Abdurrahman Dilipak'tan mahalledeki kavgaya bomba yorum: Kimse kimsenin sesini kısamaz!
Yeni Akit Yazarı Abdurrahman Dilipak, Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e bomba açıklamalarda bulundu. Atatürk’e yapılan saygısızlıktan, FETÖ ve iktidara yakın gazeteciler arasındaki kavgaya kadar çok çarpıcı açıklamalarda bulunan Dilipak’ın sözleri çok ses getirecek
Hem nalına hem mıhına…
Kendi mahallesini de, komşu mahalleyi de… Yakınını da uzağını da
eleştiriyor. Adalet ve hukuk diyor…
Atatürk’e yönelik tartışmalar için de herkesi edebe davet ediyor,
eleştiri olur ama iftira, yalan asla diyor…
FETÖ ile mücadele konusunda hala iyi bir mesafe kat edilemediğini
düşünüyor ama umutlu, bitecekler diye de ekliyor. Seçimleri işaret
ediyor…
Mahalledeki kavga için de sert konuşuyor. Doğru bulmuyor, kraldan
çok kralcılar var diyor. AK Parti’ye en çok bunlar zarar verir
diyor… Ve daha aslında çok şey söylüyor…
Bu haftaki konuğum Yeni Akit’in kalemi keskin yazarlarından
Abdurrahman Dilipak.
Gündeme dair pek çok konuyu kendisiyle masaya yatırdık. Sözleri bir
hayli çarpıcıydı. Şimdi yüksek müsaadenizle ben aradan çekiliyor,
sizleri Dilipak ile baş başa bırakıyorum. Güneşli güzel günler
dilemeyi de her zamanki gibi ihmal etmiyorum. Yeni sloganım:
‘BASIN’ öne eğilmesin, hadi sağlıcakla kalın
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
Twitter:gazetecialev
Mail: [email protected]
“ELEŞTİRİLEBİLİR AMA İFTİRA VE YALAN
YANLIŞ”
Son günlerin en büyük tartışmalarından biri Atatürk ve
ailesine yönelik çirkin hakaretler. Bu konuda sizin fikirlerinizi
bir hayli merak ediyorum. Önce TV Net'te yayınlanan "Derin Tarih"
isimli programda Atatürk'e hakaretler edildi. Ardından da Nur
Cemaati'nin 'Okuyucular' kolunun 'hocalarından' olduğu belirtilen
Hasan Akar'ın Atatürk'e yönelik skandal sözleri. Siz nasıl
okuyorsunuz bu hakaretleri ya da nasıl okumalı?
Bir kişiye yapılan bir haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir
tehdittir. Kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkasına
yapmayalım. Bir topluluğa yönelik öfkemizin bile bizi onlar
hakkında haksızlığa sevk etmemesi gerekir. Haklı olmak, kimseye
başkasına haksızlık etmek hakkı vermez. Hiç kimsenin hiç kimseye
hakaret etme hakkı yoktur. Eleştirebilir, suçlayabilirsiniz. Ama
iftira, yalan, galiz söz asla olmamalı.
“BELDEN AŞAĞI VURUŞLAR ASLA KABUL
EDİLEMEZ”
Bu isimlerin tarihçi sıfatıyla çıkıp da ekrana seversin
sevmezsin ama ülkenin kurucusu olan lideri ve ailesi hakkında bu
kadar çirkin sözler sarf etmesi kabul edilebilir bir durum mu?
Eleştiri yapılabilir fakat herkesin tepkisini çekecek bu
sözleri anlayabilmek mümkün değil, dertleri ne sizce?
Eleştirinin şiddeti söz konusu olan iş ve sözden duyulan acıyla
orantılı olacaktır. Yaygın bir tecavüz karşısında toplumsal
aktörlerin genişletilmiş eleştiri hakkından da söz edilebilir.
Bunlar şok edici ve alışılagelmişin dışında da olsa bile, temel
hukuk ilkelerinin dışına çıkamaz. Suçun şahsiliği esastır, bir söz
ve fiilden dolayı anne-baba, eş ve çocukları gibi kişilerin hedef
alınmaması, ahvali şahsiyeye müteallik konuların toplum önünde
tartışılmaması gerekir. Zira atılın tasfiri saf zihinleri idlal
edebileceği gibi, bir şeyin bazan “şüyuu vukuundan beter” hale de
gelebilir. Hele hele bazı tartışmaların belden aşağı vuruşlarla,
ağız dalaşına dönüşmesi kabul edilemez.
“DİĞERLERİ YAPINCA SUÇ DEĞİL, ONLAR
YAPINCA MI SUÇ?”
Siz bu isimleri tanıyor musunuz ve onlarla ilgili ne
düşünüyorsunuz?
Tutuklanan kişilerle ilgili özel ve yakın bir ilişkim yok. Ne
düşündüğüme gelince yukarıdaki genel çerçeve yanında, söylenen
sözler başkaları tarafından söylenince ya da başka yayın
organlarında yazılınca suç olmuyorsa, bunu bunlar söyleyince niye
suç oluyor, onu anlamak mümkün değil. Evin hanımı kırınca “hayırdır
inşallah” diyenler, evin hizmetçisi kırıNca kör müsün” diye
çıkışmamalı. Bazı sözler daha önce Hürriyet ve diğer medyada
yayınlanmış. O zaman suç olmuyorsa şimdi niye suç oluyor? Bu
sorunun da cevabının verilmesi gerek.
“ÖLÇÜLÜ VE ADİL
OLMAK GEREK”
Sizin de zaman zaman Atatürk’e eleştirileriniz oluyor, ama
bu sözler eminim tepkinizi çekmiştir. Bu kadar rahatlığı
nereden buluyorlar, önceden Atatürk’e söz etmek için insanlar bin
kez düşünürdü?
Sözün üslubu, zamanı ve zemini de önemli. Ne dediğimiz kadar,
o sözün nasıl anlaşıldığına da dikkat etmemiz gerek. Dahası, o
sözün birileri tarafından nasıl kullanılacağına da dikkat etmek,
ölçülü ve adil olmak gerek.
“ALLAH’I,
PEYGAMBERİ, LİDERLERİ KORUMA KANUNU DİYE BİR KANUN
OLMAZ”
Atatürk’ü Koruma Kanunu vardı ama şimdilerde bunu çok da
umursayan yok bir de Atatürk’e hakaret etmek neredeyse moda oldu,
bunu neye bağlamalıyız?
Koruma kanunu doğru değil. O o günlerde bir komplonun ardından
gündeme geldi. Temel hukuk ilkelerine aykırı. Allah’ı, Peygamberi,
liderleri koruma kanunu diye bir kanun olmaz. Kimse kimseye hakaret
etmesin. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa
olsun, mazlumdan yana zalime karşı olalım. Kural bu
Ben size Atatürk dersem bana neler
söylersiniz?
Anlamadım derim. Atatürk hakkında ne düşündüğümü soruyorsunuz. Bu
konuda benim “Bir başka açıdan Atatürk” diye bir kitabım var. Orada
düşüncelerim var.
Kitabınızı merak ettim, en yakın zamanda okuyacağım. O
halde şöyle sorayım, eleştirilerin hiç haklı bir
tarafı var mı?
Eleştiri eğer makul bir eleştiri ise, eleştiriyi yapana göre bir
haklı tarafı vardır. Benim eleştirdiğim bir şey bir başkası için
zorunlu bir siyasi tercih de olabilir. Haklı bir eleştirinin üslub
sorunu da olabilir.
“YÜZDE 58 BEKLİYORDUM”
Gelelim 16 Nisan’a. Çok önemli bir tarihten geçtik.
Referandumla devam edelim, ardından asıl konumuz medyaya geleceğim.
Aylarca konuştuk, tartıştık ve Türkiye sandığa gitti. Referandumda
48 buçuğa 51 buçuk gibi başa baş bir sonuç çıktı. Siz nasıl bir
sonuç bekliyordunuz ne çıktı?
Başlangıçta 53 bekliyordum. Hollanda skandalı ve Doğu-Güneydoğuda
HDP’deki çözülmeyi görünce, Erdoğan’ın araziye çıkması,
Kılıçdaroğlu’nun bilinen gafları sonrası %58 e kadar bir beklenti
oluştu.
Referandumla halk siyasi partilere sizce nasıl bir mesaj
verdi?
Evet, ama yetmez. Evet ama kendine dikkat et! MHP’de köprünün
altından çok sular aktığı anlaşılıyor.
AK Parti’yi bu referandumun ardından ne bekliyor
sizce?
Değişim, yenilenme.
Bu tarihle birlikte yeni bir Türkiye beklentisi içerisine
girmek doğru mudur, sizce bu yeni sistem neler değiştirecek, neleri
koruyacak, neleri silecek?
Yeni bir dönem. Ama bu bir başlangıç. Devam edecek. Kaldı ki, zaten
19.YY sonunda oluşan kavram ve kurumlarla 21.YY açıklamak mümkün
değil. Türkiye’de, bölgede, dünyada çok şey değişecek. Türkiye’de
gelişmeler doğru yönde ileri doğru. Çalkantılı bir denizde, doğru
yönde, ileri doğru yol alıyoruz.
“MEDYADA, SİYASETTE, BÜROKRASİDE HALA
ETKİNLER”
15 Temmuz’un yıldönümüne de iki ay kaldı. FETÖ
soruşturmaları, operasyonlar hala devam ediyor. Sizce FETÖ ile
mücadele tam anlamıyla yapılabildi mi?
İyi bir başlangıç yapıldı, ama işler beklendiği kadar iyi gitmiyor.
Bunlar Medya, sermaye, siyaset, bürokrasi, STK içinde hala
etkin konumdalar. Sanırım biraz zamana ihtiyaç var. Bugün parti ele
alınıyor. Ardından yerel yönetim ve siyaset.
“PARLAMENTO ARİTMETİĞİ BAZI OPERASYONLARA
İZİN VERMİYOR OLABİLİR”
Mesela işadamlarından tutun, memurlara, baklavacılara
kadar uzadı bu operasyon ama bazı kesimler, bu konuda doğru
mücadele verilemediğini ve asıl inlere hala girilmediğini söylüyor.
Siz ne düşünüyorsunuz? Mesela siyasilere hiç sıçramadı diyenler de
var? Hiç mi siyasetin için de FETÖ‘cü yoktu diyenler de
tabii.
Evet. Konjonktürden kaynaklanan sorunlar var. Sanırım seçimleri
beklemek gerek. Siyasi dengeler hassas. Parlamento aritmetiği bazı
operasyonlara izin vermiyor olabilir. Bir de domino etkisi ayrı bir
konu.
Topbaş’ın damadının serbest bırakılması da bir hayli
tartışılıyor? Hatta at izi it izine karıştı, onca memur, bu işte
suçu olmayanlar bile meslekten atılırken tutuklanırken bu adalette
çifte standart diye yazan yazarlar oldu?
Evet, ciddi bir sorun. Ama sanırım önümüzdeki günlerde süreç daha
da hızlanacak. Bu yapı ilginç bir yapı. Birine dokunuyorsunuz, ses
başka yerden geliyor.
“YA O GİDECEK YA
DİĞERİ”
Bazı belediye başkanlarının bu süreçte ismi bir hayli
tartışıldı, bunların başında İBB Başkanı Topbaş geliyor,
gazeteci Fatih Tezcan’ın bu konuda sürekli ortaya attığı
ilginç iddialar ve suçlamalar da var…
Ben diyorum ki, ya Topbaş ya Tezcan gidecek. İddialar doğru ise
Topbaş, yalansa Tezcan. Bu iddialar ortada iken kimse hiçbir şey
yapmadan öyle bekleyemez. Bir insana yapılan haksızlık bütün bir
topluma yöneltilmiş bir tehdittir.
“Kim FETÖ’cü, kim değil, ilk bakışta hemen
anlayamazsınız. Sabah akşam FETÖ’ye lanet okuyan, FETÖ’cü diye
deşifre olan birini acımasızca infaz eden biri de FETÖ’cü
olabilir” diyordunuz, hakikaten de öyle bir sürçten geçiyoruz,
bunu nasıl aşacağız?
Bu aynı zamanda bir istihbarat savaşıdır. Karşınızda CIA, MOSSAD,
MI6, Tapınak şövalyeleri var. Öğreniyoruz. Düşünsenize Marksist
olduğunu söyleyen PYD gibi bir örgütün karargahında Amerikan
bayrağı var. Amerikan askerinin kolunda PYD arması. DHKP-C Militanı
Fahriye Erdal NATO’nun komuta merkezinin olduğu bir şehirde
korunuyor.
“AK PARTİ İÇİNDEKİ AĞAÇ KURTLARINDAN
KURTULMALI”
Bu süreçte AK Parti’ye yönelik eleştirileriniz
nedir?
AK Parti, değişen şartlara uyum performansını artırmalı. İçindeki
ağaç kurtlarından kurtulmalı. Yeni bir medeniyetin, yeni bir
uluslararası düzenin inşasından söz ediyorsanız, sadece Türkler ya
da Müslümanlar değil, bütün insanlığın hayrına olacak, onlara
gelecek vadeden bir projenizin olması gerek. İttihat yanında
İttifak ve itilaflar kurmanız gerek.
Peki ya nasihatleriniz? Ne yapılırsa daha iyi olur iktidar
için diyebileceğiniz önerilerinizi merak ediyorum…
Adalet, barış özgürlük. Siyasetin sacayağı bu. İşi ehline
vereceksiniz. Ehliyet ve liyakat esas olacak. Katılımcı, çoğulcu,
Şeffaf bir yönetim. Buna talep var. İradede ama birileri iktidarın
gücünü kendi siyasi emelleri ve şahsi menfaatleri için kullanmak
isteyecektir. Bunlara karşı dikkatli olmaları gerek.
“TAKİYECİ, MÜNAFIK
KARAKTERLİ…”
Medya kısmı da hayli tartışılıyor. Mesela içerideki
gazeteciler gerçek FETÖ’cü mü değil mi, kimler orada olmayı hak
ediyor, kimler hak etmiyor bu çok tartışılıyor?
Bu yapı, Medya, Mafya, sermaye, siyaset, bürokrasi, STK, herkesin
olduğu bir yapı. Takiye’ci, münafık karakterli. Pragmatik,
teolojinin arkasında esoterik bir dünya saklı.
“KADROLARINDA ŞEYH’DE VAR FAHİŞE
DE”
Mesela Altan kardeşler, Nazlı Ilıcak ile Kadri Gürsel ve
Ahmet Şık’ın aynı dava kapsamında cezaevinde olması çok absürt
değil mi?
Evet, bu yapının içinde herkes var. Ajan karakterli bir topluluktan
söz ediyoruz. Kadrolarında Şeyh’de var fahişe de. Tuncay Güney
İsmailağa’da sarık sarıp cübbe ile dolaşıyorken, Sisi ile
Kalkancı tarikatını örgütlemeye çalışıyordu. BÇG için Tarikat
örgütlerken Samanyolunda çalışıyor ve FETÖ ye hizmet ediyordu.
Susurluk’ta Ülkücü Çatlı, Alevi sosyalist Kocadağ, DYP’li Zaza
Bucak ve manken kız Gonca Us bir aradaydı. Bu yapılar böyledir.
Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet internetin başındaki Oğuz
Güven’in bir haber başlığı yüzünden gözaltına alınıp ardından
tutuklanmasını da sormak isterim…
Yargıya intikal etmiş bir konu. Kim olursa olsun suç işliyorsa ve
suçu sabitse cezalandırılabilir.. Bu konu basında tartışılmaya
devam ediyor. Suçlayanlar, suçlananlar var. Yapılan yayına ilişkin
toplumda tepki de var. Oğuz Güven, Cumhuriyet.com.tr'de yer
alan "İlk FETÖ iddianamesini hazırlayan Başsavcı Mustafa
Alper'i kamyon biçti" başlıklı haber gerekçesiyle
gözaltına alınmıştı. Suçlama terör propagandası yapmak.
Toplumun hassas olduğu bir konu.
“O GAZETECİLER AK PARTİ’YE ZARAR
VERİYORLAR”
Referandumun ardından AK Parti’ye yakın medyada adeta bir
hesaplaşma başladı. Pelikancı’lar, İslamcı’lar, Reis’ci
Muhafazakarlar, İslamcı Reis’ciler, hocacılar (Ahmet Davutoğlu),
Gül’cüler (Abdullah Gül) şeklinde bir bölünme var gibi
görülüyor ve herkes birbirini garip şekilde suçluyor, neler oluyor,
dışarıdan baktığınızda ne görüyorsunuz?
Kendini iktidara yakın görenler, iktidarı ele geçirmek isteyenler,
iktidarı köşeye sıkıştırmak isteyenler, AK Parti çevresindeki
dindarlar, liberaller, gelenekçiler, pragmatikler herkes kendine
göre partiyi ötekilerin elinden kurtarmak istiyorlar gibi bir
görüntü oluşturmaya çalışıyorlar sanki. Bütün bu “cı”lar partiye
zarar veriyor sonuçta. AK Partili ve AK Partici, akıllı ve akılcı,
Müslüman ve Müslümancı olanlar aynı kaynaktan beslenseler bile aynı
kimliği taşımıyorlar. Haktan yana olmak gerek. Adil olmak gerek.
Bir takım lobiler çevresinde sureti haktan gözükerek partiye
sızmaya ve/veya ele geçirmeye çalışanlara karşı da dikkatli olmak
gerek.
“KRALDAN ÇOK KRALCILAR
VAR”
Tabi bir de, bir zamanlar aynı dalda olup da aynı daldan
düşüp ayrılan meslektaşlarımız. Tırnak içinde söylüyorum bunu
“yandaş medya” içerisinde dillendirilen bir kavga. Yenişafak’çılar
ayrı Karar’cılar ayrı, herkes birbirine ağır sözler sarf ediyor
ardından da Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a birbirilerini şikayet
ediyor. Ne düşünüyorsunuz?
Kraldan fazla kralcılar var. İktidarı kendine yanına almak ve kendi
karşısındakilere kaptırmamak ve hatta onlara karşı kullanma
gayretinde olanlar olabiliyor. AK Partililerin birbirine karşı
kazanacakları bir zafer yok, birlikte kazanacakları tek zafer
var.
“O KAVGA AHLAKİ DEĞİL”
Gazetecilerin Erdoğan, “en çok hangimizi seviyora ve
hangimizi destekliyora” kadar vardırdığı bu kavga etik mi, meslek
açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğru değil. Şık değil, ahlaki değil… Faydalı değil...
“İŞ TETİKÇİLİĞE, TRUVA ATINA
DÖNMEMELİ”
AKP'ye yakın Cem Küçük TGRT Haber'de katıldığı
televizyon programında Kemal Öztürk, Akif Beki, Sibel Eraslan dahil
bir çok isme yüklendi. Küçük programda "Sibel Eraslan, davaya
tek katkın yok" dedi. Gazetecilik bir dava işi midir kamu işi
mi, bunu son yıllarda karıştırır olduk?
Yazarların bir davaları vardır. Gazetelerin de ama habercilerin
adil olmaları gerek. Bu iş rakiplerine karşı tetikçiliğe dönmemeli.
Bir Truva atına dönmemeli. Basın, Hakkın ve halkın gören gözü,
işiten kulağı, haykıran sesi olmalı. Ama! Küçük olayı talihsiz bir
olay.. Olmamalı idi. Şık değildi.
Cem Küçük’ün Mavi Marmara’ya ilişkin sözleriyle de büyük
bir tartışma başlamıştı, bu konuda siz ne
düşünüyorsunuz?
Gereksiz, anlamsız, hem üslup, hem muhteva itibarı ile yanlış,
gerçek dışı bir durum. Keskin sirke küpüne zarar verir.
“KİMSE KİMSENİN SESİNİ KOLAY KOLAY
KISAMAZ”
Başbakan Binali Yıldırım iktidara yakın bu gazetecilerin
kavgasının ardından, “Ter dökmeden kimse AK Parti adına racon
kesemez, kusura bakmasın. Kesiyorsa, onların sesini kesmesini de
biliriz” açıklamasında bulundu. Bunu herkes kendi tarafından okudu,
bizi destekliyor şeklinde…
Parti adına elbette yetkililer konuşur ama o partiye oy verenlerin
de partileri hakkında söyleyecek sözleri vardır. Bu arada kimse
kimsenin sesini kolay kolay kısamaz. En azından bu çok kolay değil.
Elbette hukuka ve ahlaka aykırı bir durum varsa o da hukuk yoluyla
ve toplumun vicdani kanaati çerçevesinde hak ettiği cevabı alır.
Siyasi ve idari kararlar, bazen tartışmayı daha da şiddetlendirir.
O zaman da şüyuu vukuundan beter bir hadiseye dönüşür.
“VAHŞİ BİR ORMAN
GİBİ…”
Twitter denen mecrada AK Partililik adına, özellikle
Reisçilik adına bazı isimler çok ağır hakaretlerle bazı isimlere
saldırıyor. Twiter daki bu yaşananlar hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Sosyal Medya vahşi bir orman gibi. Kim kimdir belli değil. Sosyal
Medyada bir sürü Trol var. Kimi zaman sanal kişilikler üzerinden
topyekûn saldırılar gerçekleştiriyorlar. Bütün bu yaşananlar sosyal
medyanın sefaletini gösteriyor ve sosyal medya bu tavrı ile bindiği
dalı kesiyor.