Adı "Pelikan Dosyası" ile anılan Hilal Kaplan açıkladı: Davutoğlu neden gönderildi?
Adı "Pelikan dosyası" ile anılan Sabah gazetesi yazarı Hilal Kaplan, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun neden gönderildiğini yazdı.
Hilal Kaplan, Davutoğlu'nun iktidar mücadelesine girdiğini, Avrupa
Parlamentosu Başkanı Schulz'un 'muhatabımız Erdoğan değil,
Davutoğlu'dur' gibi 'arayı açacak' söylemlere itiraz etmediğini
söyledi.
Hilal Kaplan'ın saydığı diğer maddeler ise, Pelikan
dosyasındakilerle benzerlik gösteriyor.
"PELİKAN DOSYASI"NI HİLAL KAPLAN'IN EŞİ YAZDI
Krizi tetikleyen yazı olarak bilinen "Pelikan dosyası"nı Hilal
Kaplan'ın eşi Süheyb Öğüt'ün yazdığı belirtilmişti.
İşte Hilal Kaplan'ın Sabah gazetesindeki "Buraya nasıl gelindi"
başlıklı yazısı:
"Geçtiğimiz cuma günü, Ak Parti Merkez Karar ve Yürütme Kurulu
üyelerinin, üç kişi hariç, il ve ilçe başkanı atama kararını
Başbakan Ahmet Davutoğlu'ndan alması, gelmekte olana dair en somut
işaretti aslında.
Böylelikle Davutoğlu, karar alma ve uygulama açısından parti
üzerindeki tasarruf gücünü nerdeyse tümüyle yitirmişti.
Bu kırılmada, 1 Kasım seçimlerinden sonra il ve ilçe başkanı atama
sürecinde istişare etmeden ve başarılı, çalışkan, halkın sevdiği
başkanların bile tasfiye edilip yerine istisnalar hariç teşkilata
uzak kişilerin getirilmesi gibi kararların alınması etkili olmuştu
elbette. Ama bundan çok, Davutoğlu'nun 20 aylık Başbakanlık
performansı sürecinde oluşan bazı çatlaklar bu sonucu doğurdu.
Bazen zaaf denebilecek şekilde vefalı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
ve parti MKYK'sının neden bu kararı aldığını soğukkanlı yaklaşarak
analiz etmek gerekir. Pek çok başlık var ama onlardan bazıları:
Erdoğan'ın rızası alınmadan Dolmabahçe açıklamasının yapılması ve
ardından gelen Öcalan'la görüşecek İzleme Komitesi girişimi.
Milletvekili aday listeleri hazırlanırken istişareden
kaçınılması.
7 Haziran seçimlerine gidilirken Başkanlık sisteminin birkaç cümle
hariç hiç savunulmayarak Erdoğan'ın şahsi meselesi gibi
gösterilmesi.
Ekonomi yönetiminde 'faizci' anlayışa aykırı bir paradigma
geliştirilmesine uzun süre direnilmesi.
AB ile Schengen süreci, sanki Erdoğan'ın Başbakanlığında 2013'te
başlamamış gibi 'mültecileri al, Schengen'i ver' şeklinde formüle
edilen bir pazarlık görüntüsünün verilmesi.
AB ile yakınlaşırken, Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz'un
'muhatabımız Erdoğan değil, Davutoğlu'dur' açıklamasında olduğu
gibi 'arayı açacak' söylemlere hiç itiraz edilmemiş olması.
Valiler Kararnamesi'nin tercih farklılıkları yüzünden aylarca
ertelenmesi; bazı bakanların müsteşar atamasına bile izin
verilmemesi;
Ankara'ya Emniyet Müdürü atanmasının gecikmesiyle ayyuka çıkan
atama krizleri, vb...
18 Ağustos 2014'te, "Başbakan Adayım" başlıklı yazımda,
Davutoğlu'nun Başbakan olmasına açıktan destek vermiş bir isim
olduğum için bu tabloyu arz etmek benim açımdan oldukça zor.
Ancak sistem dönüşümü, ekonomik atılım, inşa ve ihyadan ziyade,
partiyi ve devleti kontrole ağırlık verip, yabancı ülkelerle
ilişkiyi güç kazanmanın bir vesilesiymiş gibi konumlandırmak
maalesef bunu gerekli kılıyor.
Yabancı basının başlıklarında bile 'Davutoğlu iktidar mücadelesini
kaybetti' denmesi çok şey anlatıyor. Zira Cumhurbaşkanı ve
parlamentonun halk tarafından seçilmesine uygun olarak sistemin
dizayn edilmesi gerekirken, iktidar mücadelesine girişildi.
Bununla beraber Davutoğlu, 2014'teki Genel Başkanlığı kabul
konuşmasında dile getirdiği, "Bizde kongreler parçalanmaya değil,
bütünleşmeye, yeniden enerji üretmeye vesiledir. Faniler için
yenilenme kaçınılmazdır. Baki olan davadır" sözlerinin hakkını
vermiştir.
Ak Parti'nin yolunun açık olmasını, bu ülkenin yolunun açık olması
ile eşdeğer gördüğüm için, gelinen noktanın hayra vesile olmasını
diliyorum."