23 Ara 2010 19:48 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:54

2010'U GELENEKSEL MEDYANIN ÖLÜM YILI İLAN ETTİ!

Deneyimli gazeteci Alper Görmüş, 2010'u ‘geleneksel medyanın sembolik ölüm yılı' ilan etti.

Deneyimli gazeteci Alper Görmüş, Yeni Aktüel dergisinde yayınlanan ve medyanın son bir yılının değerlendirmesini içeren yazısında, 2010’u ‘geleneksel medyanın sembolik ölüm yılı’ ilan etti.

İşte Görmüş’ün konuyla ilgili yazısı :

İnternetle birlikte, pasif okurluğun yerini aktif, katılımcı yeni bir okur tipi almaya başlamıştı. Sosyal medya ağları sayesinde giderek yükselen bu eğilim, WikiLeaks'le birlikte doruğuna ulaştı. Artık sıradan bir okur, elde ettiği bilgileri sızdırarak en etkili gazeteci konumuna yükselebiliyor.

Tarihsel süreçlerin ölüm yılları, aslında "beyin ölümü" gerçekleşmiş bir tarihsel formasyonun "fişinin çekildiği" andan başka bir şeye işaret etmez. Berlin Duvarı'nın yıkıldığı 1989'u Soğuk Savaş'ın sona erdiği yıl olarak kabul ediyoruz ama hepimiz biliyoruz ki Soğuk Savaş ondan yıllar önce dünyayı terk etmeye başlamıştı.

Bana öyle geliyor ki, ileride medyanın tarihi yazıldığında, 20l0, geleneksel medyanın ve "pasif okurluğun" ölüm yılı olarak kabul edilecek.

Hiç kuşkusuz, gazetecilerin ürettiği haber ve yorumlarla yetinmek istemeyen, içinde yaşadığı dünyanın şekillenmesinde kendisinin de rolü olmasını arzulayan birilerinin varlığı, dünyada ilk gazetenin yayımlandığı yıllara kadar geri götürülebilir. Fakat uygun araçlar yoksa, arzular mecburen ertelenir. Pasif okurlukla yetinmeyen bu öncü insanlar, internetle birlikte ihtiyaç duydukları araca kavuştular ve o andan itibaren de medya okurluğundan medya okur-yazarlığına doğru ilerlemeye başladılar.

Twitter
Sosyal medya ağlarının devreye girmesine kadar, bu ilerleyiş gazetecilerin ve yorumcuların ürettiği malzemeyi yorumlamakla sınırlı kaldı. Bu ağlar aktif olarak kullanılmaya başladıktan sonra ise geleneksel medyanın ürettiğinden bağımsız, yeni üretim merkezleri oluşmaya başladı.

Twitter, sosyal medyanın etkisini olağanüstü ölçülerde artırdı. Bu yeni mecranın nasıl bir hızla yayıldığını gösterebilmek için, bir buçuk yıl önce Geçmiş Günler Geçmemiş Gündemler'de Twitter'la ilgili olarak kaleme aldığım şu satırları dikkatinize sunacağım: "Ayıp mı bilmiyorum, ben, internet üzerinden iletişimin en kısa ve en acısız yöntemi olan twitter'ı yeni öğrendim. Ekşi Sözlük'e girip de 'twitter' başlığına ilk entry'nin 2007 Mart'ında girildiğini görünce, en azından o tarihten beri bilinen bir teknolojinin adını bile duymamış olmak üzerine derin düşüncelere daldım. Neyse ki teselli bilgileri peş peşe geldi... İlk teselli kaynağım, can sıkıntımın da kaynağı olan Ekşi Sözlük’tü. Dikkatli bakınca, toplam 150 kadar entry'nin yüzde 80'inin bu yıl girildiği görülüyordu; yani teknoloji delileri de işe yeni uyanmışlardı. Yine Ekşi Sözlük'ten 'Hassan'ın yazdığı metin, aslında Amerikalıların da yeni yeni Twitter’cı olduğunu hatırlatmak suretiyle bana ikinci bir teselli kaynağı oldu. (...) Time demişken, o da işte anca bu yıl kapak yapmış Twitter'ı; al sana başka bir teselli kaynağı.
Eh, artık güvenle sizlerin de en az bir bölümünüzün Twitter'ı ilk kez benden duyacağınızı varsayabilirim." Böyle yazmış ve size Twitter'ı anlatmışım...

Bir de bugüne bakın...
Bütün siyasi liderlerin Tvvitter'da hesabı var artık. Geçenlerde televizyonda, Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu mecraya harcadığı zamanı şaşkınlıkla muhatabına anlatan bir yorumcuyu dinliyordum. Karşısındaki "Niye şaşırıyorsun" diye cevap verdi, "oraya yazdığı anda on binlerce insan okuyor." Düşündüm, ikinci yorumcuya hak verdim.

WikiLeaks
2010'da geleneksel medya için çalan çanlardan birinin adı da WikiLeaks idi... Yıllar önce bir köşe yazarının, internetle demokrasi arasında doğrudan bir ilişki kurduğu yazısını okumuştum. Yazı, bir varsayıma dayanıyordu: Sıradan bir insan teknolojinin gücünü kullanarak bir devletin sırlarına ulaşacak ve bir tuşa basarak bunları kamunun bilgisi hâline getirecek! Köşe yazarının varsayımı aynen böyleydi... Ve gördük: 2010'da ABD ordusunda görev yapan 22 yaşındaki bir asker bu işi yaptı, siyasi olarak kendisini "anarşist" olarak adlandıran bir başkası da bunları yaydı.

Aslında WikiLeaks, geleneksel medyaya görevini hatırlatıyor ve ne yaparsa ayakta kalabileceği konusunda ipuçları sağlıyor. Fakat geleneksel medyanın örgütlenme biçimini akla getirdiğimizde, "sır ifşa etme" görevini hiçbir zaman hakkıyla yerine getiremeyeceğini ve bu tür habercilikten giderek uzaklaşmak zorunda kalacağını düşünebiliriz.
Belki de geleneksel medya, kurtuluşu "akut" habercilikten uzaklaşmakta ve hayatın her alanına daha fazla nüfuz eden ayrıntılı hikâyelendirmelerde bulacak.

Fakat selameti nerede bulursa bulsun, geleneksel medyanın bildiğimiz hâlinden başka bir hâle evrileceği açık... 2010'daki gelişmeler bize bunu söylüyor.

"Balyoz"la başladı, "Balyoz'la bitti...

Geçen yılın medya toparlamasını (Aralık 2009), Habertürk'ün yayın hayatına katılmasına referans vererek şu cümleyle bitirmiştim: '"Büyük basın', 2009'da bir ilaveyle cismen biraz daha büyümüştü ama, 2009'u da tıpkı 2008 gibi 'küçük basın'ın haberlerinin peşinde nal toplamakla geçirdi." Durum 2010'da da değişmedi. Türkiye'nin gündemini oluşturan bütün büyük haberler, başta Taraf olmak üzere "küçük basın"dan geldi.

Yıl, Taraf’ın 20 Ocak'ta duyurduğu "Balyoz Darbe Planı’yla başladı. Gazete, 5-7 Mart 2003'te Birinci Ordu'da düzenlenen "plan semineri "nin gerçekte bir darbe girişimi olduğuna dair çok sayıda belge yayımladı. Yıl boyunca, çok sayıda general ve amiralin bir tutuklanıp bir serbest bırakılmasıyla gündemden hiç düşmeyen haber, nihayet 16 Aralık'ta Silivri'de başlayan "Balyoz Davası'yla yeniden Türkiye'nin gündemine oturdu.

Büyük basın, tıpkı Balyoz Planı gibi, Heron skandalı ve benzeri skandal haberlere de başlangıçta ilgisiz kaldı. "Demokrasi dışı", tıpkı 2008 ve 2009 gibi 2010'da da "haber menzilinin içinde"ydi ama büyük basın bu fasılda bu yıl da gönüllü nal toplayıcılığı rolünün dışına çıkmadı.

Kısa Kısa...

Son olarak "yerli geleneksel"den akılda kalan birkaç nokta: Basında "Cumhuriyet'in en büyük mali affı" diye geçen devlete borçların yeniden yapılandırılması sayesinde Doğan Medya Grubu, vergi cezalarından doğan borçlarının büyük bir bölümünden kurtuldu.
Grup, yılın son aylarında Başbakan ve arkadaşlarına "analarını bile satan zihniyetin temsilcileri" diyen başyazarının istifasıyla sarsıldı.

TRT'nin atağına şahit olduk, kuruma bağlı birçok yeni kanal kuruldu, yayına başladı.
Radikal gazetesi yayın yönetmenini değiştirdi, tabloit oldu.