28 Nis 2012 12:29 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:35

ABD, AKP İLE GÜLEN CEMAATİ KAVGASININ NERESİNDE DURUYOR?

Cumhuriyet yazarı Mustafa Sönmez, AKP ile Gülen Cemaati kavgasındaki ABD faktörünü analiz etti.

AKP-Cemaat ve ABD Üçgeni

Ertelenmiş bir eleştiri ile başlayayım. AKP-Gülen Cemaati geriliminin su yüzüne çıktığı şubat ortalarında, politik İslamı iyi bilen isimlerden dostum Ruşen Çakır’ın, gazetesi Vatan’da 5 gün süren bir yazı dizisi yayımlanmıştı. Diziyi ilk günden itibaren ilgiyle izlemeye başladım ve analize ne zaman ABD’nin alınacağını sabırla bekledim. Godot’yu beklemiş gibi oldum. Ruşen, 5 gün boyunca tek bir defa olsun ABD’nin ismini yazı dizisinde geçirmedi. Hayal kırıklığıydı. Ruşen gibi tarihsel maddecilikten beslenmiş birinin bu ülkeyi 10 yıldır yöneten bir koalisyonda ABD faktörünü tamamen analiz dışı bırakmasını hiç anlayamadım. O günden bu yana karşılaşmadığımız için de soramadım.

ABD’siz AKP-Cemaat analizi, yumurtasız omlet gibi bir şey. Bunun öbür ucu da her şeyde ABD’nin mutlak kudretini aramak, adeta her şeye kadir ABD’nin bütün tarihsel olaylarda parmağını aramak. Bu komplocu zihniyetin de örnekleri az değildir medya ve siyaset dünyamızda. Son günlerin popüler konularından biri yine bu. ABD’nin Cemaat’i gözden çıkardığı iddiasına karşılık ABD’nin Gülen Cemaati’ni peydahlayan ve koruyan güç olduğu savı çatışıyor muhtelif köşe yazılarında ve siyasi kulislerde…

***

ABD’nin Gülen Cemaati için, “Arap’ın işi bitti, Arap gidebilir” dediği ve gözden çıkardığı iddiasının sahipleri, bu sonuca kanıt olarak birtakım gazete yazılarını, Gülen Cemaati okulları ile ilgili ABD’deki bazı eyaletlerdeki kapatma kararlarını kanıt gösteriyorlar. Internationale Herald Tribune ve New York Times gazetelerinde yayımlanan ve basın üstündeki baskıları, tutuklu gazetecileri konu alan yazılar, “Cemaatin suyu ısıtılıyor” tezinin kanıtları gibi sunuluyor. International Herald Tribune gazetesinde 18 Nisan’da “Gölge Güç Türkiye’de Büyüyor” başlığı ile ve Dan Bilefsky-Şebnem Arsu imzalarıyla yayımlanan haberde Fethullah Gülen ve Türkiye’nin yakın tarihi, bildiğiniz, yargıya, polise sızma iddiaları yer alıyordu.

Yazıya Gülen Cemaati’nin avukatlarından Austin Harrington verdiği cevapta şöyle diyordu: “Bilhassa sıkça tekrarlanan ama hiçbir zaman ispatlanamamış olan ‘Gülen destekçilerinin hain maksatlarla polise sızdığı’ gibi iddialarla Fethullah Gülen hareketine yapılan saldırılar samimiyetsizdir. Elbette ki Amerikan polis gücü içerisinde Katolikler olduğu gibi Türk polisinde de Gülen’i takip edenler vardır. Fakat delilsiz gizli gündem isnadı bir kıymet taşımaz.” (26 Nisan, Today’s Zaman)

Dan Bilefski, Kanada doğumlu, Paris’te yaşayan ve ABD’nin iki önemli gazetesi International Herald Tribune ve New York Times gazetelerine iş yapan bir gazeteci. Türkiye’yi iyi kötü biliyor. Onun yazdıklarını, “ABD’nin Gülen’i gözden çıkarma” operasyonunun bir parçası olarak görmek, çok zorlama...

***

Gülen’in ABD tarafından gözden çıkarılmayacağını savunan görüş ise Cemaat ile ABD arasında araçsal bir bağ olduğunu, FBI’nın denetiminde Cemaat’in tüm coğrafyalarda yayıldığını savunuyor ve Gülen’in, Türkiye’nin İran ile değil, İsrail ile yakınlaşmasını istediği için AKP ile didiştiğini öne sürüyor. Bu görüşe göre, bu durumda, ABD’nin Gülen’in bu tavrından dolayı, bırakın onu tasfiye etmesini, ancak onun başını okşamasını beklemek gerekir.

Bu cenah AKP ile Cemaat arasının şeker renk olduğunu kabul etmekle beraber, bunu tamamen dış politikadaki duruş farklılıklarına bağlıyor. RTE ve çevresinin İsrail ile aralarına daha çok mesafe koyup İran ile yakınlaşmaları, AB ile ilişkilerin soğutulması, Cemaat’in başlıca eleştiri konuları olarak sıralanıyor. Bu yorum da dış çerçeveyi doğru tanımlayamazken içerdeki taht kavgasını es geçme gibi bir yanlışa düşüyor. AKP’nin İsrail’e karşı İran’a yakın durduğu tezini tekzip edecek en önemli realite, Kürecik’teki radar üssü değil midir? Pentagon’un idaresindeki o üs, İran’a karşı kurulmadı mı?

AKP ile koalisyon ortağı arasındaki kapışma, dış politikadaki yaklaşımlarından çok içerideki post kavgası ile ilgilidir. Dış politikanın çerçevesini zaten ABD belirliyor. Koalisyon ortaklarının farklı iradeleri ve duruşları olabilir mi? Ne kadar? Hem, olursa, mesela ABD politikalarına uymayan boyutta olursa, ABD, onu ne kadar süre daha müttefiki olarak tutar sizce?

ABD, koalisyonun iki kanadını da hizmetinde istiyor. Onlardan işbirliği ve güçlerini parçalamamalarını istiyor. İkisinin de etinden, sütünden faydalanıyor çünkü. Ama Cemaat kanadı, bu koalisyondan payına düşenden mutsuz. RTE ve çevresinin hep kendine yonttuğundan şikâyetçi ve “hak”kını talep etmeye devam edecek. Şu sıralar bozulan façasını tamirle meşgul. “Hizmet” imajıyla vitrin tazeliyor ve RTE ile hesaplaşmasını bitirmiş değil. Bu hesaplaşma sonunda istediklerini elde edemez ise, günün birinde ortaklığı bozup ayrı bir partileşmeye - Allah’ın ve ABD’nin izniyle- gider mi, gider...