20 maddede yerli dizi krizi! Neden yayından kalkıyor?
Türk televizyon sektörünün en önemli ayağı haline gelen dizilerde yaşanan çöküşün nedeni ne? Birbirinden iddialı diziler neden ardı ardına topu atıyor?
Her sezon yayına giren dizilerin önemli bir kısmı apar topar erken
final yapıyor, yerlerine yenileri geliyor. Onlar da tutmazsa
yenileri... Formülü bir türlü tutturulamayan dizi sektöründe neler
oluyor?
Radikal gazetesinden İpek İzci ve Bahar Çuhadar sektörden 20 isme
danıştı, duraklamanın sebeplerini 20 maddede topladı. İşte
Radikal'deki o haber:
1) Değişen reyting sistemi: Yapımcı Tomris
Giritlioğlu, kanal yöneticileri ve piyasadaki yaratıcı kadronun,
yeni reyting sistemini çözemediği görüşünde: “Karşımızdaki denek
grubu yeni yeni tanınmaya çalışılıyor. Türkiye hızlı değişiyor,
denek grupları da değişti. Eskiden bir dizinin, özellikle AB
grubunda tutup tutmayacağını kestirebiliyorduk. Ama artık
kestirmemiz zorlaştı. Yapımcıların hazır birilerinin emeğiyle, star
olmuş kişilerle iş yapması değil çözüm. Çözüm yaratıcılıkta.”
Senaristler Sema Ergenekon ve Eylem Canpolat da yeni reyting
denekleri dolayısıyla beğenilerin farklılaşmış göründüğünü
vurguluyor: “Değişen reyting portalıyla artık yeni bir seyircimiz
var. Mühim olan o seyircinin isteklerini kavrayabilmek. Bu sektörün
en büyük paradoksu da biz hikâye anlatıcıları için: Seyirciye göre
mi hikâye, kendi anlatmak istediğin hikâye mi?”
TV eleştirmeni Mesut Yar da yeni reyting deneklerinin alışıldık
hikâyelerin dışında bir açılıma göz kırpmadığını söyleyip yeni tip
izleyiciyi anlamayan yapımların batmaya mahkûm olduklarının altını
çiziyor. Senarist Ercan Mehmet Erdem ise reyting almayınca
kaldırılan diziler için şu soruyu soruyor: “Kime takıldı kardeşim
bu reyting cihazları? Nitelikten anlamayan ve politik olarak
hükümetle göbek bağı olan bir kitle mi seçildi? İki-üç bin kişide
var bu cihaz, koskoca toplumun ne izlediğini belirlemesi mümkün
değil!”
2) Seyirci aynı hikâyeleri yutmuyor: Yönetmen
Hilal Saral, seyircinin benzer hikâyelerden sıkıldığını ve merak
unsurunun artık kolay yakalanamadığını söylüyor. Saral, “Çıta
yükseldiği için bu çıtanın altında bir iş geldiğinde bir sürü
eleştiriyle reddediyorlar” derken senarist Gökhan Horzum ise
mottolarının “Bize güçlü bir hikâye lazım” olduğunu ancak o güçlü
hikâyenin ne olduğunu tam olarak bilmediklerini anlatıyor: “Seyirci
20 yıldan beri dizi seyrediyor, artık profesyonelleşti. Önüne
tekrar tekrar konan hikâyeleri satın almıyor. Ama tercihleri
konusunda da muhafazakâr. Kafasını karıştıran hikâyeleri göz ardı
ediyor. Bir yandan ‘Bana yeni bir şey söyle’ diyor bir yandan ‘Daha
benden bir hikâye anlat’ diyor. Bu, hikâye kurma alanını
daraltıyor.
3) Yıldız sistemi Türkiye’de can çekişiyor:
ekranella.com yazarı Ranini “Bir projeyi sırtlayıp götürebilecek
yıldız oyuncularımızın sayısı 10’u geçmez. Gerisi yıldız olduğunu
zanneden ya da çevresi tarafından o yanılgıya itilen oyuncu ya da
oyuncu adayları. Şimdi bu sıfatı ‘yeterlilik’ olarak değiştirip
aynı soruyu reji, ekip ve yazarlar için de sorabiliriz, sayı
değişmez. Bu durumu bir sezonda görücüye çıkan proje sayısıyla
denkleyince de başarısızlığın sebebi ayan beyan ortada” diyor.
4) Sektör belli isimler etrafında dönüyor: TV
eleştirmeni Sina Koloğlu, sektörde bazı isimler üzerine ısrarcılık
olduğu kanısında: “Bir dizinin neden çok izlendiğine ya da
izlenmediğine seyirci karar vermiyor... Birileri istiyorsa o dizi
izlettiriliyor, istemiyorsa izlettirilmiyor. Dizilerin
kaldırılmasının nedeni ‘Tutmadı, kast yanlıştı’ gibi gerekçeler
değil. Yapımcılar aynı, oyuncular aynı, “Başarılı değil” diyorsun,
o kişiyle bir daha deneniyor. Bir çarkın içinde köşe başlarını ele
geçirmiş insanlar var ve sektörde başkalarına yaşam hakkı
vermiyorlar.”
5) Sansür mekanizmaları: Senaryo yazarı Gökhan
Horzum sansür mekanizmalarının hikâye alanını daralttığına dikkat
çekiyor: “RTÜK, oto-sansür mekanizmaları, içki-sigara ve bilumum
yasaklar girince alan iyice daralıyor. Sınırları keskin bir şekilde
belirlenmiş bir alanda at koşturmaya çalışıyoruz.”
6) Seyirci profili değişti: Ranini, bu sezon
başlayan kârlı ve başarılı işlerin yetişkinlere de hitap eden ama
öncelikle genç kitleye odaklanan hikâyeler olduğunu vurguluyor:
“Her anlamda genç bir seyirci var. Ekran başında eski usul
‘dersler’ almak istemiyorlar. Yeni yüzler görmek ya da eski
yüzlerin yeni hallerini görmek istiyorlar. Sektör ciddi bir kuşak
çatışması yaşıyor.” Ranini’ye göre yapımcılar gençleri fark etti
ama eski malzemeden feragat edemedi.
7) Dizi sürelerinin uzunluğu: TV yazarı Mehmet
Tarhan’a göre dizi sürelerinin uzunluğu senaryodan oyunculuğa işin
kalitesinin düşmesine yol açıyor. Neticede izleyicinin dizi
seyretme kapasitesi düşüyor. Süreyi uzatabilmek için hikâyeye
katkısı olmayan sahneler seyri zorlaştırıyor.
8) Diziler kendilerini amorti edemiyor: Mesut Yar,
rakamsal olarak sektörün hacminin de giderlerinin de büyüdüğünü, en
büyük gider kaleminin de başrol oyuncularından kaynaklandığını
söylüyor: “Reklam gelirleri ve dizi maliyetleri açısından kendini
amorti edebilen sadece birkaç dizi var. Bunların çoğunluğu da
maliyeti ucuz ama reyting birikimi yüksek olan günlük diziler.”
9) Prodüksiyon ve senaryolardaki özensizlik:
Gazeteci Elçin Yahşi, yerli dizi piyasasının iki önemli eşik
atladığını; bunlardan birinin Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu
senaryoları, diğerinin ise ‘Muhteşem Yüzyıl’ın yapımına gösterilen
özen olduğu kanısında: “Bundan sonra, bundan daha azına niye, kim
razı olsun? Eskisinden farkımız, artık bilgiye çok çabuk ulaşmamız.
Yurtdışında neler, nasıl yapılıyor görüyoruz. Ve tabii zensizliği,
ucuzluğu da görüyoruz.”
10) Bu bir sektör dinamiği: Doğan TV CEO’su İrfan
Şahin, birçok dizinin yayına girip hızla kaldırılmasının sektör
dinamiği olduğu görüşünde: “Bu kadar çok dizi üretmeseydik, ABD
’den sonra dünyanın ikinci büyük dizi ihracatçısı olmazdık.
Dizilerin kaldırılmasına kanal yöneticileri değil seyirci karar
verir.” Yapımcı Birol Güven de erken finallerin ‘oyunun kuralı’
olduğu kanısında. Sektörün bu sorunu artık soğukkanlı bir şekilde
yönetmeye alıştığını belirten Güven, asıl sorunun “Diziler neden
kaldırılıyor?” değil de “Diziler neden eskisi kadar izlenmiyor?”
olduğunu söylüyor.
11) O kadar da yıldızımız yok: Elçin Yahşi’ye göre
aslında sandığımız ya da yayına başlayacak dizi reklamlarının
inanmamızı istediği kadar çok yıldızımız yok: “Üstüne bir şey
koymuyorlarsa eli yüzü düzgün insanları sırf pırıltıları nedeniyle
izlemek de bir yere kadar. Her gün baklava yenir mi?”
12) Uyarlamalar başarısız: TV eleştirmeni Orhan
Tekelioğlu, global dizilerin ‘yerlileştirilmiş’ versiyonlarının
denendiğini ve kısa sürede güç kaybettiklerini hatırlatıyor:
“Senaryoları düzgün yazılmış bu tip dizilerin teorik olarak şansı
vardır. Ancak ‘uyarlamalar’ bu topraklarla çok iyi
ilişkilendirilmeli.” Hürriyet yazarı Ceren Şehirlioğlu ise Batı
kodlarını olduğu gibi koruyarak sözde ‘yerelleşmeye’ çalışan
dizilerin izleyicisiyle bir bağ kurabilmesinin mümkün olmadığı
görüşünde.
13) Nicelik çok, nitelik zayıf: Gazeteci Tuğrul
Eryılmaz, “Nicelik çok, nitelik zayıf. Kanallar da olmadı deyip
dizileri kaldırıyor” diyor. Tutmuş bir işin türevlerinin yapılmaya
çalışıldığını ve en ufak bir yaratıcılık riskine girilmediğini
söyleyen Eryılmaz ekliyor: “Benzer hikâyeler olunca ve aynı yüzleri
görünce seyirci; artık diyor ki bir tanesini görünce, niye hepsini
göreyim?”
Senarist Ercan Mehmet Erdem de nitelikli iş yazmak isteyen hiçbir
senaristin mecrasının günümüz televizyon dünyası olamayacağı
fikrinde. Derdinin şu anki işlere laf etmek değil, kendilerini o
işlere mecbur bırakan kafayla olduğunu söyleyen Erdem, “Birçok iyi
senarist, yönetmen ve oyuncu berbat işler yazıp, çekmek durumunda
kalıyor. Nitelikten nefret eden bir televizyon dünyamız var. Ama
ona bakan kitle değişiyor. Kesinlikle niteliğe aç büyük bir kitle
var. Yakın zamana kadar çok iyi işler yapıldı. Şu anda da yapılmaya
çalışılıyor ama onlar da arada kaynayıp devam edemiyor. Her şeyi
kendine göre dizayn etmeye çalışan bir kafa var. Hal buyken sen
istediğin kadar star ol, istediğin kadar iyi hikâye anlatıcısı ol,
süper açılardan çek ne fark eder?”
14) Dizilere ciddiyet gösterilmiyor: Senarist
Gökhan Horzum, televizyonun önemli gerçeklerinden biri olan
dizilere, senaristler de dahil olmak kimsenin ona yakışan
ciddiyetle yaklaşmadığına dikkat çekiyor: “Televizyon
yöneticilerinin karar alma mekanizmaları orta ve uzun vadeli
planlamaya dayanmıyor. Yapımcıların proje üretme/ürettirme
yöntemleri de çok farklı değil. Maalesef Türkiye hâlâ ‘beş dakkada’
işlerin değişebildiği bir ülke, o yüzden de uzun ve orta vadeli
planlamalar şimdilik hayal.”
15) Yıldız oyuncular yüzlerini dinlendirmeli: Cast
direktörü Mine Güler’e göre asıl önemli olan senaryoda
inandırıcılık: “Daha az tanınmış ama inandırıcılığı sağlayan iyi
oyuncular görüyoruz. Karakteri üzerine giyecek iyi bir oyuncu,
hatta yeni bir yüz olmalı... Yıldız isimlerin bir önceki rolünün
aynısını oynamaması ve yüzünü dinlendirmesi gerekiyor.”
16) Hikâye dünyasında kuraklık var: Gökhan Horzum,
bu ülkede seyirlik olabilecek hikâyelerin bulunduğu bir havuz
olduğunu ancak 20 yıl içinde bu havuzdaki bütün seçeneklerin
harcandığını hatırlatıyor: “Şimdi havuzun dibindeyiz. Hikâye
dünyasında kuraklık söz konusu. Söyleyecek yeni ve ilgi çekici bir
söz bulabilmek çok zor.”
17) Dönem dizisi trendi doyuma ulaştı: Ceren
Şehirlioğlu “Muhteşem Yüzyıl’ın ardından yapılmaya çalışılan
kopyala yapıştır onlarca ‘tarihi’ projenin kaderi aynı oldu.
60’lar, 70’ler treni de kaçtı. Bazı temalarda ısrarcı olmak,
Yeşilçam melodramlarına sarılmak artık izleyiciyi çekmiyor. Bir
şeyin iyi yapılmışı varsa, kötü versiyonunu kimse izlemez”
diyor.
18) Muhafazakârlık baskınlaştı: Orhan Tekelioğlu
“Şu anda ekranda tutunabilmek için çok daha ‘yerli’ ve ‘ sosyal
muhafazakârlık’ ile ilişkili bir hikâyesi olan dizilere ihtiyaç
var. Starımız ise mutlaka bir erkek olacak. Yeni örneklemin
dayattığı formül ne yazık ki bu” diyor.
19) Tutucu iklim, yaratıcılığı öldürdü: “İyi
hikâye biraz da ilham verici ortamlardan çıkar” diyen Ceren
Şehirlioğlu ekliyor: “Türkiye’nin içine düştüğü tutucu kuyu
yaratıcılığın da ölümüne sebep oldu. Türkiye’de şu anda yazarları,
yönetmenleri hatta oyuncuları besleyecek bir hava da yok.”
20) “İzlemeyi bırakıyoruz çünkü...” Dört
‘profesyonel’ seyirciye “Dizileri neden terk ediyorsunuz?” diye
sorduk. 54 yaşındaki Emine Kuru, ‘ağlak’ dizi istemiyor: “Gündemde
mutsuz olaylarla haşir neşirken, dizilerde de mutsuz olaylarla
karşılaştığımda izleyesim gelmiyor.” 21’indeki Nilay Topatar
dizinin gerçekçi olmasının önemine dikkat çekiyor. Fazla dram
olmaması gerektiğini düşünen Topatar, “Bir, iki bölümde olaylar
çözülmezse sıkılıyor, izlemeyi bırakıyorum” diyor. 28 yaşındaki
Melek Yağmur Gönenir “Bir dizi çok izlendiğinde diğer kanallarda da
benzerleri başlıyor. Farklı hikâyeler yok” diyor. 30 yaşındaki
Egecan Yılmaz da bir diziyi ancak senaryosu tutarlıysa ve farklı
bir konusu varsa izlediğini aktarıyor: “İlk bölümler iyi oluyor ama
senaryo tekrara düşüyorsa sıkılıp bırakıyorum.”
Sektörden 20 kişiye sorduk
1) Posta Gazetesi TV yazarı Mesut Yar
2) Senaristler Sema Ergenekon&Eylem Canpolat
3) TV yazarı Ranini
4) ekranella.com’un kurucusu, gazeteci Elçin Yahşi
5) Radikal Gazetesi TV yazarı Mehmet Tarhan
6) Doğan TV CEO’su İrfan Şahin
7) Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi, Yeni Medya Bölüm
Başkanı Orhan Tekelİoğlu
8) Yapımcı ve senaryo yazarı Birol Güven
9) Hürriyet Gazetesi TV yazarı Ceren Şehirlioğlu
10) Gazeteci ve senaryo danışmanı Tuğrul Eryılmaz
11) Senaryo yazarı Gökhan Horzum
12) Senaryo yazarı E. Mehmet Erdem
13) Yapımcı, yönetmen ve senaryo yazarı Tomris Giritlioğlu
14) Cast Direktörü (İkon Casting) Mine Güler
15) Milliyet Cadde TV yazarı Sina Koloğlu
16) Yönetmen Hilal Saral
17) Dizi seyircisi Emine Kuru
18) Dizi seyircisi Nilay Topatar
19) Dizi seyircisi Egecan Yılmaz
20) Dizi seyircisi Melek Yağmur Gönenir