06 Kas 2007 11:04 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:51

"AĞZINDAN SALYALAR AKIYOR, YAZILARINDAN RUH HALİNİN SORUNLU OLDUĞU BELLİ"!..PERİHAN MAĞDEN-ORAY EĞİN KAVGASINA HANGİ YAZAR DAHİL OLDU?..

Oray Eğin gibi yazılarından ruh halinin oldukça sorunlu olduğu belli olan biri Türkiye'de köşe yazarlığı yapabiliyorsa sorarım size Türkiye gazeteciliğin neresinde olabilir...

Kaz Dağları, altın ve Hikmet Çetinkaya duyumları (4)

Üstad (Umarım bu hitabıma Ahmet Hakan kızmaz. Kusura bakmasın ama öyle!) Hıncal Uluç köşesinde soruyor: "Gazeteciliğin Neresindeyiz?" diye...

Bunun yanıtı Hıncal Uluç'un köşesinde yayınlanan Balçiçek Pamir'in veda mektubunda... 17 yaşından bu yana Sabah Gazetesi'nde yazı yazan Balçiçek veda yazısını bir sığıntı gibi Hıncal Uluç'un köşesinde yazabiliyorsa (üstelik hepimiz de asıl öykünün başka olduğunu bile biliyorsak) gazeteciliğin neresinde olabiliriz ki! (Gerçi benim daha önce yazdığım ayrılıkta veda yazımı köşesinde yayınlayabilecek bir üstad çıkmamıştı!).

Oray Eğin meslektaşı Balçiçek'in Sabah'tan ayrılıp işsiz kaldığını ağzından salyalar akarak, nefret içinde duyurabiliyorsa, önüne gelene saldırabiliyorsa, arkadaşlık yaptığı kişilere kızgınlığını köşesinden kusabiliyorsa, sadece "hisleriyle" bir yazarın itibarını sarsacak şekilde "Cumhurbaşkanlığı resepsiyonunda sarhoş oldu, tuvalete gidip kusmuş bile olabilir" şekilde yazı yazabiliyorsa, üstelik kendi köşesinde bu saldırgana büyük gazetelerden biri köşe yazarlığı teklifi yapabiliyorsa (hiç tahmin etmiyorum ya!) gazeteciliğin neresinde olabiliriz ki! Aslında Oray Eğin gibi yazılarından ruh halinin oldukça sorunlu olduğu belli olan biri Türkiye'de köşe yazarlığı yapabiliyorsa sorarım size Türkiye gazeteciliğin neresinde olabilir...

Ya da "duyumlarına" göre Dusseldorf'dan "Bergama Ovacık'ta Akın İpek hep zarar gösterip tek kuruş vergi gösterip vergi ödememiş" diye yazı yazan yılların köşe yazarı Hikmet Çetinkaya karşısında gazeteciliğin neresinde olabiliriz ki! Koca koca kanıtlar ordayken Çetinkaya hâlâ duyumlarına göre sallıyor: "Maliye Bakanı Kemal Unakıtan yargı kararına karşın Koza Altın ve daha önceki yabancı şirketlerin ne kadar vergi ödediğini bir türlü açıklamıyor" Sadece internete girip baksa Bergama Ovacık'ta ödediği vergilerle Akın İpek'in son üç yıldır vergi rekortmenleri listesine girdiğini görebilecekken ideolojik önyargılarıyla gerçekleri çarpıtan köşe yazarlarımız olduğu sürece gazeteciliğin neresinde olabiliriz ki...

1 Kasım 2007 Pazartesi günü Hikmet Çetinkaya yazısına "Altın avcıları siyanürü severler, insanı, doğayı sevmezler..." cümlesiyle giriyor. Demek ki gazete patronları da matbaa mürekkebini severler, doğayı insanı sevmezler! Ne alakası var? Hem altın işinde olup hem de insanı doğayı sevmek mümkün değil mi? Üstelik siyanürle ayrıştırmanın risklerinin teknoloji ile azaltıldığını herkes biliyorken...

X-ray ışınları da sakat bırakabiliyor. Kimsenin röntgenini de çekmeyelim, tüm röntgen cihazı üreticilerine de "ışın sever insan sevmez" diye ilan edelim ne dersiniz?.. Ama sermayeye "tuu ka ka" diyeceğiz ya, onları okur gözünde para kazanmak için gözü dönmüş asalaklar olarak göstereceğiz ya, o yüzden "Altın avcısı" deyip aşağılamak meşru. Daha sonra Çetinkaya "altın avcılarının" Türkiye'ye üçüncü dünya ülkesi muamelesi yaptıklarına gönderme yapan örnekler veriyor. Ama bu örneklerde en fazla siyanür kullanarak altın madenciliği yapan ülkelerin ABD, Avustralya, Kanada, Almanya, Japonya olduğunu söylemiyor. Çünkü bu örnekler işine gelmiyor. Bunun adına ikna kuramında "omission" denir. Yani İşine gelmeyen bilgiyi dışarıda bırakma... Çetinkaya olayın boyutunu ideolojik gözlükle abartarak devam ediyor:
"Türkiye 780 bin kilometrekarelik bir alanda bulunuyor. "Altın Avcıları"na verilen ruhsat alanı ise 455