ACUN ILICALI NOKTAYI KOYDU; "BİZ GELDİK DİYE KİMSE GİTMEZ"
Show Tv'den ayrılarak Star'a geçen Acun Ilıcalı, yeni kanalıyla ilgili düşüncelerini ilk kez net olarak ifade etti
Acun Ilıcalı reality show yapmadığı zaman ne yapar? diye soracak
olursanız size bir yanıtım var: Futbol oynar. Bulduğu her fırsatta,
nereye giderse gitsin, saat kaç olursa olsun, bunu yapar... Üstelik
hikaye haftada iki defa gece 1’lerde oynanan halı saha maçlarıyla
bitmiyor. Mesela, stüdyo bakmaya gittikleri New York’ta
geçirdikleri iki günün biri, halı sahada geçiyor.
Veya Arjantin’e gittikleri bir başka zaman, iyi futbol oynayan bir
ekip arkadaşını, sadece o halı saha maçında lazım diye,
İstanbul’dan Arjantin’e 20 saat uçurarak getirebiliyor. Madem
futbol neredeyse hayatını ona göre organize edecek kadar merkezde,
biz de çekimimizi futbol sahasına taşıyalım dedik.
Çekimde bile çalışma arkadaşlarıyla birlikte şut fırsatlarını
kaçırmadı. Beşiktaş formam ve Adidas’ta bulduğum 37 numara çocuk
kramponlarımla araya kaynamam suretiyle birkaç kare yakalamayı
başardık. Acun Ilıcalı, doğru noktada doğru kokuları almakta
başarılı, akıllı bir adam. Dünyada çok tutulan formatları
Türkiye’ye
İşte, hayat felsefesinden futbola, politikadan yeni kanalına geçiş hikayesine Acun’un aklındakiler...
* Acun Firarda ile tanıdığımız Acun’la bugünü
karşılaştırdığımda, esprili, komik mizacını biraz daha geri plana
atmış bir adam görüyorum. Neden?
- Doğru ama şöyle
doğru; o zaman üzerimde taşıdığım sorumlulukla şimdi taşıdığım
sorumluluk aynı değil. O zaman beş kişi dünyayı geziyorduk, şimdi
120 kişiyiz. “Acun Firarda”daki neşeme ulaşmam çok kolay değil. O
işin genel doğasında da büyük bir neşe vardı zaten. Şimdiki durum
biraz da içinde bulunduğun proje ile alakalı olarak değişiyor. Ama
sana bir şey diyeyim mi, sırf neşem artsın diye Hülya Avşar ile
çalışıyorum. Çünkü ne söylese gülüyorum!
* Bu durum kendi hayatına da sirayet etti mi?
- İnsanlara neşe saçan, eğlendiren insanların şöhretle birlikte
gelen şöyle bir durumu söz konusu oluyor; neşesiz duramazsın.
Sokakta karşılaştığım ve beni sadece ekranda görmüş olan vatandaşa,
o anda canım sıkkınsa bunu açıklama imkanım yok. Suratın asık
olduğu zaman “Acun Bey bir şeyiniz mi var?” oluyor, suratsız adam
oluyorsun. Ama eskiden neysem şimdi de oyum, o anlamda kendi
hayatımda bir değişiklik yok.
* “Yat, kat, özel uçak” meselelerinin sık sık gündeme
gelmesi seni rahatsız ediyor
mu?
- Şöyle; ben manyak derecede Pollyanna’yım. Al beni doktora götür, o derece. Ne durum olursa olsun, ben sana iyi yönlerini söylerim. Beynim oradaki kötü durumu da algılamıyor. Ben şimdi çok konuşuluyorum mesela, değil mi? Onunla ilgili düşüncem şu oluyor hemen: Demek ki o kadar büyük bir duruma gelmişiz ki, o kadar başarılıyız ki herkes bizi konuşma ihtiyacı hissediyor, basın da bu konuda bu kadar iştahlı. Ben bugün silik bir tip olsaydım konuşulmayacaktım. Benim burada da şükretmem lazım o yüzden. “Yahu benim de her şeyimi konuşuyorlar kardeşim” diye şikayet etmem. Başarılısın, demek bu sayede bunları alabiliyorsun, e birileri de bunu konuşacak. Her şey olsun, kimse konuşmasın, basın ilgi göstermesin, yok böyle bir şey. Ben belli başarıdan sonra belli külfeti olacağını bilerek bu yolda yürüyorum. Bunu da hazmettim fazlasıyla.
Senin pencerenden durum nedir?
- Okudum, tamamen yanlış bir değerlendirme. O bir gözlem, saygı duyarım, ama şöyle düşün; ben bir futbolcu gibiyim diyelim, ben futbolcunun arabasının başkana battığını hiç görmedim. Takımın yıldız futbolcusu ne arabaya biniyor diye başkan hiçbir zaman düşünmez. Başkan, kaç gol atar, ona bakar ben de Show TV için yeterince gol attığımı düşünüyorum. Mehmet Bey ile de benim ayrı bir samimiyetim vardır, kendisiyle iki ayda bir yemek yeriz, sohbet ederiz. En az üç-dört kere ofisime gelmiştir. O yüzden oradaki değerlendirmeler Reha Muhtar’ın bizden ayrıldığı dönemdeki bakış açısı, yani sekiz yıl öncesinin. Biz ondan sonra Mehmet Bey ile çok samimi olduk, son durum onun bıraktığı gibi değildi. Mesela ben sürat motoru aldım, fotoğrafını ilk Mehmet Bey’e yolladım, “Sen esas kadranını yolla bana, o kadar gidiyor mu hakikaten” diye üzerine esprisini, şakasını yaptı.
* Nasıl oldu Star TV’ye geçiş, nedir hikâyesi?
- “Teklif geldi ve Star TV’ye geçtim” gibi bir durum olmadı. Ben her sene Show TV ile masaya oturuyorum, gelecekle ilgili planlamalar yapıyoruz. Bu sene, kendi açımdan çok kabul edilebilir bir durum olmadığını gördüm. Ben burada 120 kişiyi bir şekilde iş sahibi yapmış ve onların sorumluluğunu taşıyan bir insanım. Bütün sorumluluk benim omuzlarımın üzerinde. Acun Medya açısından, Show TV’de kalırsak mali açıdan biraz karamsar bir durum hissettim. Konuşarak, medeni bir şekilde öpüşerek Show TV’den ayrıldım. Ayrıldıktan sonra diğer dört kanalla da görüştüm. Öncelikle her kanalın kapısının açık olması çok mutluluk verici bir olay, herkese nasip olmaz. Bunlar içerisinde Star TV benim için bir adım öne geçti.
* Neydi Star TV’yi öne geçiren?
- Ekip olarak bu işe yeni soyundular. Reytingli bir kanala yeni girdikleri için ekipte bir heyecan var. O heyecan başka bir şey. “Biz zirveye doğru yürüyelim” heyecanı. Kafada maddiyattan önce bu varsa, işte o çok güzel bir şeydir. Cem Aydın bana net olarak güven hissettirdi. “Biz başarı istiyoruz, güzel şeyler yapmak istiyoruz, beraber yürüyelim mi” dediler ve Star TV’ye geçtim. Altını çizmek istiyorum, ben bir transfer parası almadım. “Sana şu parayı veriyoruz, gel” gibi bir durum kesinlikle olmadı.
BİZ GELDİK DİYE 'İŞLER GÜÇLER KALKMAZ'
* Star’a geçişinle ilgili büyük transfer ücretleri konuşuluyor...
- Evet, ben çok program yaptığım için ortada çok büyük paralar konuşuluyor, ama ben maddi açıdan bir hareket yapmış olmamak adına Star TV’ye sadece, “Show TV’deki şartlarımı rica ediyorum” dedim. Onu da yüzde 10 artışıyla rica ediyorum dedim. Yüzde 20’sini istesem verirler miydi? Verirlerdi. Sağ olsunlar, o kadar istekliydiler birlikte çalışmak konusunda.
* Star TV’de bazı yapımların sonlanacağı söyleniyor, mesela “İşler Güçler”. Sosyal medyada büyüyen bir tepki söz konusu. Var mı böyle bir durum?
- Bunlara gülüyorum sadece. Bu herhalde basının ortalık kaos olsun diye uydurduğu şeyler. Bir program başarılıysa, iş yapıyorsa başka program geldi diye kaldırırlar mı Allah aşkına? Bunlara televizyoncular gülüyordur zaten ama vatandaş inanıyorsa diye şunu söyleyebilirim: Biz geldik diye kimse program kaldırmaz. Ben üç gün yayın yapıyorum ama haftada yedi gün var. Başarılı programa yer her türlü bulunur.
TÜRK FUTBOLUNU SAĞDUYU KURTARDI
* Futbol dünyasıyla bağı olan bir adamsın. Bu camianın içinde olan üçüncü bir göz olarak gözlemlerin neler?
- Ben buna biraz Fenerbahçe açısından bakayım. Geçen yaz koparılan yaygaradan sonra, ortalıkta konuşulanların hiçbirinin doğru olmadığı ortaya çıktı. “İnanılmaz görüntüler var, canlı para transferleri var” gibi dedikodularla günlerimizi geçirdik. Tabii Türk futbolu adına hepimiz ciddi endişe duyduk. Sonra ortaya çıkanların anlatılanla alakası olmadığı görüldü. Özellikle üçüncü şahısların aktif olduğu, belli hareketlerin sahaya yansımadığı görüldü. Şike yaptı denen adam gol atmış mesela. Öyle komik durumlar yaşadık. Her türlü mantığa aykırı bir durum var. Demek istediğim şu: Durum gereğinden fazla olumsuzluğa yürürken, sağduyu denen olay devreye girdi ve bu krizden biz öyle çıktık. Bu dönemde özellikle Rıdvan Dilmen için bir parantez açarım. Birçok şeyin yanlış anlaşıldığı bir ortamda konuşmalarıyla, önemli konuları aydınlattı ve destek oldu. Rıdvan Hoca’yla arada sohbet ediyoruz, mesela “Bilyoneri kapatalım” diye bir konuşma var. “Bilyoneri kapatalım” demek, “Billionaire” var hani gece kulübü, orada eğlenelim demek. Şimdi bu, “Bilyoner bahis sitesini kapatalım” diye kayda geçmiş. Olayın ne derece yanlış yerlere gidebileceğini gösteren durumlardan biri bu. Daha çok örnek var. Sağduyuyla bu işin altından kalktığımızı düşünüyorum.
* Bu sene ligde neler olacak sence?
- Açıkçası Galatasaray gayet iyi gözüküyor. Ligin iki favorisi Galatasaray ve Fenerbahçe gibi duruyor. Galatasaray çok doğru transferlerle mükemmel bir takım yaptı. Fatih Terim’in takıma kattıkları ortada. Fenerbahçe’ye gelirsek, Aykut Hoca ile ilgili gözlemim şu; sezon başında takım kötü başladığı zaman doğru tespitleri yapıp takımı pozitif yöne doğru sürmeyi başarıyor. Israrcı değil, bir şeyin yanlış gittiğini gördüğü zaman hızlı müdahale edebiliyor. Kalbi de çok temiz bir insan. O yüzden Aykut Hoca’nın çok başarılı olmasını istiyorum. Çok ümitliyim Fenerbahçe’den. Çok iyi bir kadro kuruldu.
REALITY ŞOVLARA KATILACAKLARA TAVSİYE: BU BİR EĞLENCE
* Bir vatandaş için reality show’a katılmanın bedeli nedir?
- Televizyonu her zaman eğlence olarak göreceksin. Başka türlü bakarsan sıkıntı olur. Birinci dakika, sen o televizyonu kariyerinin bir yerine oturtmaya kalkarsan, hayal kırıklıkları seni bekler. Bu bir eğlence. Sen de bunun bir parçasısın. Eğlence olarak baktığın zaman, bittiğinde bir sıkıntı yaşamazsın. Onun getireceği popülariteye kanmamak lazım. Ha, hiç mi bir şey olmuyor dersen, elbette oluyor. Bizim programlarımızdan çıkan en az 8-10 kişi Acun Medya’da çalışıyor. Sevdiğimiz adamı almışız. Üçü “Survivor”dan, beşi “Var mısın Yok musun”dan. Bunlar da oluyor. Ama her şeyi boşver, reality show’un bir güzel yanı var, o da insanların seni sevmesini sağlamak. Toplumun sevgisini kazanmak güzel şey. Ama bir reality show’dan sonra adamı kolay kolay bir şey yapmazlar.
PRATİK ZEKAMI KENDİM GELİŞTİRDİM
* Çok genç yaşta anne ve babanı trafik kazasında kaybettin. Hayatı oyuna çevirmek, her olaya iyi taraftan yaklaşmak senin acıyla, travmayla başa çıkma yöntemin mi?
- Benim hayatım, kendi kendime rahatlığımdan dolayı sorunlar çıkarıp yarattığım hayal kırıklıklarını gidermeye çalışmakla geçti ve bu benim pratik zekamı korkunç geliştirdi. Üniversite sınavlarına gireceğim gün para yatırmayı unuttum, sırf rahatlığımdan. Ona da bir gecede çözüm buldum, babamın arabasını kaçırıp abimin hesabından para yatırdım, akıl almayacak bir organizasyonla. İşte böyle böyle, sürekli pratik çözüm bulmaktan pratik zekalı bir adama dönüşüyorsun. Bu da televizyonda çok işe yarıyor. Onun ötesinde şöyle bir inancım var: İyi insanlar insanları sever. Anne babamı genç yaşta kaybetmenin verdiği travmadan da çıkmamı sağlayan bu oldu. Kendi kendime panzehir olarak uyguladım bunu. Bir şey olduğu zaman hayır için olduğunu düşünürüm. Annemle babamla ilgili düşüncem şu kendi kendime: Çok genç yaşta vefat ettiler, yaşlanıp zor şeyler yaşamadılar. Böyle telkin ediyorum kendimi. Zaten kaderciyim, “Allah’ın takdiri” diyorum.
* Mutlulukla paranın arasında nasıl bir ilişki var sana göre?
- Uzaktan göründüğü gibi değil. Parasızlık mutsuzluk getiriyor ama para mutluluğun kaynağı değil. Ben bu işlere ilk başladığım zaman aynı şirkette iyi pozisyonda çalışan bir adamı düşünür, “Vay be, bizim maaş üç günde tükeniyor, ne hayat yaşıyordur bu adam şimdi” derdim... Ben o dönem ne yapıyorsam şimdi de aynısını yapıyorum. Oynadığım oyun aynı, yediğim restoran aynı, gittiğim sinema aynı. İnsan “Vay be, adama bak” diyor ya. Yemin ediyorum ben muhabirken ne kadar mutluysam şimdi de o kadar mutluyum. Zaten hayatın bir imtihan olduğunu düşünüyorum. Varlık da, yokluk da imtihan. Daha önce de hiç param yoktu, onunla sınandım. Ama param yok diye kötü bir adam da olmadım. Para kazanmak için onurumdan, gururumdan taviz vermedim. Şimdi de bu imtihandan başarıyla çıkmak istiyorum. Tüm derdim bana iyi insan desinler...
İNSANLARI YÖNLENDİRMEK GİBİ BİR DURUMUM YOK
“Bir üniversite söyleşisinde Ak Parti’ye oy verdiğimi söyledim.
Şahsi tercihimi sordular, söyledim. Herkesin görüşü farklı, benimki
de bu. Ha, şöyle bir gerçek var: Türkiye’nin bugün geldiği duruma
bakalım. En iyi de kişi başına düşen milli gelirden anlaşılır. Biz
dünyayı gezerken bir ülkeyle ilgili fikir sahibi olmak için kişi
başına düşen milli gelire bakardık. Komor Adası diye bir yer var
mesela, rakam o zaman 300 dolardı. ‘Demek ki adada hiçbir şey yok,
ada bitmiş’ dedik. Adaya bir gittik zaten, elektrik yok. Bizde de
zamanında 3 bin 500 dolarlarda gezen rakam şimdi 10 bini geçmiş.
Son 10 yıla baktığında ülkenin ekonomik büyüklüğü de toplam
dört-beş katına çıkmış. “Acun Türkiye gerçeğini bilmiyor” diyorlar.
Ben kabul ediyorum, bir memurla aynı hayatı yaşamıyorum, beni
kıstas almayalım. Ben şahsi olarak kendi gözlemlerimle bir oy
kullanıyorum, herkesin bir oy hakkı var zaten. Bu bir görüştür,
sana uymaz vermezsin, uyar verirsin. Ben başarılı buluyorum. Geçen
Yunanistan’da taksiciyle muhabbet ediyoruz, ‘Sizin başbakanı burada
seçime sok, burada da seçilir’ dedi. Kişisel sempatim var
başbakana, o ayrı. Şunun altını çiziyorum; ben bir sebepten dolayı
beğenirim, bir başkası başka sebepten dolayı beğenmez ve oy vermez,
fikir ayrılıkları olacak, bu da demokrasinin gereği. Benim
insanları yönlendirme gibi bir durumum yok.”
Melike KARAKARTAL / HÜRRİYET