6. Altın Kestane Ödülleri sahiplerini buldu! Yılın en fena filmi...
Arka Pencere dergisinin düzenlediği 2014'ün En Fenaları/ 6. Altın Kestane Ödülleri sahiplerini buldu.
Deniz Uğur'un oynadığı 'Gulyabani' yılın en fena filmi seçilirken
Biray Dalkıran en fena yönetmen, Azra Akın en fena kadın oyuncu,
Peker Açıkalın ise en fena erkek oyuncu ödülüne değer görüldü. Altı
yıldır ödüllerin gediklisi Hıncal Uluç, bu kez yerini Engin Ardıç'a
kaptırdı! Altın Kestane Akademisi'nden yapılan açıklamayı aynen
yayımlıyoruz...
ALTIN KESTANE ÖDÜLLERİ
2014’ÜN EN FENALARI
Festivaller, Altın Küre’ler, Oscar’lar, SİYAD Ödülleri geride
kalırken, Altın Kestaneler de nihayet çiçek açtı. Dergimiz Arka
Pencere’nin, “Yalnız havyarla yaşanmaz!” anlayışından yola çıkarak
yarattığı bu ayrıksı ödül kurumu, şimdi altı yaşında… Sinemamız
açısından önceki yılın ‘en fena’larının yedi kategoride
değerlendirildiği Altın Kestane Ödülleri bir kez daha sahiplerini
bulurken, her zaman olduğu gibi, kazananları alkışlamıyor ve
‘başarılarının’ devamını dilemiyoruz.
Aşağıda okuyacağınız sonuçlar, sinemamızın 100. yaşına bastığı 2014
yılı boyunca ticari gösterime giren 108 yerli yapımın, Altın
Kestane Ödülleri Büyük Jürisi’ni oluşturan 43 eleştirmen ve
kültür-sanat gazetecisi tarafından ‘ayıklanmasıyla’ ortaya çıktı.
‘Devam filmleri’nin yoğunlukta olduğu bir yılda doğrusu jürinin işi
hayli zordu. İlk yönetmenlik ve ilk sinema filmi oyunculuğu
performanslarının değerlendirme dışı tutulduğu da düşünülürse hemen
her kategoride adaylar arasında kıyasıya bir rekabet yaşandı. Marka
değerini her geçen yıl yükselten, kurumsal kimliğini sağlamlaştıran
ve tadından yenmediği konusunda geniş bir fikir birliği oluşan
Altın Kestaneler’i bir kez daha ateşten aldık, kabuklarını soyduk
ve işte sahiplerine dağıtıyoruz...
EN FENA FİLM: GULYABANİ (ORÇUN BENLİ)
2012’de çektiği “Bu Son Olsun”la ilk yönetmenlik çalışmasını
gerçekleştirerek, neresinden bakılsa politik-komedi türünde
‘enteresan’ bir 12 Eylül öyküsü anlatmış olan Orçun Benli, bu kez
korku-komedi için kolları sıvadı ama ‘enteresan’ olmayı bile
başaramadı. Dört güzel kadın, korku filmi senaryosu yazmak için
ormandaki bir eve kapanıyorlar, falcı kadının korku hikayelerini
dinliyorlar, köylülerle ‘musallat’ ilişkisi yaşıyorlar… Derken
bahçedeki kuyunun kapağı açılıyor, Gulyabani fırlıyor, fakat film
bir türlü dikiş tutturamayıp tam manasıyla çuvallıyordu.
Diyalogların ve Gulyabani imajının alabildiğine yapay kaçtığı
filmde “Süt Kardeşler”den 39 yıl sonra varılan sonuç bu olmamalı,
korku-komedi çekeceğim derken ‘komik’ duruma düşülmemeliydi. Cüneyt
Arkın, Perihan Savaş, Mustafa Üstündağ gibi isimleri de barındıran
kadroda başrolleri üstlenen Deniz Uğur, Melike Öcalan, Ceyda Ateş,
Didem Balçın’ın da ‘içlerindeki korku’yla değil, oyunculuk
sanatıyla yüzleşmiş olmalarını diliyoruz.
“Sabit Kanca 2”, “İncir Reçeli 2”, “Recep İvedik 4”, “Seni
Seviyorum Adamım”, “D@bbe: Zehr-i Cin” gibi rakiplerinin arasından
biraz zorlanarak da olsa sıyrılan “Gulyabani”, Hüseyin Rahmi
Gürpınar kaynaklı, Türk sinemasının istisnai özgün korku
karakterini heba etmesiyle Altın Kestane sahibi oldu, ödül tarihine
adını altın harflerle yazdırmayı başardı.
EN FENA YÖNETMEN: BİRAY DALKIRAN (SENİ SEVİYORUM ADAMIM +
PERİ MASALI)
2014’ün hızlı yönetmenlerindendi Biray Dalkıran… Yeşilçam dönemi
rejisörlerini akla getirircesine üç filmiyle, “Seni Seviyorum
Adamım”, “Peri Masalı” ve “Meleklerin Mucizesi”yle çıktı seyircinin
karşısına. Eleştirmenler kadar, sinemaseverlerden de “Daha kötüsü
yapılana kadar, en kötüsü bu” türünden yorumlar alan “Seni
Seviyorum Adamım”, yönetim, senaryo, kurgu, oyunculuk ve yapım
açısından gerçek bir fiyaskoya karşılık geliyordu. Kıbrıs’ta
inzivaya çekilen yorgun müzik yapımcısının hayatının aşkıyla
karşılaşmasını öyküleyen filmin temel iddiası doğrultusunda aşk ve
müzik, öylesine ‘iç içe geçmiş’ti ki ayırmak mümkün olmadı.
Yönetmenin bir diğer filmi, hüzünlü, acılı bir romantizm vaat eden,
onulmaz hastalık ve aşk öyküsü anlatan “Peri Masalı” da benzer
tepkiler aldı. Nicel açıdan üretkenliğine karşın aceleyle yazan ve
aceleyle çeken yönetmen sıfatıyla anılmaya başlanan Dalkıran, rol
verdiği genç ve çoğunlukla tanınmamış oyuncuları da ya kurban
etmekte, ya da onların kurbanı olmakta.
EN FENA KADIN OYUNCU: AZRA AKIN (ÇİLEK)
10 yıl önce “Anlat İstanbul” gibi kalburüstü bir filmde Pamuk
Prenses’i canlandırarak sinemaya adım atan Azra Akın, Halil
Sezai’nin yapımcılığında, Günhan Emrah Sönmez’in yönetmenliğinde
gerçekleştirilen yol-suç-mizah-gerilim serüveni “Çilek”te
zarafetinin altında ezilen oyunculuğuyla dikkat çekti ve bize
sorarsanız Tarantino’yla çalışma şansını tümüyle yitirdi. Kasabanın
en güzel kızıyken İstanbul’a giderek, kendisine âşık delikanlıyla
birlikte hayallerinin peşine düşen, fakat belalısı bar sahibiyle ve
polisle başı derde giren genç kız rolü, Akın’ın üstüne hiç mi hiç
oturmamıştı. Bu kez olmadı, bu gidişle olması da zor ama dileriz ki
manken Azra Akın, beyazperde hayallerini bir gün gerçekleştirme
fırsatı bulur.
Azra Akın’ın geride bıraktığı rakipleri arasında en iddialı
isimlerin Derya Alabora (Deliha) ve Pelin Batu (Bir Don Juan
Öldürmek) olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
EN FENA ERKEK OYUNCU: PEKER AÇIKALIN
(GÜLCEMAL)
2008’de Tuğçe Kazaz ve Engin Altan Düzyatan’lı “Cin Geçidi”
filmiyle yönetmenlik kariyerini başlatan Özgür Selvi’nin ikinci
filmi “Gülcemal”, Altın Kestane adaylığını kıl payıyla kaçırdı… Ama
başrol oyuncusu Peker Açıkalın, Tolga Çevik (Patron Mutlu Son
İstiyor) ve Halil Sezai (İncir Reçeli 2) gibi rakiplerini birkaç oy
farkıyla geride bırakarak Altın Kestane’ye uzanmayı bildi.
Deneyimli oyuncu, tek başına yaşadığı vahşi doğada gayet mutluyken
hiç tanımadığı babasından kalan mirası almak için İstanbul’a gitmek
zorunda kalan adamın öyküsünde, tartışmasız biçimde kendi
kariyerinin de en fena çalışmasını sergiledi. Filme film demeye,
Açıkalın’a oyuncu demeye dilimiz varmadı “Gülcemal”de.
ALARM ZİLİ ÖDÜLÜ: MURAT ŞEKER (ÇAKALLARLA DANS 3: SIFIR
SIKINTI + HAYAT SANA GÜZEL)
Murat Şeker, 2005’te “2 Süper Film Birden”le başladığı yönetmenlik
yaşamında genellikle popüler güldürülere imza attı ve çıtayı hiç
düşürmemesiyle dikkat çekti. “Aşk Tutulması”, “Plajda”, “Çakallarla
Dans” gibi çalışmaları seyirciden geniş ilgi, eleştirmenlerden de
genel kabul gördü. Ve fakat 2014’teki “Çakallarla Dans 3: Sıfır
Sıkıntı” ve iki aylık ömrü kalmış adamın hikayesini anlatan Şevket
Çoruh’lu “Hayat Sana Güzel” adlı filmleri, alarm zilinin onun için
çalmasını kaçınılmaz kıldı. İyi top sürmesiyle tanınan Murat
Şeker’den, ceza sahasında kusurlu hareketler! Aman dikkat…
ALTIN ÇINGIRAK ÖDÜLÜ: ENGİN ARDIÇ
Köşesinde, “Nuh: Büyük Tufan” (Noah) filminden söz ederken,
yıllardır kadın yönetmen zannettiği Ang Lee’nin “Pi’nin Yaşamı”
(Life Of Pi) filmi ile Darren Aronofsky’nin “Pi”sini karıştıran
Hıncal Uluç, geçen altı yılda olduğu gibi gene Altın Çıngırak’ın en
güçlü adayıydı fakat son anda sağ kulvardan kopup gelen Engin
Ardıç’a kaybetti. 13 Kasım 2014 tarihli yazısında sinemamızın 100.
yılını, “Sayın bana Türk sinemasının ‘dişe dokunur’ filmlerini: Üç
Arkadaş (son sekansı çöpe atılmak şartıyla), Kırık Çanaklar, Susuz
Yaz… Başka? Başka da sayamazsınız. (Gurbet Kuşları, Visconti’nin
Rocco ve Kardeşleri’nin adaptasyonudur ve pek sayılmaz)” diyerek
‘kutlayan’ Ardıç, hem Türk sinema tarihinden bihaberdi hem de
herkesten şişmandı. Ödülü, oy çokluğuyla Uluç’tan kapmayı bildi.
Sonuna kadar hak ettiği Altın Kestane’sini kıvançla takdim ediyoruz
Ardıç’a.
JÜRİ ÖZEL ÖDÜLÜ: “SANSÜRCÜ ZİHNİYET”
2014, sansürün gölgesinin utanç verici biçimde düştüğü bir yıl
olarak anımsanacak. Lars Von Trier’in “İtiraf”ına (Nymphomaniac)
ticari gösterim izni verilmemesi… Onur Ünlü’nün “İtirazım Var”ının
her ne hikmetse 18+ kategorisine sokulması… Gezi’yi anlatan
belgesel “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!”in hukukçu görüşü
alınması sonucu Altın Portakal’dan çıkartılması, gelişen tepkiler
üzerine geri adım atılması ama işleyişin bir türlü rayına
oturtulamaması, 51 yıllık festivalin yıllar sonra tekrar sansürle
anılır hale gelmesi… Değil bir daha yaşamak, anımsamak bile
istemediğimiz olaylarla kısıtlandı sinema kültürümüz. Kısacası,
2014’te de yakamızı bir türlü sansür belasından kurtaramamış
olduğumuzun farkına vardık. Bu nedenle Altın Kestane Ödülleri Büyük
Jüri Özel Ödülü, somut bir kişi ya da kuruma değil, oy birliğiyle
bir ‘zihniyete’ gitti. Sansürcü zihniyeti bir kes daha yüksek sesle
protesto ediyoruz...
6. ALTIN KESTANE ÖDÜLLERİ BÜYÜK JÜRİSİ
Muhsin Akgün, Erkan Aktuğ, Bilgehan Aras, Okan Arpaç, Tunca Arslan,
Fırat Ataç, Şenay Aydemir, Kemal Ekin Aysel, Janet Barış, Banu
Bozdemir, Abbas Bozkurt, Cumhur Canbazoğlu, Ebru Çeliktuğ, Hilal
Çetinder, Sadi Çilingir, Suzan Demir, Murat Emir Eren, Murat
Erşahin, Talip Ertürk, Berke Göl, Burak Göral, Çağdaş Günerbüyük,
Müjde Işıl, Kaan Karsan, Evrim Kaya, Gülçin Kaya, Ali Koca, Tuğçe
Madayanti, Ceylan Özgün Özçelik, Murat Özer, Olkan Özyurt, Vuslat
Saraçoğlu, Ali Deniz Şensöz, Yeşim Tabak, Müge Turan, Erman Ata
Uncu, Ali Ulvi Uyanık, Uğur Vardan, Burçin S. Yalçın, Deniz Yavuz,
İlhan Yurtsever, Sinan Yusufoğlu, Fırat Yücel.