ADAM BAŞYAZAR,50 YILDIR KALKIP GİTMEYE DE NİYETİ YOK!" CÜNEYT ÖZDEMİR'İN KÖŞELERE İSYANI VAR!..
Televizyon gazeteciliğinin genç ve etkili isimlerinden Cüneyt Özdemir,Akşam'dan Sevim Gözay'a konuştu.
Televizyon gazeteciliğinin genç ve etkili imzalarından Cüneyt Özdemir, 10 yıldan bu yana CNN Türk'te, 5N1K'yı hazırlayıp sunuyor. Bugün burada olmasının sebebi olan yeni kitabı 'Önemli İşler Dairesi' ise, Emniyet İstihbarat Dairesi'nin tarihine odaklanıyor. Ve gündem yaratan pek çok olaydaki rolünü inceliyor. Özdemir'le hem kitabını hem haberi hem televizyonu hem de hayatı konuştuk. Umudum, sizlere zevkli bir hafta sonu buluşması sunabilmek. İşte başlıyor...
5N1K 10. yaşına girdi. Günlük yayın yapıyorsun, yormadı mı bu tempo?
Yormadı aslında. Çok seviyorum işimi. Daha yolum var. Acele de etmiyorum. Her yıl 1-2 tane 'anchor'lık teklifi geliyor ama onun için erken olduğunu düşünüyorum. Ben iyiyim... Hani Turgut Uyar'ın şiiri gibi, 'ben tam kendime göre, bozmayın benim dengemi' durumundayım.
Soner Yalçın'la nasıl bir ilişkiniz var?
10 aydır görüşmüyoruz. 10 yıldır çok iyi arkadaşımdı. Ayrılmak kolay olmuyor... İnsan daha kolay boşanıyormuş, ortağımdan ayrılırken ben onu gördüm. Sonuçta el sıkıştık ve ayrıldık. Sonra da görüşmedik. Her şeyi avukatlar halletti.
Dizi işi ne oldu?
İki tane dizi yaptık Soner'le. Dizi yapımcılığının içine girince gördüm ki, Türkiye'de ciddi bir esnaflık gerektiriyor bu iş. Birincisi sermaye, ikincisi esnaflık... Onunla pazarlık yap, öbürüne çek ver. Oyuncusu bir dert, ışıkçısı, yönetmeni... Zaten inanılmaz bir reyting baskısı var. Bu kadar gaddarlıkla insan nasıl mücadele eder, bu kadar güvensiz bir ortamda...
Bir daha dizi yapar mısın?
Yapmam ama bir yerlerde görünmek isterim. Birkaç tane oyunculuk teklifi geldi fakat kabul etmedim. Nuri Bilge Ceylan isterse hazırım ama!
GÜZELLİK BEŞ PARA ETMEZ, BU BENDEKİ SEVDA OLMASA
'Hayatımın dönüm noktası' diyebileceğin bir olay var mı?
1991 yılında part-time iş ararken üniversitede, bir anda kendimi Güneydoğu'da bulmuştum. Kürt göçü... 500 bin Kürt'ün sınıra dayandığı yer. Bir buçuk ay geçirmiştim orada. Çok etkilendim ve gazeteciliğe aşık oldum, bütün o trajedinin altında.
Bir haberci sahada mı mutludur, stüdyoda mı?
Ben sahada daha mutluyum. Ama Türkiye'deki habercilik sisteminde muhabire değer veren bir ekonomik altyapı yok. Muhabirseniz hep ezileceksiniz. Üzerinizdeki editörün altında kalmaya mahkumsunuz. 'Yıldız muhabir'lik geliştirilmiyor. Muhabirliğin terfisi ya editörlük oluyor ya da bir stüdyoda haber sunmaya başlıyorsunuz.
Mehmet Ali Birand ve Ayşenur Aslan'la yeni bir dönem başladı CNN Türk'te. Sizde durum ne?
Yayın saatimizle ilgili problemler olmuştu. 18:00- 20:00 arası bir stüdyo programı yapmamı teklif etti Ayşenur Aslan ama ben kabul etmedim. Çünkü ben bu yaşta stüdyoya kapanmak, konuşan kafalar dünyasına eklenmek istemiyorum. Mesleki bir tuzaktı bu benim için, direndim. Şimdi saat 22:00'deyiz, süremiz de uzadı.
Yakışıklılığının kariyerine bir avantaj kattığını hissettin mi hiç?
Ben kendimi yakışıklı görmüyorum.
Beğenilen biri olduğunu biliyorsun ama...
Sevmeyen de çok. Sadece fizik güzelliği yetseydi şu anda Türk televizyonlarında kadın spikerler bir kenarda oturup ağlamak yerine devam ediyor olurlardı 'anchor'lığa. Sadece fiziki görünümle ya da güzellikle bir yere varılamaz böyle bir işte. Güzellik beş para etmez bence, açık söyleyeyim... Şu bendeki sevda olmasa (gülüyor). Öyle bir çağda yaşamıyoruz artık. Bilgi çağında yaşıyoruz, dünyanın en değerli maddesi 'bilgi'. Her gün bir kez daha kendinizi kanıtlamanız, emek vermeniz, ekip kurmanız ve bir davanın peşinde koşmanız gerek.
Köşe yazarlığını düşünüyor musun?
Şu dönem, yapmak istediğim şeylerden bir tanesi bu. Çünkü Türkiye bir değişimden geçiyor ama hep aynı sesler... Bakıyorum ben, adam başyazar... Statükonun gönüllü bekçisi! 50 yıldır aynı şeyi yazıp duruyor. Kimse de git demiyor buna ve onun da kalkıp gitmeye niyeti yok. Koymuş adının önüne 'duayen yazar'... Büyük gazetelerin unutulan köşeleri bunlar. Değişimi oralara da taşımak gerekiyor artık. Birilerinin de AK Parti'yi anlayıp, farklı bir perdeden farklı şeyler söylemesi gerekiyor.
Kimleri kaçırmadan okuyorsun?
Bana heyecan veren 5-6 tane yazar var. Ahmet Hakan, Oray Eğin, Nuray Mert, Hasan Cemal'i çok beğeniyorum. Yaşsa mesela, Hasan Cemal diye bir adam var. Çok yakın buluyorum ben dünyayı algılama biçimini... Daha çok Hasan Cemal'ler gerekiyor.
Melankolik misindir?
Melankoliktim. Daha romantiktim. Son bir yıldır falan, kalbim aklıma yenildi. İçimdeki şiiri kaybetmedim ama içimdeki coşkuyu kaybettim. İnancı kaybettim. Neşem gitti.
Neden?
Bilmiyorum, umarım geçici bir dönemdir. Şimdi hüzünlü kısma geldim işte. Biz palyaçolar, biliyorsun (gülüyoruz)...
Evlilik aşkı öldürüyor mu?
Bilmem. O kadar uzun bir evliliğim olmadı. Keşke bilebilseydim, öldürüyor mu diye... Kötü bir evliliğim oldu benim. Biraz da belki o yüzden bütün neşemi, inancımı kaybettim. Kısa sürdü.
Baba olmayı düşünüyor musun?
Henüz değil. Çocuğa, büyük bir aşkın ürünü olarak bakıyorum. Ve bir çocuk kadar, o çocuğun kimden olduğu da önemli.
Bilginin ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu gördüm
'Önemli İşler Dairesi' çok önemli şeyler anlatıyor... Nereden çıktı bu fikir?
1996 yılında, hayatımda ilk kez bir istihbaratçıyla tanıştım. 32. Gün'deydim o dönem. Susurluk olayı patladı, ardından El Kaide operasyonları... Farklı isimlerle tanışmaya başladım. Kimi zaman bir haber kaynağı, kimi zaman olayların arka planı hakkında görüşmeler yaptığımız kişiler oldu. Ve bir gazeteci-istihbaratçı ilişkisi gelişti. Gayet mesafeli, ketum bir ilişki tabii... Sonra bu Ergenekon sürecinde bir baktım ki, Emniyet İstihbarat çok önde duruyor. Yani MİT değil, JİTEM değil, bütün operasyonun arkasında Emniyet İstihbarat var. Benim gördüğüm manzarada, 'derin devlet'e yön veren yeni bir aktör ortaya çıkmıştı. Ve bu aktörle ilgili bir kitap yoktu...
Araştırma-inceleme süreci nasıl yürüdü?
Bir yıl boyunca 50'ye yakın istihbaratçıyla görüştüm. Kimi aktif görevde, kimi emekli... Ve aslında, karşılıklı güvenin sağladığı ilişkiler, kapıları açtı. En zoru, şu anda aktif görevde olan isimlerle konuşmaktı. Duyduklarım gerçekten, klişe tabirle 'ezber bozan' şeylerdi. Çok uykusuz geceler geçirdim. En sonunda, gazeteciliğin ipine sarıldım ve tamamen belgelerin üzerine gitmeye başladım. Belgelendirmediğim hiçbir şeyi yazmadım. Doğrulatamadığım pek çok şeyi attım.
Konuşanların isimlerini de veremiyorsun...
Evet, en büyük zorluk da oydu. Çünkü benimle konuşmayı kabul eden birçok kişi, çeşitli terör örgütlerinin hedef listesinde olan veya olabilecek insanlar.
Emniyet İstihbarat tarihinde seni en çok şaşırtan ne oldu?
Zeka! Bazılarının kafalarının dehşet çalıştığını gördüm. Farklı düşünebilmek, farklı algılayabilmek, doğru soruyu sorabilmek çok önemli... Bu kabiliyetteki bir kitleyi gördüm orada. Geleneğiyle kendini yetiştirmiş, kurumsallaşmış... Bu çok etkiledi beni. Hem etkiledi, hem korkuttu, açık söyleyeyim.
n Başım belaya girer deyip, kendini sansürlediğin oldu mu yazarken?
Tam tersi. Fakat bilginin ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu da gördüm.
ERKEK ARKADAŞ OLARAK, EN KÖTÜ YANIM...
En son izlediğin film?
Majid Majidi'nin bir filmini seyrettim, Söğüt Ağacı (The Willow Tree). Çok etkileyiciydi. Gözleri görmeyen bir İranlı'nın, gözleri açıldıktan sonra hayatının nasıl değiştiği, neler olduğu üzerine... Çok güzeldi.
Şu sıra neler okuyorsun?
Haruki Murakami, 'Yaban Koyunun İzinde'... Çok hoşuma gitti. Sonra Alain de Botton'un 'Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı'. Bir gazeteci gözüyle baktığımda çok ilham verici, cesaret verici buldum.
En son neye çok güldün?
Tempo'da, Fethullah Gülen Facebook'u diye bir şey yapmışlar (gülüyor)... Çok komikti. Kimse, umarım başına bir şey gelmez!
Kendine en son ne aldın?
Ben bu alışveriş konusunda çok kötüyüm. Genelde kız arkadaşım alıyor. Bir erkek arkadaş olarak da kötü yönüm o... Beceremiyorum, sıkılıyorum.
DENEYİMLİ BİR ERKEK OLMADAN, DENEYİMLİ HABERCİ OLUNMAZ
- Kedi mi, köpek mi?: Köpek.
- Mikrofon mu, kalem mi?: Mikrofon.
- Aşk mı, haber mi?: Aşk.
- Kız çocuk mu, erkek çocuk mu?
İkisinden de olsa keşke (gülüyor).
- Deneyimli bir haberci mi, deneyimli bir erkek mi?
Deneyimli bir erkek olmadan, deneyimli bir haberci de olunmaz bence.
- Şişmanlık mı, kellik mi?
Aah, ikisi de çok kötü!.. Kellik (gülüyor).
10 yıldır CNN Türk'teyİm, kimse bana Şu haberi yap, bunu yapma demedi. Aydın Doğan'ı hayatImda İkİ defa gördüm, o da kokteylde falan, uzaktan... Etrafı da çok kalabalIktI, gİdİp 'merhaba' demeye cesaret edemedim. Şimdi tanır, tanımaz...
Sevim Gözay/Akşam (Pazar)