ABD'den Türkiye'ye sert rapor! Gülen'in adı nasıl geçiyor?
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2015 İnsan Hakları Raporu’nda Türkiye’ye ifade ve basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve Güneydoğu’daki operasyonlarla ilgili eleştiriler yöneltildi.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2015 İnsan Hakları Raporu’nda
Türkiye’ye ifade ve basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve
Güneydoğu’daki operasyonlarla ilgili eleştiriler yöneltildi.
Raporda, Fethullah Gülen'in ismine de sık sık yer verilirken,
hükümetin Cemaat'le ilgili "paralel devlet" ve "paralel yapı"
ifadelerini kullandığına dikkat çekildi.
Cemaat'le bağlantılı bazı medya kurumlarının dijital medya
platformlarından çıkarıldığı ve 5 medya kurumuna kayyum atandığının
hatırlatıldığı raporda, “Gülenci ve bazı liberal medya kurumlarının
temsilcilerinin resmi etkinliklere katılmaları ve bazı durumlarda
basın akreditasyonları engellendi” ifadesi kullanıldı.
Amer,ka'nın Sesi (VOA) sitesinden Mehmet Toroğlu'nun haberine göre,
Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın 2015 İnsan Hakları Raporu’nda
Türkiye’ye özellikle ifade ve basın özgürlüğü, yargı uygulamaları
ve Güneydoğu’da yürütülen operasyonlarla ilgili eleştiriler
yöneltildi.
Dışişleri Bakanı John Kerry tarafından kamuoyuna açıklanan raporun
74 sayfalık Türkiye kısmında, 2015 yılı içerisinde Türkiye’deki en
önemli insan hakları sorunları, “hükümetin ifade özgürlüğüne
müdahalesi”, “yargı sistemindeki zayıflıklar” ve “askeri
operasyonlarda sivillerin can güvenliğinin yeterince sağlanamaması”
başlıkları altında sıralandı.
Türkiye’nin “çok partili bir parlamenter sistem ve bir
cumhurbaşkanıyla anayasal bir cumhuriyet olduğu” belirtilen
raporda, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerine de değinilerek, resmi
gözlemcilerce seçimlerin genel anlamda “özgür” geçtiğinin rapor
edildiğine dikkat çekildi.
Bununla birlikte raporda, gözlemcilerin, sıkıntılı bir güvenlik
ortamı ve zaman zaman parti yetkilileriyle seçim kampanyası
çalışanlarına yönelik saldırıların, adayların özgürce kampanya
yürütme kabiliyetini aksattığını not ettikleri ve kampanya
dönemindeki medya kısıtlamalarının seçmenlerin farklı görüş ve
bilgilere erişimini azalttığına dair kaygılar dile getirdikleri
bildirildi.
Yılın ikinci yarısında iki yıllık aradan sonra terör örgütü PKK ile
hükümete bağlı güvenlik güçleri arasındaki çatışmaların yeniden
başladığına işaret edilen raporda, hükümetin çatışmaların yeniden
başlamasını güvenlik güçlerine yönelik bir dizi PKK saldırısına
bağladığı belirtiliyor. Buna karşılık PKK’nın da Suruç’taki intihar
saldırısında devletin parmağı olduğuna inandığına işaret
ediliyor.
Raporda hükümetin, yerleşim bölgelerindeki PKK militanlarını hedef
alan operasyonlarını kolaylaştırmak için periyodik olarak bazıları
haftalarca süren sokağa çıkma yasakları uyguladığı, çatışmalarda
çok sayıda sivilin öldüğü ve yaralandığı kaydedildi.
“MEDYA ÜZERİNDEKİ BASKI DEVAM EDİYOR”
Yasalardaki birden çok maddenin, hükümete ifade, basın ve internet
özgürlüğünü kısıtlamak için imkan sunduğuna işaret edilen raporda,
hükümetin medya üzerindeki baskısının devam ettiği belirtildi.
Raporda, Kasım ayı itibariyle yetkililerin tahmini 30 kadar
gazeteciyi tutukladığı ve bu gazetecilerin birçoğunun terörle
mücadele yasaları çerçevesinde ya da yasadışı bir örgütle
bağlantılı oldukları iddiasıyla suçlandığı dile getirildi.
Raporda ayrıca hükümetin medya üzerinde baskı uyguladığı
belirtildi. Bu baskı yöntemleri de “güvenlik güçlerince medya
şirketlerine baskınlar yapılması, sakıncalı içeriğe sahip oldukları
iddiasıyla yayınların toplatılması, terör bağlantıları olduğu
iddiasıyla ya da cumhurbaşkanı ve diğer üst düzey hükümet
yetkililerine hakaret ettikleri gerekçesiyle gazeteci ve editörler
hakkında cezai soruşturmalar açılması, bazı medya holdingleri
sahiplerinin iş çıkarlarına karşı misillemede bulunulması, medya
kurumlarına ceza kesilmesi ve internet erişiminin engellenmesi
olarak sıralandı.
“En az bir gazetecinin, hükümet yanlısı bir milletvekilinin
tehditleri sonrası fiziksel olarak saldırıya uğradığı ve
yaralandığının” hatırlatıldığı raporda, hükümeti eleştirmenin
misillemelere yol açabileceği korkusuyla oto sansürün yaygın bir
uygulama olduğu değerlendirmesine yer verildi.
Raporda, Güneydoğu’daki muhalif medya kurumları ve Kürtçe dili
üzerindeki baskıların, halkın bir kesiminin PKK ile çatışmalar
hakkında bilgiye erişimini kısıtladığı belirtildi. Ayrıca Fethullah
Gülen hareketiyle bağlantılı bazı medya kurumlarının dijital medya
platformlarından çıkarıldığı ve 5 medya kurumuna kayyum atandığı
hatırlatılarak, “Gülenci ve bazı liberal medya kurumlarının
temsilcilerinin resmi etkinliklere katılmaları ve bazı durumlarda
basın akreditasyonları engellendi” ifadesi kullanıldı.
“YASALAR TUTARSIZ BİÇİMDE UYGULANIYOR”
Raporda, yasaların tutarsız biçimde uygulanması ve terörle mücadele
yasalarının fazlaca yoruma açık genişlikte tatbik edilmesinin sorun
oluşturmaya devam ettiği, savcılara ve hakimlere tanınan
esnekliklerin siyasi güdümlü soruşturmalar ve yasalarla ya da
benzer davalardaki kararlarla tutarlı olmayan siyasi güdümlü
mahkeme kararlarının alınmasına yol açtığı kaydedildi.
Yetkililerin geniş kapsamlı terörle mücadele yasalarını, muhalif
siyasi parti üyelerini ve PKK ya da Fethullah Gülen hareketiyle
bağlantılı olmakla suçlanan kişileri tutuklamak için çok az
şeffaflıkla yaygın biçimde kullandığı belirtilen raporda,
yetkililerin keyfi tutuklamalara, tutukluları uzun ve belirsiz
sürelerle tutmaya, süresi uzatılmış davalar yürütmeye devam ettiği
de belirtildi.
Raporda, hükümetin ayrıca, üst düzey hükümet yetkilileri hakkındaki
yolsuzluk iddialarının soruşturulmasında rol alan 6 hakim ve savcı
aleyhine dava açtığı anımsatılarak, bu adımın kimi çevrelerce
yürütme organının yargı üyelerine gözdağı verme girişimi olarak
yorumlandığına dikkat çekildi.
“HÜKÜMET KORUNMASIZ KESİMİ YETERİNCE KORUMADI”
Raporda, yılın ikinci yarısında PKK ile yeniden başlayan
çatışmalarda hükümetin korunmasız nüfusu yeteri kadar korumadığı ve
bunun sonucunda hem PKK militanları hem de zaman zaman hükümete
bağlı güvenlik güçlerinin sivilleri öldürdüğü ve yaraladığına dair
haberlerin geldiği ifade edildi.
En az 20 çocuk dahil çok sayıda sivilin güvenlik güçleri ve PKK
arasındaki çatışmalarda hayatlarını kaybettiğine dair haberlere de
işaret edilen raporda, sağlık çalışanları, eğitmenler ve diğer
yetkililerin, hem hükümet hem de PKK tarafından tehdit ve
korkutmalara maruz kaldıklarını rapor ettikleri belirtildi.
Raporda, insanları günlerce evlerine kapatan kısıtlayıcı sokağa
çıkma yasaklarının, insanlık dışı koşullara yol açtığı ve binlerce
kişiyi bir haftayı geçen sürelerle gıda, barınma ve tıbbi bakım
imkanlarından mahrum bıraktığına dair haberlere de dikkat
çekildi.
Cezaevlerindeki “aşırı yoğunluk ve standartlar altı koşulların” da
diğer bir insan hakları sorununu oluşturduğu kaydedilen raporda,
Suriyeli sığınmacıların sınırlı ölçüde sosyal destek
mekanizmalarına sahip oldukları ve hükümetin giderek artan seyahat
kısıtlamalarına maruz kaldıkları belirtildi.
Namus cinayetleri dahil kadınlara karşı şiddetin de önemli bir
sorun teşkil etmeye devam ettiği ve çocuk evliliklerinin de sürdüğü
ifade edilen raporda, hükümetin kadınları, çocukları, etnik ve dini
azınlıkların üyelerini ve LGBTI bireyleri suiistimal, ayrımcılık ve
şiddetten yeteri kadar korumadığı kaydedildi.
Raporda, üst düzey hükümet yetkililerinin özellikle seçim
kampanyası dönemlerinde LGBTI, Ermeni, Alevi ve Yahudi karşıtı
söylemler kullandığına da dikkat çekildi.
İnsan hakları raporunda, hükümetin insan hakları ihlalleriyle
suçlanan güvenlik güçleri üyeleri ve diğer yetkililerinin
soruşturulması, haklarında dava açılması ve cezalandırılmaları
noktasında sınırlı adımlar attığı, dokunulmazlığın ise sorun olduğu
belirtildi.
“ÇOK GÜÇLÜ ENDİŞELERİMİZ VAR”
Raporla ilgili gazetecilere brifing veren Dışişleri Bakan
Yardımcısı Tom Malinowski, raporun Türkiye ile ilgili bölümünün
geçen yıla göre niye daha uzun olduğu şeklindeki bir soruya esprili
bir yanıt verdi ve “Umarım sayfaları saymak yerine kelimeleri
okursunuz,” dedi.
Malinowski, Türkiye’nin altından kalkması güç zorluklarla karşı
karşıya olduğuna dikkat çekti ve bu zorlukların bir bölümümün
Suriye’deki savaştan kaynaklandığını söyledi. Dışişleri Bakan
yardımcısı, sadece mülteci alımı değil onların entegrasyonunu da
sağladığı için Türkiye’yi övdü ancak Türk demokrasisinin
kalitesinin Obama hükümeti adına önemli olduğunun altını çizdi.
Malinowski, “Daha önce de endişelerimizi dile getirdik, bunu burada
da çok defa duydunuz. Gazetecilerin ve akademisyenlerin
yargılanmasıyla ilgili çok güçlü endişelerimiz var. İfade özgürlüğü
alanının daraltılmasından endişeliyiz. Zaman gibi gazetelere el
konması mesela. Bu sorunları daha önce de hatta Erdoğan
muhalefetteyken de dile getiriyorduk. Önceki dönemlerde Türk
hükümeti Erdoğan’ı yargıladığında da dile getirmiştik hatta ABD
Büyükelçiliği davanın takibi için mahkemeye katılmıştı,” diye
konuştu.