19 Oca 2011 12:25
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:58
AHMET ALTAN NASIL BİR İÇ-RESME SAHİP? AKİF BEKİ ALTAN'IN SELF-İMAJINI ORTAYA ÇIKARTTI!
Radikal yazarı Akif Beki köşesinden Ahmet Altan'ın yazılarının yapı bozumuna tabi tutmaya çalıştı ve o hadisi Altan için yeniden yazdı.
Ahmet Altan’dan seçmeler
Parçalardan kolaj yapma zamanı geldi çattı gene. Sentetik kübizm akımını deniyoruz bu sefer. Amacımız, köşesindeki yansımayı parçalayıp yeniden birleştirerek Ahmet Altan’ın self-imajını ortaya çıkarmak. Kendisi hakkında nasıl bir iç-resme sahip?
Dünkü yazısından küçük bir seçkiye yan taraftan yabancı bir iki obje ilavesinde bulundum o kadar. Mümkün mertebe yorum katmaktan kaçındığımı da belirtmeliyim.
“Dava” diye başlıyor yazı, buyurun okumaya:
“...Cumhuriyet tarihinin en önemli liderlerinden biri olan Başbakan Erdoğan da aklını seçimlere ve seçimlerden sonra belirlenecek cumhurbaşkanlığına takıp da bütün hesaplarını kendi kişisel ikbaline göre biçimlemeye başlayınca bu talihsiz yolculuğa çıktı. Büyük siyasi kaymaların yanı sıra küçük kurnazlıklara da tevessül ediyor artık…
Sen adımı vermeden bana ‘mürebbiye’ diyeceksin, ‘despot’ diyeceksin, utanmadan ailemi kavgaya karıştıracaksın, ben cevap verince de ‘Bana hakaret ediyorlar’ diye mahkemeye koşacaksın…”
50 bin lira
Bu satırlar, fazlaca alıngan bir kişiliğin yansıması mıdır? Biraz da söylemeye alışık ama duymaya tahammülsüz mü acaba? Karşısındaki, tarifle vermek istediği şekle girmeyince hırslanan heykeltıraş mizacına sahip olabilir mi?
Geçelim sıradaki parçaya.. Köşesinin hemen sol yanında duran habere, ‘Erdoğan, Altan’dan 50 bin lira istiyor’ başlığını uygun görmüş Taraf. Borç istiyor sanırsınız ama değil:
“Başbakan avukatlarınca hazırlanan dava dilekçesinde, 15 Ocak
2011 tarihli Taraf gazetesinde, ‘Erdoğan ve Kof Kabadayılık’ başlıklı köşe yazısında, Erdoğan’ın şahsiyet haklarına saldırı kastı ile fevkalade ağır hakaretlerde bulunulduğu savunuldu…”
Dilekçeden: “Davalı, konumu itibariyle müvekkile karşı kullanmış olduğu ve okurlarca hakaret olarak algılanacak bu ağır ifadeleri sarf etmeden de konu hakkında daha etkin bir yazı yazabilir ve böylece basına hizmet etme amacını gerçekleştirebilirdi. Ne var ki davalının amacı bu değildir. Amacı en ağır biçimde müvekkilimize hakaret etmektir. Yoksa düşüncelerini açıklamak, eleştirmek değildir…”
Kendi sesinden
Ayna kullanmadığına hükmetmeden evvel, kendi sesinden Ahmet Altan’ı dinlemeye devam edelim:
“...Son referandumda adalet sistemimize neşter vuran, ‘rejim savunucusu’ durumundaki kurumları değiştiren ve bunları yaparken, bunları yapmak için halktan destek isterken, ‘yeni bir anayasa’ sözü veren Erdoğan, niye bir kez bile yeni anayasadan söz etmiyor şimdi? Neden yeni anayasada hangi maddelerin bulunacağını, insanlarımızın eşitliğinin nasıl sağlanacağını bir kez bile söylemiyor?
Niye unuttu ‘Yeni Anayasa’ lafını?...”
Ve son parçamız, daha 5 gün önceki gazetelerden bir haber: Başbakan Erdoğan, Katar’dan dönerken konuştu. Yeni anayasa çalışmalarına başladıklarını belirterek “Toplumun en geniş katmanlarının katılımıyla kısa, öz, herkesin kolayca anlayabileceği bir metin hayal ediyorum” dedi.
Bunun üzerine ekleyeceğim başkaca bir şey yoktur. Kendi kendini ilzam etmek diye buna denmezse, daha neye denir?
En iyisi kendi hali için son sözü Ahmet Altan söylesin. Hz. Muhammet’e atfen: “Utanman yoksa dilediğini yapabilirsin.”
Akif Beki/Radikal
Parçalardan kolaj yapma zamanı geldi çattı gene. Sentetik kübizm akımını deniyoruz bu sefer. Amacımız, köşesindeki yansımayı parçalayıp yeniden birleştirerek Ahmet Altan’ın self-imajını ortaya çıkarmak. Kendisi hakkında nasıl bir iç-resme sahip?
Dünkü yazısından küçük bir seçkiye yan taraftan yabancı bir iki obje ilavesinde bulundum o kadar. Mümkün mertebe yorum katmaktan kaçındığımı da belirtmeliyim.
“Dava” diye başlıyor yazı, buyurun okumaya:
“...Cumhuriyet tarihinin en önemli liderlerinden biri olan Başbakan Erdoğan da aklını seçimlere ve seçimlerden sonra belirlenecek cumhurbaşkanlığına takıp da bütün hesaplarını kendi kişisel ikbaline göre biçimlemeye başlayınca bu talihsiz yolculuğa çıktı. Büyük siyasi kaymaların yanı sıra küçük kurnazlıklara da tevessül ediyor artık…
Sen adımı vermeden bana ‘mürebbiye’ diyeceksin, ‘despot’ diyeceksin, utanmadan ailemi kavgaya karıştıracaksın, ben cevap verince de ‘Bana hakaret ediyorlar’ diye mahkemeye koşacaksın…”
50 bin lira
Bu satırlar, fazlaca alıngan bir kişiliğin yansıması mıdır? Biraz da söylemeye alışık ama duymaya tahammülsüz mü acaba? Karşısındaki, tarifle vermek istediği şekle girmeyince hırslanan heykeltıraş mizacına sahip olabilir mi?
Geçelim sıradaki parçaya.. Köşesinin hemen sol yanında duran habere, ‘Erdoğan, Altan’dan 50 bin lira istiyor’ başlığını uygun görmüş Taraf. Borç istiyor sanırsınız ama değil:
“Başbakan avukatlarınca hazırlanan dava dilekçesinde, 15 Ocak
2011 tarihli Taraf gazetesinde, ‘Erdoğan ve Kof Kabadayılık’ başlıklı köşe yazısında, Erdoğan’ın şahsiyet haklarına saldırı kastı ile fevkalade ağır hakaretlerde bulunulduğu savunuldu…”
Dilekçeden: “Davalı, konumu itibariyle müvekkile karşı kullanmış olduğu ve okurlarca hakaret olarak algılanacak bu ağır ifadeleri sarf etmeden de konu hakkında daha etkin bir yazı yazabilir ve böylece basına hizmet etme amacını gerçekleştirebilirdi. Ne var ki davalının amacı bu değildir. Amacı en ağır biçimde müvekkilimize hakaret etmektir. Yoksa düşüncelerini açıklamak, eleştirmek değildir…”
Kendi sesinden
Ayna kullanmadığına hükmetmeden evvel, kendi sesinden Ahmet Altan’ı dinlemeye devam edelim:
“...Son referandumda adalet sistemimize neşter vuran, ‘rejim savunucusu’ durumundaki kurumları değiştiren ve bunları yaparken, bunları yapmak için halktan destek isterken, ‘yeni bir anayasa’ sözü veren Erdoğan, niye bir kez bile yeni anayasadan söz etmiyor şimdi? Neden yeni anayasada hangi maddelerin bulunacağını, insanlarımızın eşitliğinin nasıl sağlanacağını bir kez bile söylemiyor?
Niye unuttu ‘Yeni Anayasa’ lafını?...”
Ve son parçamız, daha 5 gün önceki gazetelerden bir haber: Başbakan Erdoğan, Katar’dan dönerken konuştu. Yeni anayasa çalışmalarına başladıklarını belirterek “Toplumun en geniş katmanlarının katılımıyla kısa, öz, herkesin kolayca anlayabileceği bir metin hayal ediyorum” dedi.
Bunun üzerine ekleyeceğim başkaca bir şey yoktur. Kendi kendini ilzam etmek diye buna denmezse, daha neye denir?
En iyisi kendi hali için son sözü Ahmet Altan söylesin. Hz. Muhammet’e atfen: “Utanman yoksa dilediğini yapabilirsin.”
Akif Beki/Radikal