19 Mayıs’ta Anıtkabir’e saldırı olabilir mi?
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, yaklaşan 19 Mayıs ve Anıtkabir’deki muhtemel terör uyarısı üzerine yaklaşımını paylaştı…
Terör örgütleri her zaman bir ülke, bir millet için önemli,
sembolik değeri yüksek hedefleri ve günleri seçerler. Çünkü bu
günlerde yapılacak eylemlerin sarsıcılık katsayısı ayrıca yüksek
olacaktır. Böylelikle o ülkenin milli değerleri biranda ajite
edilerek, toplumun tarihsel bilinçaltı kışkırtılarak sonuç alınmak
istenir.
Atıyorum; faraziye normal bir günde 100 kayıp verilmesi ile böylesi
bir günde 100 kayıp verilmesi matematik olarak aynı olsa da
içereceği sembolik anlamlar gereği toplumsal etki düzeyi on belki
de yüz katı olacaktır. Aynı şekilde siyasi sonuçları da yüksek
olacaktır. Dolayısıyla böylesi günler terör örgütleri için ayrıca
“değerlendirilmesi” gereken günler kategorisindedir. Bu yüzden söz
konusu tipte mekânlar ve günler için risk doğal olarak artmakta,
tehdit seviyesi otomatikman yükselmektedir. “Alarm” durumu
kendiliğinden doğmaktadır.
TEHDİT NE KADAR CİDDİ?
İşte bu açıdan baktığımızda yapılan son “MİT uyarısı” oldukça
önemlidir. Söz konusu uyarıya göre IŞİD 19 Mayıs Atatürk’ü Anma
Gençlik ve Spor Bayramı’nda hedefine Anıtkabir’i ve muhtelif askeri
birimleri koymuştur. Buna göre ülkeye giriş yapan 10 IŞİD mensubu
10 farklı noktada eylem yapmayı planlamaktadır. Aynı şekilde
Emniyet Genel Müdürlüğü’ de 81 ildeki ilgili makamları uyararak
duyarlı olunmasını ve gerekli tedbirlerin alınmasını istemiş
bulunuyor.
Peki bu “tehdit” ne kadar ciddiye alınmalıdır? Öncelikle
belirtmeliyim ki tehdit isterse tümüyle “uydurma” ya da “psikolojik
korku salma”, vb amaçlı olursa olsun her şekilde ciddiye
alınmalıdır. Çünkü böylesi bir tehdidi ciddiye almamanın sonuçları
ağır olabilir. Düşük bir ihtimal bile olsa “en yüksek ihtimal”
muamelesi yapılmalıdır. (Ne ilginçtir ki HDP milletvekilinin bile
adeta alay edercesine “IŞİD'in 19 Mayıs'ta Anıtkabir'i hedef
alacağı iddialarının ciddiye alınması gerektiğini” söyler noktaya
geldik!) . Kaldı ki özellikle son bir yıldır yaşamakta olduğumuz
benzeri saldırılar (PKK veya IŞİD fark etmez) risk
değerlendirmelerinin en geniş ve en hassas şekilde yapılmasını
gerektiren birer “uyarıcı” dırlar. Çünkü işin hafife alınır yanı
yoktur!
Dolayısıyla teyakkuza geçilmesi son derece normal hatta zorunludur.
Çünkü artık böylesi bir eylem beklentisi “hayali” ya da
“paranoyakça” bir beklenti değil, somut işaretleri olan potansiyel
bir gerçekliktir. Böylesi gün ve durumlarda olması değil olmaması
şaşırtıcı olur. O yüzden her zamankinden bin kez daha dikkatli
olunmalıdır.
ÇARE ÖNLEYİCİ İSTİHBARAT!..
O halde bu durumda “çare” nedir? Hiç şüphesiz 19 Mayıs’ta
Anıtkabir’e saldırı olabileceğini söylemek kendi başına bir
“istihbarat” değildir. Bunu her kafası çalışan Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı zaten düşünebilir. Bunu tespit etmek bir “istihbarat
başarısı” da değildir. Sadece ihtimali yüksek bir durumu saptamak
ve resmileştirmektir. Kaldı ki istihbarat ve güvenlik örgütlerinin
asıl görevi “uyarmak”tan ibaret de değildir. Asıl misyonları
“önleyicilik” boyutundadır.
Peki bu durumda asıl başarı nedir? O da söz konusu eylemi yapacak
kişileri, yeri, saati, araçları, vb tam isabetle tespit
edebilmektir. Bu ise çok daha hassas ve karmaşık bir süreç olup,
farklı nitelikler gerektirmektedir. Burada olacak eylemi olmadan
önleyecek istihbari reflekslerin harekete geçmesidir. Bunun yöntemi
ise Doğru Bilgi + Doğru Analiz + Doğru ve zamanında
müdahale diye formüle edebileceğimiz (3D)
yaklaşımıdır.
Bu zincirdeki en ufak bir kopukluk, zaaf ya da irade
eksikliği telafisi imkânsız sonuçlara yol açabilir. O yüzden zeki,
öngörülü, deneyimli, sezileri kuvvetli istihbarat kadrolarına
acilen ihtiyaç vardır. Bu tarz eylemler vasat, klişe prosedürlere
bağlı, bürokratik korkaklık ve rehavet içindeki kadrolarla
çözülemez. Meselenin ikinci ayağı da budur. “Önleyici istihbarat”
olmadan ya da daha da geliştirmeden bu sorun yakıcılığını
koruyacaktır. Sürekli “terör kâbusu” ile yatmak istemiyorsak önleme
azmi, yeteneği ve zekâsı birinci sıradadır!
Hiç şüphesiz buradan istihbarat ve güvenlik elemanlarının hiçbir
şey yapmadıkları, canla başla çalışmadıkları sonucu çıkarılamaz.
Ayrıca ne kadar hassas davranırsanız davranın gene de teröristlerin
bir “açık” bulma ihtimalleri sizin onları yakalama ihtimalinizden
pratikte daha fazladır. (Eminim engellenmiş eylemler de vardır ama
bunlar toplumla pek paylaşılmaz) Dokuzunu yakalasanız biri elden
kaçabilir o da vereceği zararı verir zaten. Hiç ummadığınız ya da
akla gelmeyecek yollar bulabilirler. (O yüzden sizde “karşı-ihtimal
senaristleri” bulmalı, kurmalısınız!) Yüzde yüz güvenlik diye bir
şey yoktur!
Ancak sizin buna rağmen ve bunu hedefleyerek çalışmanız, sahaya
yayılmanız, içeriye sızmanız ve olayları daha “hazırlık aşaması”nda
engellemeniz mümkündür. Şansınız da biraz yaver giderse ne
alâ!..
Unutmayın ki Türkiye sistemli ve düzenli, üstelik ivmesi giderek
artan (arkasında yabancı istihbarat servislerinin olduğu),
acımasızca “terör tehdidi” altında olan bir ülkedir. Bu tarz bir
ülke sıradan, ortalama, etkisiz ya da yarın yamalak istihbarat
çalışmaları, “anti-terör” faaliyetleri ile yetinemez. (Vücudun
bağışıklık sistemindeki en ufak bir zaaf sizi felç edebilir.)
Türkiye aslında bu deneyim birikimine fazlasıyla sahip bir ülkedir.
Eksiklik buna göre organizasyon, insan ve zihniyet sorununda olsa
gerek. Bunları da dışarıdan ithal edemiyorsunuz maalesef!
TERÖRÜN PANZEHİRİ: AKIL, DİKKAT, UYANIKLIK VE ETKİLİ
REFLEKS!..
Bütün bunlar “teorik” planda böyle. Peki pratik planda ne
yapacağız? Paniğe kapılmadan bu belayı nasıl başımızdan
defedebileceğiz? “Standart güvenlik önlemleri” dışında ne gibi
tedbirler geliştireceğiz? Tüm toplum olarak kamplaşmadan uzak nasıl
bir “ortak tutum” alacağız yahut alabilecek miyiz?
Karşımızda önemli ve yakıcı bir sorun durmaktadır. Ne yazık ki 19
Mayıs gibi bir günde ve Anıtkabir gibi bir yerde dahi artık “terör
tehdidi”nden söz edebiliyoruz. Ne yapacağız? 19 Mayısları
yasaklayacak mıyız? Kutlanmasını engelleyecek miyiz? Anıtkabir’i
kapatacak mıyız? “Provakatif inatlaşmalar”ımızı sürdürecek miyiz?
Her tür terör üzerinden çeşitli hesaplar yapan, kaos planları
tasarlayan güçlere teslim mi olacağız? Onların ekmeklerine şu veya
bu şekilde yağ sürecek miyiz? Hangisi?..
Çok kritik günlere geldiğimizi hissediyorum. Buradan ancak akıl,
dikkat, azami uyanıklık ve etkili refleks ile çıkılabileceğini
düşünüyorum. Umarım bunlar bizde fazlasıyla vardır. Yoksa aksini
düşünmek bile istemiyorum!...
17.05.2016.
[email protected]