01 Ağu 2009 14:44 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:49

3G POLEMİĞİNDE SÖZ MEHMET BARLAS'TA!..BARLAS HINCAL ULUÇ'A HANGİ "G"Yİ İSTEMESİNİ ÖNERDİ?

Sadece Gazeteciliğin "G"sini isteyen Hıncal Uluç'tan Mehmet Barlas bakın neyin "G"sini istedi! İşte o ilginç "G" tartışması ve Barlas'ın cevabı...



Hıncal Uluç'un yanlışlarının dayanılmaz hafifliği...


Dijital iletişim otoyoluna bir Ferrari hızıyla girmemizi sağlayan 3G teknolojisini "İşte çağdaş uygarlık" diyerek karşılamak yerine, "Nerede o eski gazeteler ve gazeteciler" içerikli bir ağıt söylemeyi seçti köşedaşım sevgili Hıncal Uluç.


Aslında "Bilişim Çağı" adı verilen bu dönemdeki teknolojik aşamaların mesleğimize ve tüm hayatımıza nasıl girdikleri ve neleri değiştirdikleri, uzun araştırmalara konu olmakta.


Yıllar önce Hasan Pulur bir fıkra yazmıştı köşesinde.
Anadolu kırsalından bir hasta doktora gider ve hemoroitlerinin (basurlarının) çok azdığını, çok acı verdiklerini söyleyip, tedavi etmesini ister. Doktor da ona "Hemoroitlerini kotarize edeceğiz, yani elektrikle yakıp, kurutacağız" der.


Kırsal kesimden gelen hasta ameliyat masasına yatırılır ve operasyon başlar.


Çok can yakıcı olması gereken bu ameliyat sırasında hasta yattığı yerden katıla katıla gülmektedir.


Bu duruma şaşıran doktor hastaya "Neden gülüyorsun" diye sorar.
Hasta kahkahalarını bastırmaya çalışarak cevap verir doktora:
- Bu elektrik denilen şeyin garipliğine gülüyorum. Bizim köye girmeden önce benim makadıma girdi...


Hıncal Uluç'un "Nerede o eski kavunların, karpuzların lezzeti" demesini tabii ki anlıyorum.


Dün kimlerin o eski güzel gazetecilik günlerinde ne röportajlar yaptıklarını, ne büyük isimlerin gazetelere nasıl yön verdiklerini, ne seçkin isimlerin sanat eleştirilerini kaleme aldıklarını sıralamıştı.

Zaman ve mekân farkı
Ancak benim de çoğunu tanıdığım, sevdiğim, bazıları ile arkadaş düzeyinde yakın olduğum geçmişin bu değerli isimlerinin başarılı olmalarının nedeni, teknolojinin o dönemlerdeki göreceli geriliği değildir ki.


Bu mantığı yürüttüğünüz takdirde şu zalimane yargıyı da seslendirebilirsiniz:
- Yazarlar ve edebiyatçılar için utanç çağını yaşıyoruz. Ne daktilo ne de bilgisayar vardı yeryüzünde, ama Shakespaere'in de, Montaigne'nin de kamış kalemle yazdıkları, bugünkü yazarların eserlerinden daha üstündü.
Hıncal Uluç o eski güzel günleri hasretle yâd ederken "O zamanlar gazeteciler şimdikinden daha hoşgörülüydü" diyebilseydi, belki bu bazı şeylerin değişik değerlendirilmesi imkânını yaratabilirdi.


Ama biliyoruz bizim mesleğin mensuplarındaki hoşgörü ve empati duygularının azlığı, o günlerde bugünkünden daha yoğundu.
Bir başka deyişle "Soğuk Savaş" gazeteciliği yapılmaktaydı.

"Kürt sorunu" yok muydu?
Mesela Hıncal Uluç, Yeni Gün'de Cihat Baban'dan "Lefter dün idmana çıkmamış, neden yok bizde" diye 1957'de haber atlamasının fırçasını yediğini aktarmış.


Acaba aynı dönemde herhangi bir gazetenin sahibi yazı işleri müdürünü çağırıp "Bizim gazetemizde Nâzım Hikmet'in adı neden hiç kullanılmıyor" diye de fırça atar mıydı?


Sevgili Hıncal şöyle demiş yazısında:
- O yıllar Cumhuriyet'te yazardın.. Fikret Otyam elinde 7 kiloluk teyple, dağ bayır Anadolu dolaşır röportajlar yapardı hatırlar mısın?. Yaşar Kemal diye bir başka röportajcıyı unutmuş olabilir misin?.. Otyam'la Yaşar'ın birbirlerini atlatmak için ne oyunlar oynadıklarının hikâyesi kulaklarına gelmemiş olabilir mi?.


Ben de şunu sorayım Hıncal'a:
- İkisi de röportajcılığın dev isimleri olan Fikret Otyam ve Yaşar Kemal birbirlerini atlatmak için oyunlar oynarlarken, onların işledikleri konuların özündeki "Kürt Sorunu" neden o günden bugüne çözümsüz ve üstelik bölücü terörizme dayanarak bugüne geldi?

Gençliğin G'si...
Neyse... Bu konu uzar gider.
Önemli olan düzeyi koruyup karşılıklı düşünceleri seslendirmek değil mi... Bunu yapabileceğiniz isimlerden biri de Hıncal Uluç'tur.
Düşünceleri yanlış olsa da, bunları okunaklı biçimde sergiler sevgili Hıncal...


Dün yazısını şöyle bitirmişti:
- Bana 1957'nin Hürriyet'i, Milliyet'i, Tercüman ve Cumhuriyet'ini geri ver... Hepsi bugün de var... Güya!.. Bana 3G değil, bir G ver Mehmet... Gazeteciliğin G'sini ver, yeter!..
Keşke şöyle deseydi diyorum:
- Bana 1957'deki beni geri ver. Gençliğimin G'sini ver bana...


Mehmet Barlas/Sabah