1. Şehirlerde yaşayan insan sayısı üçe katlanacak.
1950 yılında, kentlerde yaşayan insan sayısı 750 milyonun altındayken bugün bu sayı 4 milyarın üzerinde. Bu da dünya nüfusunun yarısından fazlası demek. Yükseliş her geçen gün devam ediyor ve yüzyılın ortalarında şehir nüfusu 6.3 milyara kadar yükselecek.
Kalabalığın dışında, artan nüfus yüzünden tüberkülozdan tutun da gribe kadar birçok bulaşıcı hastalık ve virüs yayılacak. Su kaynaklarının yetersizliği ve kirliliği de sağlık problemlerini tetikleyecek.
Kırsal bölgelerle kıyaslandığında, kentler dünya enerjisinin dörtte üçünü tüketiyor ve aynı miktarda karbon gazı açığa çıkıyor. Bu nedenle kentsel nüfustaki artış, enerji taleplerinde baskı oluşturuyor ve son 10 yılda Pekin'de olduğu gibi hava kirliliğine yol açıyor.
Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, 2012 yılında 3.7 milyon insan genç yaşta hayatını kaybetti. Sebebi ise kent nüfusundaki yükselme ve kötüleşen kirlilik oranı olarak görülüyor.
2. Kirlilik ile birlikte hava tabakası kalınlaşıyor, akciğer rahatsızlığı ve solunum sıkıntılarına yol açıyor.
2050 yılında hava kirliliğinden dolayı ölümler artacak. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütüne göre (OECD), duman ve sisteki minik partiküller, ev ürünlerindeki toksik bileşenler ve yapı malzemeleri her yıl 6 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olacak.
Peki neden? Gökyüzü kirliliğinin yanında, ısınan hava, kirli artıklar üreten kimyasal reaksiyonları artıracak. Bu toksiklerden biri olan yer seviyesindeki ozon, akciğer rahatsızlıkları, öksürük, ateş, hırıltı ve nefes darlığını artıracak. Astım ve amfizem gibi rahatsızlıklar yaygınlaşacak.
OECD'nin tahminine göre, bu konuda kötü durumda olan Hindistan'da, bir milyon insandan 130 tanesi ozona maruz kalıp genç yaşta ölecek.
3. Dünya nüfusunun yarısından fazlası, su kaynaklarına yeterli derecede ulaşamayacak.
Günümüzde 1.1 milyar insan su kaynaklarına ulaşamıyor ve 2.5 milyar insan (dünya nüfusunun %36'sı) su sıkıntısı olan bölgelerde yaşıyor. Dünya hayrı safi hasılasının %20'si de bu bölgelerde üretiliyor.
Su sıkıntısı yüzünden 2.7 milyar (dünya nüfusunun yaklaşık %40'ı) her yıl en az bir ay, ya temiz suya ulaşamıyor ya da güçleri yetmiyor. Dünyanın yaklaşık altı biri olan 1 milyar insan, her gün bu sıkıntıya karşı karşıya kalıyor.
2050 yılına gelindiğinde bu oran daha da yükselecek. Çoğunlukla Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da yaşayan 2 milyar insan su kıtlığıyla karşılaşacak. MIT araştırmalarına göre ise tahmin edilen 9.7 milyar dünya nüfusunun 5 milyarı, bu bölgelerde yaşayacak. İçme suyuna ek olarak tarım alanında (yiyecek kaynağı), ve endüstriyel alanlarda su kullanılamayacak.
Yakın zamanda, dünya nehirlerinin üçte biri, 3 milyar kişi için yer altı suyu kuruyacak. Artan nüfus ve küresel ısınma bu durumu daha da kötüleştirecek ve kuruyan göl ve nehirlerden, karbondioksit, metan gibi sera gazları havaya karışacak. Dünya kuraklıkla yüz yüze gelecek ve büyük orman yangınları baş gösterecek.
4. Bugün yediğimiz birçok balık türünün nesli tükenecek.
Şu anda dünya balık stoklarının %87'si ya çok kullanılıyor ya da israf ediliyor. Balıkçılık bu şekilde devam ederse 2050 yılında balık stokları tükenebilir. Bu problemle mücadele eden Birleşmiş Milletler ve Avrupa Komisyonu gibi pek çok kuruluş, bazı türlere kısıtlama getirmeye çalışıyor.
Aslında balıkların ortadan kaybolduğunda neler olabileceği ile ilgili pek bir fikrimiz yok. Yaklaşık 3 milyar kişi, protein tüketimini balıktan karşılıyor; bu da balığı şu an için biftekten daha önemli yapıyor. Hatta deniz ürünlerinin bir çoğu tıbbi alanlarda da kullanılıyor.
Dünyanın %10-12'si geçimini balıkçılıkla sağlıyor, dünya ihracatına 129 milyar dolarlık katkıda bulunuyor. Okyanuslar, her yıl 3 trilyon dolarlık değerli ürün üretiyor. Böyle giderse, önümüzdeki 40 yıl içinde 20 milyon kişi işsiz kalacak ve farklı sektörlere yönelmek zorunda kalacak.