22 Tem 2013 08:46 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:18

"4 YIL ÜÇ AY OLDU SUÇUM NE?" MEHMET HABERAL BÖYLE İSYAN ETTİ!

Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç ve Basın Konseyi Yüksek Kurulu üyeleri, Mehmet Haberal'ı ziyaret etti.

Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç ve Basın Konseyi Yüksek Kurulu üyeleri, 18 Temmuz’da, Ergenekon davası nedeniyle Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’ı ziyaret etti.

Demir parmaklıklar ardındaki o buluşmayı Hürriyet’e anlatan Pınar Türenç, Mehmet Haberal’ın “Burası tutukevi değil virane. Burası işkence yeri. Ben yine soruyorum. Suçum ne? Söyleyin ve cezamı verin” dediğini söyledi. Pınar Türenç ziyareti şöyle anlattı:

Demir parmaklıklı röportaj

BASIN Konseyi Yüksek Kurulu’ndaki arkadaşlarımla birlikte Silivri 5 No’lu Ceza İnfaz Kurumu’nun açık görüş salonunda bu kez, Mehmet Haberal Hoca’yı bakanlık izni ile ziyarete gelmiştik.
Yıllarını insanlığa, insanın sağlığına ve mutluluğuna adayan, dünyaca saygın, ünlü bilim adamını, tarifsiz duygular içinde bekliyorduk.
Bir ara, boğulur gibi oldum. Beyaz plastik sandalyelerden kalkıp aşağıya inen merdivenlere koşmak, daha doğrusu bu ortamdan kaçmak istedim. Oysa, uzun bir süredir onunla bir gazeteci olarak konuşmak, karar öncesi, sona doğru yaklaşılan şu günlerdeki duygu ve düşüncelerini öğrenmek istiyordum.

MEVCUTLU MİLLETVEKİLİ

Haberal Hoca’nın getirilişi uzamıştı... Bize gösterilen sandalyeden kalktım. Petek gibi örülü demir parmaklıklarla kaplı pencereye yaklaştım. Aşağıya baktım. Prof. Dr. Mehmet Haberal, işte o alt kattaki 5 No’lu Ceza İnfaz Kurumu’nun B-9 ALT BÖLÜMDEKİ hücresinden mevcutlu getirilecekti yanımıza.
Az sonra, gardiyanlar arasında çıkageldi Haberal...
Ve 24. Dönem Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal..
İnanamadım... O tanıdığımız Haberal, yarı yarıya incelmişti sanki. Bembeyaz saçları, her zamanki özenli tıraşı ve giyimi ile gülerek ve koşarcasına yanımıza geldi.
“Hoş geldiniz. Çok memnun oldum. Hoş geldiniz” dedi.
Hiç sorulmaması gereken soruyu soruverdik:
“Nasılsınız?”

B BÖLÜM 1. HÜCRE

Yaklaşık 4.5 yıldır hücrede tutulan bir bilim adamı, boynunu bükercesine, “İyiyim işte” dedi ve “Buyurun oturun” diye devam etti... Ne var ki kendisi oturamıyordu. Masanın etrafında biz
sandalyelerde... O ise
ayakta.. Kuş gibiydi...
“Burası tutukevi değil... İşkencehane...”
Devam etti:
“Burası demir ve beton yığınıdır. B bölümünde 9-B’deki kapıdan içeri girince 1. hücredeyim. Emekli Albay Suat Aytin ile yan yana iki hücrede kalıyoruz. Hücreler kamera ile izleniyor. 9-B’de demir bir kapı var. Avluya açılıyor. 2 metre 20 santim genişliğinde, 5 metre uzunluğunda...”
“Ya sizin hücrenizin boyutu ne kadar?” diye sorduğumuzda, daha da beyazlaşmış saçlarını düzeltip ellerini iki yana açtı, boyutu anlatmaya çalıştı:
“İşte bu kadar... Yani demir dolap ile yatak arasında 70 santimlik boşluk var.”

YEMEKLER 30’A 15’TEN

Pencereyi, havalandırma deliklerini anlatırken, yerimizden kalktık, o anda cezaevi fotoğrafçısının makinesinin deklanşöründen çıkan ses salonda yankılandı:
“Saydım... 80 tane petekli parmaklık var. Gökyüzünü görmek işte böyle bir pencereden oluyor. Burası yaklaşık 5 yıldır bizim için işkencehane... İşte buradan soruyorum herkese: SUÇUM NE?”
“Gününüz nasıl başlıyor?” diye sorduğumda başladı anlatmaya:
“Sabah 08.00’de kapı sayıma açılır. 15’e 10 santimetrelik gözetleme deliği var. Oradan içeriye bakılır. Hemen altındaki 30’a 15 santimetrelik yemek deliğinden de yemekler içeri verilir.

BİLİN BURASI İŞKENCE SIRASI

Biz neyiz? Buralarda ancak yırtıcı hayvanlar barındırılır. Özür dilerim bu tabiri size kullandığım için. Ama bu muameleye insan tabi tutulamaz. İnsanlık dışı bir olay bu... Kabul etmedim bu davranışı. İtiraz ettim. Biz yırtıcı hayvan değiliz dedim. Ondan sonra yemekleri kapıyı açıp vermeye başladılar. Ama diğer insanlarımız... Burası virane... İşkence yeri. Bunları bilin...”
O anlattıkça, yüzüne bakamadan not tutmayı sürdürdüm:
Milletvekili, Prof. Dr. Mehmet Haberal sandalyeye hiç oturmadan devam ediyordu.
Lacivert takım elbisesi, beyaz gömleği, kırmızı çizgili kravatı içinde, TBMM kürsüsünde konuşuyor gibiydi:
“Bu koşulların iyileştirilmesi için, insanlık adına Meclis’e tasarı sunduk. Adli rehabilitasyon–eğitim yerleri olmalı. Herkese suçu söylenmeli. Rehabilitasyonu yapılmalı. Ben yine soruyorum. Suçum ne? Cezamı verin diyorum. Söyleyin ve cezamı verin.”
Eli kolu bilim kitaplarıyla, yakında düzenleyeceği kongre dosyalarıyla, savunma notlarıyla doluydu.
Ama ona en heyecan vereni, 5 ay sonra karaciğer naklinin 25. yıldönümü nedeniyle Ankara’da toplanacak olan “Dünya Karaciğer Nakli Kongresi” idi. Ve hocaların hocası Prof. Thomas Starzl onuruna yapılacak kongrenin ev sahibi olmasından büyük sevinç duyuyordu. Bir de gelecek yıl İstanbul’da düzenlenecek “Ortadoğu Organ Nakli Derneği Kongresi”nin 2014-2016 dönem başkanıydı.

YAŞAMIMI GASP ETTİLER

Heyecanla tıbbi çalışmalarını sıralarken, yeniden iç politikaya dönüyor, AKP’nin kuruluşunda Kızılcahamam’daki otelini Erdoğan ekibine nasıl tahsis ettiğini anlatıyordu:
“Patalya Otel’de AKP’nin kuruluşunda yapılan konuşmaların hiçbiri örgüt kurma cezasıyla cezalandırılmadı. Muhalif görüşlerinin çalışmalarından örgüt suçuyla o dönem hiçbiri yargılanmadılar. Şimdi bizi, hükümetin görevini engellemek ve ortadan kaldırmak suçuyla yargılıyorlar. Bu yargılama, T.C. devletine yakışmayan, insanlık dışı yargılamadır. Bir ülkede hekimler ve hâkimler çok önemlidir. Hekimler insanları sağlığına kavuşturmakla, hâkimlerse tecridi değil insanları topluma döndürmekle yükümlüdürler. Biz doğruları destekleriz, yanlışların da doğrularını söyleriz. Koltuktan güç alanların akıbeti bellidir. Koltuğa güç katanları da hep gördük. Hâlâ onlara şükran duyuyoruz.”
“5 Ağustos karar gününe çok az kala, ne bekliyorsunuz?” diye sorduğumda Haberal şu yanıtı verdi:
“5 Ağustos günü ne karar çıkarsa çıksın, evrensel hukuk kurallarına uygun olmayacaktır. Çünkü suçsuz insanlar yıllarca mağdur edildiler. 5 yılımızı bizden aldılar. İki şey geri gelmez: İnsan hayatı ve zaman... Zamanımın 4 yıl 3 ayını katlettiler. Yaşamımı gasp ettiler. Bunu kabul etmem mümkün değil. Demokraside bundan söz edilemez.”

Rize’nin Pazar ilçesinin elektriksiz ve okulsuz köyü Subaşı’nda, 29 Ekim 1944 günü doğan, tıp eğitiminden sonra Amerika’da özel eğitim alan, Türkiye’de ilk organ naklini gerçekleştiren, dünya çapındaki doktor, tutukevinde 24. dönem milletvekili seçilen Mehmet Haberal’a, “en çok neyi özlediğini” de sordum:

“Hürriyeti ve insanları” diye yanıtladı.

10 KİLO ZAYIFLADIM

“Doğaya, toprağa, insana hasretim... Teyzemin evinde kalıp okula 50 santimetre genişliğindeki yolu yürüyerek giderdim. Oraları çok özledim. Odun ateşinin ışığında ders çalıştım, dünyada tıp alanında ilklere imzamı attım. Ülkeme döndüm, insana hizmet ettim. Hepsini çok özledim. Gelecek üniversitelerindir. 10 kilodan fazla zayıfladım. Sağlığım çok sarsıldı. Atatürk’ün dediği gibi, her ilerlemenin ve kurtuluşun annesi hürriyettir. Her saat başı uyanıyorum. Ülkem için düşünüyorum. Tümüyle strese bağlı kalp aritmilerim var. Mecburum, idare ediyorum. Sizden önce Mısır’daki Karaciğer Nakli Derneği Başkanı ziyaretime geldi. Ülkemi dışarıya anlatamıyorum. Susuyorum. Çaycıyla, kantinciyle örgüt kurulmayacağını anlayacaklar. Konfüçyüs’ün dediği gibi ‘Devletin hazinesi adalettir’. Adalet, kainatın ruhudur. Ben yine soruyorum: Suçum ne?”