14 Mar 2012 14:02
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:26
375 GÜNÜN BEDELİNİ KİM ÖDEYECEK? BİRAND'TAN SİLİVRİ İSYANI!
Mehmet Ali Birand Silivri Cezaevi'nde 375 gün tutuklu kalan 4 gazetecinin içerde geçirdikleri günlerin hesabını sordu.
375 günün bedelini kim ödeyecek?
Nedim Şener – Ahmet Şık – Sait Çakır- Coşkun Musluk dörtlüsünün serbest bırakılması neredeyse İstanbul’un fethi kutlamalarına dönüştü. Bir, havai fişek atılmadığı kaldı.
Hepimizde bir memnuniyet, bir şenlik.
Düne kadar yerden yere vurulan “Özel yetkili mahkemeler”, şimdi omuzlarda taşınıyor.
Büyük hediye almış çocuklar gibi neşeliyiz.
Ne garip değil mi?
Aslına bakacak olursanız, yargıçların verdikleri karar normalin ta kendisidir. Bizler de, dünyanın neresinde olursa olsun, çok daha öncelerde verilmesi gereken bir kararı alkışlıyoruz.
Düşünebiliyor musunuz, tam 375 gün tutuklu yattılar ve şimdi “Pardon, yatmamanız gerekirmiş” denip bırakıldılar.
Ne olurdu sanki, aynı karar aylar önce alınsa? Ne kaybedilirdi ki?
Tamı tamamına 13 ay yattılar. Genç bir insanın hayatından 13 ayın silinmesi ne demektir?
Şimdi sormak istiyorum:
Bunun bedelini kim, nasıl ödeyecek?
Uzun tutukluluk geçirmiş olanların tümü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AHİM) gitmeli ve tazminat davası açmalı. T.C Devleti’ne bu gasp olayını ödetmeliler. Türk mahkemelerinde dava açarlarsa, yargıçların dünyaları birkaç bin lira ile sınırlı olacağından dolayı, doğru dürüst tazminat alamazlar. AİHM ise devletin canını acıtır. Zira AHİM, insan hayatından silinen yılların ne anlama geldiğini çok daha iyi bilir.
Bu gelişmeyi, ileriye doğru atılmış bir adım olarak görmek istiyorum.
Bundan sonra, diğer tutuklulara sıra gelmeli.
Silivri, hukuk dışı tutuklamaların en yoğun yaşandığı yer oldu. Bu damgadan kurtulunduğu taktirde, Ergenekon ve Balyoz davaları da rayına oturacaktır. Haksız tutuklamalar sürdükçe, bu davalardan da beklenen sonuç alınamayacaktır.
Kamuoyu gözünde, tutukluluk süreleri öylesine büyük bir haksızlık, öylesine büyük bir ceza olarak görülüyor ki; kim gerçekten suçlu, kim değil birbirine karışıyor.
Son bir söz de iktidara…
Bu düzenlemeyi daha önce yapamazlar mıydı?
Bunca zamandır, boş yere prestij kaybına uğramadan adım atılamaz mıydı?
Mehmet Ali BİRAND / POSTA
Nedim Şener – Ahmet Şık – Sait Çakır- Coşkun Musluk dörtlüsünün serbest bırakılması neredeyse İstanbul’un fethi kutlamalarına dönüştü. Bir, havai fişek atılmadığı kaldı.
Hepimizde bir memnuniyet, bir şenlik.
Düne kadar yerden yere vurulan “Özel yetkili mahkemeler”, şimdi omuzlarda taşınıyor.
Büyük hediye almış çocuklar gibi neşeliyiz.
Ne garip değil mi?
Aslına bakacak olursanız, yargıçların verdikleri karar normalin ta kendisidir. Bizler de, dünyanın neresinde olursa olsun, çok daha öncelerde verilmesi gereken bir kararı alkışlıyoruz.
Düşünebiliyor musunuz, tam 375 gün tutuklu yattılar ve şimdi “Pardon, yatmamanız gerekirmiş” denip bırakıldılar.
Ne olurdu sanki, aynı karar aylar önce alınsa? Ne kaybedilirdi ki?
Tamı tamamına 13 ay yattılar. Genç bir insanın hayatından 13 ayın silinmesi ne demektir?
Şimdi sormak istiyorum:
Bunun bedelini kim, nasıl ödeyecek?
Uzun tutukluluk geçirmiş olanların tümü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AHİM) gitmeli ve tazminat davası açmalı. T.C Devleti’ne bu gasp olayını ödetmeliler. Türk mahkemelerinde dava açarlarsa, yargıçların dünyaları birkaç bin lira ile sınırlı olacağından dolayı, doğru dürüst tazminat alamazlar. AİHM ise devletin canını acıtır. Zira AHİM, insan hayatından silinen yılların ne anlama geldiğini çok daha iyi bilir.
Bu gelişmeyi, ileriye doğru atılmış bir adım olarak görmek istiyorum.
Bundan sonra, diğer tutuklulara sıra gelmeli.
Silivri, hukuk dışı tutuklamaların en yoğun yaşandığı yer oldu. Bu damgadan kurtulunduğu taktirde, Ergenekon ve Balyoz davaları da rayına oturacaktır. Haksız tutuklamalar sürdükçe, bu davalardan da beklenen sonuç alınamayacaktır.
Kamuoyu gözünde, tutukluluk süreleri öylesine büyük bir haksızlık, öylesine büyük bir ceza olarak görülüyor ki; kim gerçekten suçlu, kim değil birbirine karışıyor.
Son bir söz de iktidara…
Bu düzenlemeyi daha önce yapamazlar mıydı?
Bunca zamandır, boş yere prestij kaybına uğramadan adım atılamaz mıydı?
Mehmet Ali BİRAND / POSTA