Abdurrahman Dilipak İslamcı camiayı bu yazıyla sarsacak! İktidar ve servet bizi şımarttı; zalimlerden olduk!
Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, bugünkü köşesinde iktidar partisi ve muhafazakarlar adına özeleştiri yaparak çok çarpıcı ifadeler kullandı.
“Başımızda gelen felaketler, Şeytanın ve düşmanlarımızın
hilelerinin sonucu değil, bizim zaaf ve yanlışlarımızın sonucudur.”
diye yazan Dilipak, “Biz zalimlerden olduk” ifadelerini kullandı.
“‘Allah’ın ipi’ni bıraktık, Allah da bizim ipimizi bıraktı.” diyen
Dilipak, “Bugün iktidar ve servet bizi şımarttı. Gücümüz ve
servetimiz aklımız ve imanımızın önüne geçti. Sabrı ve şükrü
bırakıp dünya malı, makamı için birbirimizle didişmeye başladık.”
şeklinde yazdı.
Dilipak yazısının devamında İslamcı camiaya eleştirilerini tek tek
sıralamaya devam etti.
Abdurrahman Dilipak'ın "Din elden giderse!"
başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
“Bu milletin tarihi, kültürü, geleneği, “üs-sül esası” din-i
Mübin-i İslam’dır.
Din elden giderse devlet de gider. Devletinizi kaybederseniz ne
millet, ne memleket kalır, ne de bir düzen.. Sadece öbür dünyada
Cehenneme gitmezsiniz, bu dünyanız da Cehenneme döner..
Bu sadece Müslümanlar için değil. Bu memlekette solcularınız,
liberalleriniz, sekülerleriniz de kültürel aidiyet olarak
“Müslüman”dırlar. Bu dini bir değer ifade etmese de böyledir..
Hristiyanlar, Marksistler bile öyle..
Türkiye’deki Ortodoksların ibadetleri, duaları, müzikleri,
kültürleri büyük ölçüde İslam’dan etkilenmiştir.
Öbür taraftan baktığınızda, İslam düşmanlarının eline düşerseniz,
Alevi- Sünni, Şii-Selefi diye bakmaz. Adına bakar, doğum yerine
bakar. Nereden geldiğine bakar ve sizi affetmez. Bugün onları tabii
müttefikleri gibi görseler de, yarın ellerine düştüklerinde ne
olacağını görürler..
Türkiye düşerse Suriye’den beter oluruz ve son pişmanlık fayda
vermez..
Hemen böyle bir tehlike yok. Ben 15 Temmuz gibi bir silkiniş ve
uyanışlarla bütün bu oyunların tersyüz edileceğini düşünüyorum..
Bir silkinişle, ölü toprağını, cehennem küllerini üstümüzden
atabiliriz..
Önce şunu itiraf edelim: İnni küntü minezzalimin (Biz zalimlerden
olduk). Başımızda gelen felaketler, Şeytanın ve düşmanlarımızın
hilelerinin sonucu değil, bizim zaaf ve yanlışlarımızın sonucudur.
Şeytan ve onun askerleri, Allah’ın müttaki kullarına hiçbir zarar
veremez. Biz “Allah’ın ipi”ni bıraktık, Allah da bizim ipimizi
bıraktı. Ve biz kendi hakkımızdaki hükmümüzü değiştirmeden Allah
bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek..
Biz bu noktaya nasıl geldik ona bakın. Doğru ve güzel şeyler de
yaptık, yanlışlar da yaptık.
Bakın 28 Şubat’ta zulüm vardır ve direndik. Ama bugün iktidar ve
servet bizi şımarttı. Gücümüz ve servetimiz aklımız ve imanımızın
önüne geçti. Sabrı ve şükrü bırakıp dünya malı, makamı için
birbirimizle didişmeye başladık.. Hızla dünyevileşiyoruz.
Bakın Graham Fuller, 12 Mart sonrası bunun farkına varmıştı. Servet
ve iktidarın Müslümanlar üzerindeki dönüştürücü gücünü görmüştü.
Fetullah Gülen bu projenin ürünü olarak hayat buldu.
Evet “servet ve iktidar dönüştürücüdür”. Biz bu gücü, toplumu ve
devleti, kendi inanç, tarih ve geleneğimiz doğrultusunda
dönüştürmek için istedik. Ama bu güç, önce kendine sahip olanları
dönüştürmeye başladı. Farkına varmadan dönüşüyor /
dönüştürülüyoruz.
İktidar ve servet bizim “İsmailimiz” olabilecek mi? İşte asıl
mesele bu.. Aklımız ve imanımız mı servet ve gücümüze yön verecek,
yoksa servet ve gücümüz mü aklımız ve imanımıza yön verecek..
Gelenek ve kültür ile din aynı şeyler değil. Elbette birbirini
destekler ya da dejenere edebilir, etkileyebilir, etkilenebilir ama
aynı şey değil..
Elbette servet ve iktidara ihtiyacımız var, ama din, bunlara
ulaşmanın basamağı olmamalı. Dini hedeflere varmak için bunlar
basamak olmalı. Önceliklerimiz yer değiştirmemeli..
Bu işlere girerkenki düşüncelerimiz, bakış açımızla, bugün
geldiğimiz yer aynı mı? Bana göre aynı değil.
Çile’yi yüceltiyorduk, şimdi “Haz”ı, dün “Tevazu”yu yüceltiyorduk,
şimdi “kibir”le tanışıyoruz, dün “veriyorduk”, şimdi almaya
çalışıyoruz. Dün ölümü ve ötesini düşünüyorduk, şimdi yaşamanın
hazzı ve keyfini düşlüyoruz.. Müstekbirleri taşlarken, gün gelip
bizim müstekbirleşeceğimizi hiç düşünmemiştik.. Kimi
radikallerimize baksanıza nasıl savruluverdiler. Sorun şu: Bu sayı
artarak devam ediyor. Bunu durdurmamız, geri çevirmemiz gerek.
Aslında burada da temelde bir terslik yok. Bilmediğimiz,
beklemediğimiz bir dünya ile karşılaştık. Zaten biz ahir zaman
peygamberinin ümmetiyiz. Dünyada her şey çok farklı gelişiyor.
Bilim, teknoloji, media, sanat, eğitim, internet, devlet, düzen
hepsi çok farklılaştı. Herkes birbirinden etkileniyor. Şeytanın
hileleri bugün daha keskin. Ekonomik, sosyal, siyasal şartlar çok
da olumlu değil.. Bir kırılma yaşanacaktı, yaşıyoruz.
Kimimiz din büyüklerimizi İlah ve Rab edindik.. Peygamberlerin bile
sahip olmadıkları güçleri onlarda vehmetmeye başladık.. Şeytan’ın
bizleri Allah’la aldatmaması için Kur’an-ı Kerim bizi uyarmıştı ama
yine aldandık. Bizden öncekilerin düştükleri çukura biz de düştük.
Şimdi düşünüp bu yoldan uzaklaşmamız gerek..
İşin aslı şu: Kur’an-ı Kerim’in bize bir teklifi var, atalarımızın
dininden Allah’ın dinine dönmek! Şunu görelim, Allah’ın dini yeri
göğü, ölümü veya hayatı açıklar, bizim kimilerimizin yaşadığı din
karı ile koca arasındaki ihtilafı bile çözmüyor. Allah’ın dini bizi
kardeş yapar, ama öbür taraftan yaşanan dini bunlar düşman yapıyor,
Allah’ın dinine inananlar, insanları Allah’a, resulüne ve kitaba
çağırır. Bizimkiler, kendi mezhebine, tarikatına, liderine,
şeyhine, kendine çağırıyor. İşi ehline vermiyorlar, haksızlık
kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana
olup, zalime karşı çıkmıyorlar. Hani zalim babamız da olsa, mazlum
düşmanımız da olsa, adaletten sapmayacaktık!
Söyleyecek söz çok. Ama bugünlük bu kadar. Namaz kılalım ama yetimi
de görüp gözetelim ki, amellerimiz boşa gitmesin.. “Ey iman
edenler, iman ediniz” ayetinin bize verdiği mesajın üzerinde
düşünelim.. Ramazan Bayramı’nı geride bıraktığımız bu günde,
ramazanın ruhaniyeti, bereketi üzerimizde daim olsun inşallah.
Kıyısına geldiğimiz ateş çukurunun kenarından kurtulmak için iş
işten geçmeden bir şeyler yapalım. Allah’ın ipinden tutunalım ki,
Allah’ın yardımı bize ulaşsın. Selâm ve dua ile..”