili ittifaklara soyunmam için ortak müşterek hiç değil.

Bugün bize yönelttikleri, dün de yanıt bekleyen soruları soranlar, bu noktaların gözlerine batmasının nedenini yalnızca militan bir demokratın sabırsızlığı ile açıklayamazlar.

Çünkü bu ülkede son on yılda nelerin değiştiğini, nelerin süregeldiğini ve reformların önündeki mukavemetin AK Parti’den değil muhalefetten geldiğini artık herkes anladı.

Düne kadar kimlik sorulamayan generallerin bizler gibi “esastan” yargılanabilmesi, darbenin en azgın ulusalcının bile artık alternatifi olmaması ya da AK Parti’nin, muhafazakâr tabanını Kürt sorununda en radikal formülleri bile tartışabilecek şekilde dönüştürmesi fiili desteğimin gerekçesi olarak yeterli aslında.

Madde madde fazlasını da konuşacağız.

Ama şimdilik, tüm samimiyetimle herkesten, bu ülkede demokrasi adına yeni açılımların ve reformların gelmesini bekledikleri parti iktidarda mı yoksa muhalefette mi, diye düşünmelerini rica edeceğim.

Demokrasi adına maksimalistliğe eyvallah. Ama AK Parti’yi muhalefetin sığ denizine düşürüp milliyetçilik- ulusalcılık- savaşçılık yılanına sarılmaya mecbur edecek hakkaniyetsizliğe asla.

Melih Altınok/Taraf