06 Mayıs 2013 11:04 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:09

ABİMDEN SONRA BENİM İÇİN ZAMAN DURDU!

Türkiye'nin en deneyimli haber sunucularından Banu Güven abisinden sonraki süreci anlattı

Türkiye’nin en deneyimli haber sunucularından biriydi. Sansür yüzünden ekrandan uzaklaştı. Aynı sebepten Başbakan Erdoğan’a yazdığı mektup olay oldu. Uzun süre işsiz kaldı. Banu Güven, şimdi yeniden bağımsız bir kanalda ekrana döndü

İlk NTV’de tanıdık onu. Habercilikten gelen başarılı bir ekran yüzüydü. Kısa sürede hatırı sayılır bir seyirci kitlesine ulaştı. Ancak gün geldi o da sansüre kurban gitti. Talihsizlikler sonra da peşini bırakmadı... Bundan tam bir yıl önce yine 1 Mayıs’ta tamamen farklı bir nedenle buluşmuş, birlikte 1 Mayıs’ı adına yakışır şekilde bayram gibi kutlamıştık. Şişli’den Taksim’e birlikte yürümüş, Galatasaray tribününün solcu taraftarları ‘Tek Yumruk’ ile Beşiktaş’ın ‘Çarşı’ grubunun kortejini yine birlikte aramıştık.

Banu’nun ağabeyi Kerim ‘iyi Galatasaraylı’ydı. Banu, o gün kendisine hediye edilen Tek Yumruk atkısını abisi için sakladı. Ancak veremedi. İki gün sonra kötü haber geldi, abisini kaybetti. Hayatını değiştiren bu olaydan sonra kendini toparlaması hiç de kolay olmadı. O arada eşinden ayrıldı. Şimdi bir yıl sonra ‘Artı Bir’ Televizyonu’nda yaptığı programla yeniden karşımızda Banu Güven.

Peki bu sürede neler yaşadı?

Yaşadığınız onca şeyden ve iki yıl aradan sonra ekrana geri döndünüz. Nasıl hissediyorsunuz?

- Olağanüstü bir heyecan duyduğumu söyleyemem. Sadece kanalın tanıtım filmleri çekilirken iki yıl aradan sonra yeniden kamerayla göz göze gelmek bana o eski duyguyu hatırlattı. Bir yandan da o ilk günü garip hislerle geçirdim. Çünkü işten ayrılalı iki yıl olmuştu ama bir yıl önce hayatımda bambaşka büyük bir değişiklik, bir kayıp oldu, ağabeyimi kaybettim. Ve o büyük kaybın ardından kendi köşeme çekilmişken birden yine düzenli bir şekilde dolaşıma girmiş oldum.
Uzun yıllar boyunca çok aktif çalışan bir gazeteciydiniz. Sonra iki yıl ara verdiniz. O işsizlik süreci nasıl geçti?

- İlk yıl kendi yazdığım ve çektiğim haberleri koyduğum bir blog yaptım. Bunu yaparken de amacım gazetecilik yapmak için o büyük binalara, büyük stüdyolara gerek olmadığını göstermekti. O yüzden de bu iki yıl içinde bana tek heyecan veren şey buydu. Örneğin hiçbir yerde doğru düzgün haber olmayan Gerze Termik Santral projesiyle ilgili Gerzelilerin protestolarını, Kocaeli’ndeki Dilovası’nda halk sağlığına dair işlenen cinayeti haberleştirdim. Bir kamera, bir mikrofon yetti.

OYUN DIŞI KALDIK

Blogunuzda yaptığınız haberlerde kendinizi daha mı özgür hissettiniz?

- Aslında kendi programlarımda hiçbir zaman soramadığım bir soru olmadı. Bazı engeller hep karşımıza çıkardı ancak onları aşmak için bir şekilde konunun etrafından dolanırdık. Fakat son yıllarda bu durum iyice zorlaştı. İktidar neredeyse kanalların yayın akışını belirlemeye başladı artık. Hangi bakan nerede, kaç dakika yer alacak, bunu doğrudan kanalların ilgili kişilerine birileri bildiriyordu.

Siz de bu baskıyı ciddi şekilde hissettiğiniz için mi işten ayrıldınız?

- Çok ciddi totaliter bir tavır var ortada. Bir dönem, özellikle de 2011 seçimlerinden önce ortada belli kısıtlamalar vardı ya Kürt meselesiyle ilgili, bu kısıtlamalar hepimizin tepesine çökmüştü. Aradan iki yıl bile geçmedi, o kadar çok şey değişti ki Kürt meselesine dair… Benim yayına çıkaramadığım Leyla Zana Dolmabahçe’de Başbakan tarafından ağırlandı. Ben bu sebeplerle yayını bıraktım ancak çalıştığım kurumun beni bırakması sadece bu sebepten olmadı. Bu dönemde belli gazeteciler ve aktörler de oyunun dışında kaldı. Ben de onlardan biriydim.

Bugünkü gelişmelere baktığınızda “O zaman niye işimden ayrılmak durumunda kaldım?” diye düşündüğünüz oluyor mu?

- Hayır, çünkü bu iş bir tek Kürt meselesine dayanmıyor. Dün Kürt meselesiydi, bugün 1 Mayıs, yarın nükleer santral projesi. Aslına bakarsan hâlâ bu durum değişmiş değil. Ne ölçüde izin veriliyorsa o kadarını yapabiliyor herkes. Halbuki gazetecilik böyle icazetle yapılan bir şey olmamalı. Kimsenin de “Memlekete demokrasi geldi” diye kandırmaması gerekiyor kendini.
Şu an yeni bir başlangıç yaptınız. Artı Bir’de yapacağınız işle ilgili bir hedefiniz var mı?

- Biz gazeteciliğe ne anlam yüklüyorsak, bunun ötesinde bir anlam yüklemiyorum. İşimizi yapabilelim yeter.

Çok zor bir dönemden geçtiniz, ağabeyinizi çok trajik bir biçimde kaybettiniz. Bu olay hayata bakışınızı nasıl değiştirdi?

- Hayatta gerçekten üzülecek şeyler var, bir de insanın kendi kendine büyüttüğü sıradan hadiseler var. Bu ayrım çok net bir şekilde oluştu kafamda. Bu sırada eşimle de ayrıldık. Yani son bir yıl içinde hayatımı yeniden kurmak durumunda kaldım.

Sonrasında herkes gibi sizin de hayata bir yerinden tutunmanız gerekiyordu. Bunu nasıl başardınız?

- Hayatıma dahil olmuş bazı insanları düşündüğümde ya da onlarla göz göze geldiğimde, devam etmek için cesaret ve sorumluluk hissettim. Zamansız ve kötü kayıpları daha önce de yaşamış ailemden başlayarak, Dink ailesi, (12 Eylül darbesinde gözaltında hayatını kaybeden) Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikhail Bey, Hasan Ocak’ın kız kardeşi Maside. Onlar bunu becerebildiler, onlar hayata tutunabildiler, ben de becermek zorundayım dedim.

Bundan sonra ne yapmak istiyorsunuz hayatta?

- Çok genel bir ifadeyle, huzurlu olmak istiyorum. Bir de yaptığım mesleğe dair sorumluluk hissediyorum. Mesleği özgür bir şekilde yapabileceğimiz bir mecra lazım. Hayata dair bir hırsım yok, sadece sükûnet ve sağlık istiyorum.

İşimi özgürce yapacağıma dair güvence verildi

Artı Bir kanalının bir fark yaratacağını, ayrı bir mecra oluşturacağını düşünüyorum. Burada çok heyecanlı, pırıl pırıl insanlar var. Benim orada olma sebebimse işimi özgürce yapabileceğime dair bana verilmiş olan güvence. ‘Hafta Başı & Hafta Sonu’ isimli haftada iki program yapacağım, birisi pazartesi diğeri de cuma günleri 22.00’de. Pazartesi günü biraz daha siyaset gündeminden konular olacak. Cuma günleri de haftayı biraz daha popüler isimlerle kapatacağız.

Abimden sonra benim için zaman durdu

Geçen yıl 1 Mayıs kortejleri arasında Galatasaray’ın Tek Yumruk kafilesini görünce çok heyecanlandım çünkü abim müthiş bir Galatasaraylıydı. Tek Yumruk kortejinde eski Galatasaraylı Metin Kurt’la karşılaştık, sohbet ettik. Sonra o kortejden birisi ‘Tek Yumruk’ atkısını bana verdi, ben de o atkıyı abime vereceğim dedim. O atkıyı sonra onun yanına koymak durumunda kaldım… Zaman durmuş gibiydi benim için. İnsan zamanı durdurmak istiyor ama takvim durmuyor. Sabır dilenir ya hani, sabır dilemenin ne ifade ettiğini daha iyi anladım. Ben yarımı kaybettim. O yarı olmadan yaşlanmak, sonra onun yaşını geçecek olmak, işte bunlar sabır gerektiriyor. Bunu çok iyi öğrendim.

Hürriyet Pazar