16 gazeteden 33 yazar 'karanlık 31 Mart'ı yazdı!
Dün Türkiye, gün içerisinde meydana gelen olağanüstü olaylara şahitlik etti. Elektrik kesintisi ve savcı cinayetinin yaşandığı gün “Karanlık 31 Mart” olarak tarihe not düştü.
Sabah saatlerinden itibaren Van hariç tüm yurtta elektrikler
kesildi. Büyük illerde metro, tramvay ve Marmaray seferleri durdu.
Berkin Elvan soruşturmasını yürüten savcı Mehmet Selim Kiraz
İstanbul Adliyesi’ndeki odasında DHKC örgütü üyelerince rehin
alındı. Örgüt üyeleriyle saatlerce müzakere yapıldı, fakat başarılı
olunamadı. Akşam savcının odasından gelen silah sesleri sonucu,
özel harekat polisi operasyon yaptı. Operasyonda iki eylemci
öldürüldü. Üçü başından olmak üzere 5 kurşun yarası alan Kiraz,
kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
Radikal’den Murat Yetkin; Hürriyet’ten, Ertuğrul Özkök, Taha Akyol,
Yalçın Doğan, İsmet Berkan, Gülse Birsel, Onur Baştürk;
Milliyet’ten Melih Aşık, Güneri Cıvaoğlu, Abbas Güçlü; Zaman’dan
Lale Kemal, Mustafa Ünal; Cumhuriyet’ten Hikmet Çetinkaya, Çiğdem
Toker, Aydın Engin, Işıl Özgentürk, Deniz Kavukçuoğlu;
Habertürk’ten Soli Özel; Sabah’tan Melih Altınok; Vatan’dan Güngör
Mengi, Murat Çelik, Öncel Öziçer; Bugün’den Nuh Gönültaş Tarık
Toros; Sözcü’den Bekir Coşkun, Mehmet Türker, Star’dan Nuh
Albayrak, Fadime Özkan; Yeni Şafak’tan Abdulkadir Selvi;
Türkiye’den Nuri Elibol; Aydınlık’tan, Mustafa Mutlu; BirGün’den
Kemal Ulusaler; Yeni Asya’dan Faruk Çakır dün (31 Mart 2015)
yaşanan İstanbul Adalet Sarayı’nda savcı Mehmet Selim Kiraz’ın
rehin alınması ve tüm Türkiye’de yaşanan elektrik kesintisini
yazdı.
Murat Yetkin – Radikal
Seçim sath-ı mailinde kriz, cinayet ve hesaplaşma
Savcı Kiraz'ın katledilmesi karşısında soğukkanlı kalmak zor ama,
dün olanların soğukkanlı bir tahlili bambaşka bir tablo çıkarıyor
ortaya, giderek çetrefil hale gelen bir tablo.
Bu Türkiye’nin 1999’da 17 bin kişinin canını alan büyük Marmara
depreminden bu yana karşı karşıya kaldığı en büyük enerji
kriziydi.
Demiryollarında sinyalizasyon sistemi ve şehirlerde trafik ışıkları
söndüğü için ulaşım berbat haldeydi. Hastanelerdeki soğutma
sistemleri nedeniyle aşı stoklarından endişe başlamıştı.
Enerji Bakanı Taner Yıldız, Türkiye elektrik şebekesinin çöktüğü
açıklamasını o sırada yaptı.
(Sosyal medya bir süre Yıldız’ın yerel seçimlerdeki oy sayımı
sırasında bazı yerlerdeki elektrik kesintilerini “İnanmayacaksınız
ama trafoya kedi girdi” şeklinde açıklamasının yeniden yayınlarıyla
çalkalandı.)
***
Sorun, Yıldız’a göre bir santralin tam da sabah yoğun saatte
durması ve onun diğer santraller üzerindeki domino etkisiyle aşırı
yük oluşturmasından kaynaklanıyor olabilirdi; henüz belli
değildi.
Yazının devamı için
tıklayın.
Ertuğrul Özkök – Hürriyet
Ben devletimin yanındayım
Adamın biri, ülkemin savcısının başına silah dayayıp, çektirdiği
fotoğrafını yayınlarsa...
Bir saniye düşünmem. Adam ne demiş, ideali neymiş falan bakmam,
bahane aramam, o tabanca; benim, hepimizin kafasına dayanmış
sayarım.
-Adamın biri, ülkemin savcısını böyle zavallı bir halde bana
göstermeye, küçük düşürmeye kalkarsa...
O adamın ne dediğine bakmam... Kendim, hepimiz, devletim küçük
düşürülmüştür diye bakarım.
* * *
-Adamın biri, Berkin Elvan kardeşimizin tertemiz mirasını elinde
silah, kana boyamaya kalkarsa...
Bir saniye düşünmem, Berkin'in mirasını kirlettirmem, devletimin
yanında olurum.
-Adamın biri elinde silahla Adalet Sarayı'na girer, savcıyı rehin
alır, silah zoruyla çekilmiş fotoğrafı bütün dünyaya yaymaya
kalkarsa...
Bir saniye düşün-mem... Adını açıkça koyarım, "Bu bir terör
eylemidir. Bu adam da teröristtir" derim.
Kafa kesen IŞİD hakkında ne düşünüyorsam, onun hakkında da aynı
şeyi düşünürüm.
Şehit savcımıza Allah'tan rahmet diliyorum.
Dün sönen lamba devlet ampulüdür
Yazının devamı için
tıklayın.
Taha Akyol – Hürriyet
Önseçim
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz, bu satırlar yazılırken hâlâ
teröristlerin rehinesi durumundaydı. Adalet Sarayı'nda yaşanan
korkunç bir güvenlik skandalıdır. Bu barbarca eylemi şiddetle
kınıyorum. Gece hayatını kaybeden Şehit Savcı'ya Allah'tan rahmet
diliyorum.
Yazının devamı için
tıklayın.
Yalçın Doğan – Hürriyet
Trafoya 'sıfır satış' kaçtı
Üretimde aksaklık yok, tersine "fazla elektrik üretimi" var.
O kadar fazla ki, "dün" elektrik satmak çok ucuzluyor, resmi veriye
göre, elektrik üretmek ve satmak firmanın zararına yol açıyor. O
halde zarardan kurtulmanın en iyi yolu "sıfır satış", yani
satıştan, yani elektrik üretiminden vazgeçmek. Bu nedenle bazı
santrallar üretimi durduruyor.
Birkaç santralın üretimi durdurması bütün Türkiye'de elektriğin
kesilmesi sonucunu yaratıyor, zincirleme reaksiyon, ulusal enerji
ağı çöküyor. "Sıfır satış"tan sonra trafoya "teknik arıza" kaçıyor.
Çünkü, birkaç santralın devre dışı kalması ile ulusal enerji ağının
çökmesi mümkün değil.
Yazının devamı için
tıklayın.
İsmet Berkan – Hürriyet
Enterkonnekte sistem bu kadar kolay çöktüğünde
AYNI anda birkaç faciayı birden yaşadık.
Ülke çapında elektrikler kesildi. Bu kesintinin ülke çapındaki
enterkonnekte sistemin çökmesinden ötürü olduğu anlaşılıyor. Bence
bir numaralı facia bu.
Zaman zaman adını duyduğumuz 'enterkonnekte sistem'i belki
vücudumuzun kan dolaşımı sistemine benzetmek mümkün.
Devasa bir haritası var, burada yayınlamaya imkân olmayan, bu
haritada elektrik üretimi yapılan santrallerden evlerimize ve
fabrikalara kadar uzanan kablolar gözüküyor.
Elektrik dediğiniz şey, atomlardaki elektronlardan başka bir şey
değil. Bunlar elektron olduğu için de elde tutmak da, bir yere
hapsetmek de, onlara belli sınırların ötesinde hâkim olmak da
mümkün değil.
O yüzden, enterkonnekte sistem, elektriği basitçe bir yerden bir
yere ileten sistem değil sadece. Değişik gerilim ve yüklerde
elektriği taşıyor, bu akımı dengeleyen merkezlerden geçiriyor,
ihtiyaç olan yöne yönlendiriyor.
Yani bir yerde 'akıllı' bir sistem bu, daha çok bilgisayarlar
tarafından yönetiliyor.
Geçmişte de büyük arızalar yaşadık. Mesela 2007 yaz aylarında
elektrik talebinin çok yüksek olduğu saatlerde o anki elektrik
fiyatını beğenmeyen bazı üreticiler, 'Ben arızalandım' deyip
şalteri kapattı; elektrik üretimindeki bu azalma yüzünden sistem
sıkıntıya girdi ama sıkıntı Türkiye'nin belli bir bölgesiyle (Ege)
sınırlı kaldı. Çünkü enterkonnekte sistemin 'aklı' arzdaki bu
yetersizliği dengeledi.
Peki dün ne oldu da sistem bu dengelemeyi yapamadı, tümüyle
çöktü?
Bu sorunun cevabını bu satırların yazıldığı saate kadar
bilmiyorduk. Acaba sorun arzda ani bir azalmadan mı kaynaklandı,
yoksa kablo mu koptu, yoksa sistemin 'aklı' olan bilgisayarlara bir
şey mi oldu?
Ne desek boş, tamamı spekülasyon.
Yazının devamı için
tıklayın.
Gülse Birsel – Hürriyet
Karartma günleri
Salı günü saat 17.34 itibariyle, Türkiye'nin birçok yeri gibi benim
yaşadığım semtte de elektrik yedi buçuk saattir kesik.
Apartmanın jeneratörü ve dizüstü bilgisayar dört saat önce son
nefeslerini verdiler. Evde internet zaten gitti de, GSM
operatörleri de fıslamaya başladı. Baz istasyonlarının aküleri
bitmeye başlamış söylentisi var. Bağlantı ya hiç yok ya da kötü. Ev
telefonları da ya telsiz ya da santrallı olduğundan, o seçenek de
kullanılmaz durumda.
Bu esnada, dünyayla iletişimi sağlayabildiğimiz yollar, sadece
akıllı telefonlar üzerinden Twitter ve WhatsApp. Oradan
öğrendiğimiz kadarıyla, son birkaç saatte bir savcımız teröristler
tarafından rehin alınmış, pazarlık sürüyor, konuyla ilgili yayın
yasağı gelmiş ve bir de Balyoz davası kapanmış.
Yazının devamı için
tıklayın.
Onur Baştürk – Hürriyet
Pardon, elektriğiniz var mıydı?
Dün sabah saat 10.30 civarı...
Tam yazıyı yazıyorum, üstelik şaşırtıcı bir şekilde bitmek
üzere.
Hoop, elektrikler gitti!
Her zamanki gibi bilgisayar şarjda değildi.
Yarım saat dayandı dayandı, sonra geçmiş olsun dedim kendi
kendime.
Rahat davrandım, nasıl olsa az sonra elektrik gelir diye.
Yanılmışım, meğer Yeni Türkiye olarak topluca karanlıkta
kalmışız!
İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya...
Ve daha birçok il.
Eh, bu durumda ne yaparsın?
Jeneratörü olan yer ararsın!
Çünkü yazıyı acilen geçmen gerekiyordur.
Neyse ki şanslıyım, mahallemin biricik/minicik kafesi Twins Coffee
Roasters'da jeneratör varmış.
Yazının devamı için
tıklayın.
Melih Aşık – Milliyet
Araştırmacı bakan
Yurtta elektrik kesintileri sabah 10:36’da başladı. Bu satırların
yazıldığı sırada kesintinin üzerinden 7 saat geçmişti. Kimi yerlere
elektrik şöyle bir gelmiş gitmiş, kimi yerlere hiç gelmemişti. En
vahimi, aradan geçen 7 saatte arızanın sebebinin bulunamamış
olmasıydı. Anlaşılan sistemden önce devletin teknik kadroları
çökmüştü. Enerji Bakanı Taner Yıldız ekranda konuşuyordu:
“İzmir tarafında özel sektöre ait bir santralin bir gerekçe ile
devre dışı kaldığı ve onun bir domino tesiri yaptığından
bahsediliyor. Ama bunu teyit etmem lazım... Kesintinin farklı
sebepleri olabilir... Siber saldırı? Bunu söyleyemem... İletim
hatlarından veya manevra dediğimiz bir hadiseden veya başka bir
şeyden mi geldi, araştırıyoruz... Terör dahil her şeyi
araştırıyoruz.”
Anlaşılan oydu ki, kesintinin sebebiyle ilgili Bakan Yıldız’ın
sahip olduğu bilgi sokaktaki sade vatandaşınkinden fazla değildi.
CHP milletvekili Umut Oran dün sıcağı sıcağına verdiği soru
önergesiyle Bakan Yıldız’a net bir soru sordu.
“Bu elektrik kesintisi ile TBMM’den bu hafta geçirmeye çalıştığınız
nükleer santral yasa tasarısı arasında herhangi bir ilişki var
mıdır?”
Yazının devamı için
tıklayın.
Güneri Cıvaoğlu – Milliyet
Teknik savunmasızlık
Türkiye’nin “elektrik sisteminin çökmesi” dehşet verici.
2 yıl önce sanki bugünleri öngörmüş gibi şöyle yazmışım:
....................
Dünyanın en iyi “fütüristi (gelecek yorumcusu)” Alvin Toffler daha
1980 yılında yazdığı “Üçüncü Dalga (The Third Wave)” adlı kitabında
bugünlerin “siber saldırılarını” öngörmüştü.
“Teröristlerin de dijital devrimle birlikte ileri teknolojiyi
çökertme eylemleri için koyabileceğini... Küresel finans elektronik
haberleşme ağlarına gireceklerini, böylece dünyadaki finans
sistemini harabeye çevirerek bir anda işlemez hale getireceğini...
Askeri savunma sistemlerinin elektronik devrelerini felç
edeceğini... Dünya elektrikle aydınlatma ağlarını bozacaklarını,
küremizi karartacaklarını... Uçak tarifelerini, uçuş yollarını
kontrol eden sistemleri karıştıracaklarını”
yazmıştı.
.....................
Aynı yazıda Gezi eylemleri sürerken dönemin Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın “tüyler ürperten” söylemi üzerine yazıyı şöyle
sürdürmüşüm:
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın Gezi eylemleri sürerken
“hacker’ların Türkiye elektronik haberleşme ve finans sektörünün
internet ağlarını çökertmek... Elektrik sistemlerini bozarak,
kentleri karartmak için saldırılar yaptığını... Ancak... Bunlara
karşı teknik savunmayla hepsinin akim bırakıldığını” açıklaması,
kaosu teğet geçtiğimizi gösteriyor.
30 yıldan fazla süredir bilinen tehlikeydi bu.
21’inci yüzyılın başlarında dijital devrim nesillerinin donanımları
geometrik diziyle yükseltirken, aralarından “hacker teröristler” de
üredi.
..... İçerde ve -küresel bağlantılarıyla- dışarıda, finans
sistemini karartmanın ötesinde, güvenlik güçlerinin haberleşme
ağını çökertmek -Bakan Yıldırım’ın da açıkladığı gibi- başta
İstanbul, büyük kentlerin elektriklerinin kesilmesi ve “yağma”
ortamının oluşturulması, AVM’lerin, dükkânların hatta konutların
talan edilmesi gibi karanlık amaçlar apaçık ortada.
Yazının devamı için
tıklayın.
Abbas Güçlü – Milliyet
Meğerse teknolojiye ne kadar da alışmışız
Zor bir gündü dün!
Konuşulan en önemli konulardan biri de elektriklerin
kesilmesiydi.
Batılı ülkelerde olduğu gibi hayat durmasa da önemli ölçüde sekteye
uğradı. Ulaşım felç oldu. Cep telefonları çalışmadı.
Jeneratörü olmayan şirketlerde işler durdu.
En acısı da yeterli altyapıya sahip olmayan eğitim ve sağlık
kurumlarının haliydi...
Dün, biz bu satırları yazarken, elektrik kesintisiyle ilgili
onlarca senaryo ortalıkta dolaşıyordu.
Bu bile ne kadar aciz bir durumda kaldığımızın bariz
göstergesi.
Gerekçesini bile saatler boyunca öğrenemedik.
17 Haziran depreminden sonra bir kez daha gördük ki böyle
olağanüstü durumlar için hazırlıklı değiliz.
B planımız bile yokmuş.
Yazının devamı için
tıklayın.
Lale Kemal – Zaman
Trafoya giren kedi mi?
Deprem, sel gibi insan yaşamını alan, büyük maddi hasarlara yol
açan doğanın tetiklediği felaketler karşısında en çaresiz kalan
ülkelerin ortak özelliği az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülke
kategorisinde olmalarıdır. Genelde her iki kategorideki ülkeler,
pek demokratik gelişim potansiyeli göstermezler ya da tıpkı bizdeki
gibi ‘mış’ gibi yapıp tüm kazanımların geri alınmasını, kendi
kişisel çıkarlarının bekası için hayati görürler.
Dün sabah saatlerinde tüm Türkiye genelinde elektriklerin kesilmiş
olması ve bu yazıya noktayı koymaya hazırlandığım akşam üzerine
doğru başkent Ankara’da elektrik kesintisinin sürüyor olması,
ülkenin içinde bulunduğu kronik az gelişmişlik kıskacını tüm
çıplaklığıyla hatırlatır nitelikteydi.
Kesintiyle birlikte, ‘İşte bir başka kötü yönetim örneği’ dedim
kendi kendime. Yakın tarihteki Soma maden ocağı kazasında,
yönetimin açık ihmali yüzünden 301 işçinin öldüğü ya da pek çok
işyerinde inşaat işçilerinin kurbanlık koyun gibi sistemin
çarpıklığına feda edilmesi olaylarını düşündüm. Binlerce insanın
öldüğü ya da yaralandığı Türkiye yakın tarihinin en büyük felaketi
olan 1999 Marmara depreminden sonra, “Türkiye’de, asker sivil
herkes dersini çıkartmıştır, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”
dediğimiz yılların üzerinden bir hayli zaman geçti.
Yazının devamı için
tıklayın.
Mustafa Ünal – Zaman
Türkiye’nin sigortası attı
Elektrik kesintisi üzerine yazı yazacağım hiç aklıma gelmezdi.
Siyaset için kritik hafta çünkü. Meclis’in son birkaç günü. Koca
bir dönem bitti. Günahı sevabından çok. Ayrı bir yazı konusu
olacak. Dün AKP ve CHP son grup toplantılarını yaptı. Ülke iyiden
iyiye seçimin menziline girdi. Haftaya milletvekili listeleri
teslim edilecek. Önseçim yapan CHP işi kolayladı. Diğer partiler
yoğun çalışma içinde. Genel merkezlerin ışıkları geceleri de
yanıyor.
Gözlerden kaçan bir gelişme de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Slovakya’da
gurbetçilere konuşurken hedefini küçültmesi oldu. ‘400 olmazsa 330
milletvekili olsun’ dedi. Başkanlık sistemi için asgari rakam bu.
Referandum şartıyla tabii. Erdoğan neden rakamı küçülttü? AKP’nin
oyları düşüyor mu? Cumhurbaşkanı’nın halkın nabzını tutmak için
sürekli anket yaptırdığını bilmeyen yok. 330 bir ipucu
olabilir.
Bir sonraki hamle sürpriz olmaz. ‘330 zorsa bari 276 olsun’… Tek
parti iktidarı için gerekli sayı bu. Altında kalırsa AKP tek başına
hükümet kuramaz. Gördüğünüz gibi yazılması gereken ne kadar çok
siyasi konu var. Bir de buna Çağlayan Adliyesi’ndeki baskını
ekleyin. Ülkenin en iyi korunan adliyesinde bir örgüt savcıyı rehin
alabildi…
Yazının devamı için
tıklayın.
Hikmet Çetinkaya – Cumhuriyet
31 Mart provokasyonu mu?
Elektrikler kesilmiş ülkenin dört bir yanında...
Metrolar, trenler durmuş...
Trafik ışıkları, kafasına göre takılan taksi şoförleri ve 2015
Türkiyesi...
İstanbul’a dönüşümü bir gün erteledim, daha doğrusu yağmurun
dinmesini bekledim önceki gün...
Yağmur nasıl da yağdı Ahmetbeyli’ye...
Selçuk, Kuşadası, Ahmetbeyli’ye dağların yamaçlarından bakan bir
köy...
Bir baktım gece yarısına doğru yağmur dindi, gök çözüldü, ay ışığı
ağaçların arasından bahçeye süzüldü...
Yağmur köylülerin deyişiyle “dibine kadar” yağmıştı...
Sohbet dostlar masasında başladı, bilindiği gibi siyasal konulara
girildi, farklı düşünceler masaya yatırıldı.
Yazının devamı için
tıklayın.
Çiğdem Toker – Cumhuriyet
Karanlığa girdiğimiz gün
Çağlayan Adliyesi’ne girmek, havalimanına giriş yapmaya çok
benzer.
Yanınızdaki bütün çanta-paketleri, kamera takibi ve güvenlik
gözetimi altında, X-Ray cihazına koyarsınız, ceketinizi çıkarır,
ceplerinizi boşaltır ve ihtiyaç duyulursa üst aramasına da tabi
tutulursunuz.
Avukatlar ise sade vatandaşı bıktıracak yoğunluktaki bu önlemlerden
mu-aftır.
Kimlik göstererek aranmadan içeriye girebilirler.
Yanlarına silah, plastik kelepçe ve propaganda malzemesi alarak,
Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın odasını basıp kafasına silah dayayan
teröristlerin eylemi; ilk bakışta, bu serbestinin bir güvenlik
açığına dönüştürüldüğü izlenimini veriyor.
Türk vergi yükümlülerine, 10 yıl öncesinin birim fiyatlarıyla 238
milyon TL’ye mal olan, “Avrupa’nın en büyük ikinci adliyesi”nin dün
bir korku ve şiddet platosuna dönüşmesi; sorumluları önce bir
“güvenlik açığı” sorunuyla baş başa bırakmalı.
Sonra da oluk oluk para akıttığınız bir kamu binası içinde görev
yapan insanlara, o kaynaktan birazını ayırmazsanız, o “büyüklüğün”
dönüp sizi vuracağı gerçeğiyle.
Yazının devamı için
tıklayın.
Aydın Engin – Cumhuriyet
‘Savcı Rehin Alma’ Eylemi Üstüne...
Oturmuşum, ülke çapındaki elektrik kesintisi üstüne bir Tırmık
döktürmüşüm; bana Türkiye’nin 70’li yıllarını hatırlattığı, moda
deyimle “nostalji” yaşattığı için AKP hükümetine teşekkür etmişim;
“Erdoğan’ı dize getirmek için ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA)
parmağı olan bir siber saldırı mı” gibi soruların sosyal medya
denen gayya kuyusunda hızla turlamaya başlamasıyla dalga geçmişim;
dahası tam kesinti anında bir sağlık kurumunda bazı ölçümler için
tüp biçimi kocaman bir aygıtın içinde olduğumu anlatmış,
elektrikler kesilince mecburen beklerken uyuya kaldığımı aktarıp
kendimle de dalga geçmişim...
Yani yazı neredeyse bitmiş, Cumhuriyet’e yollaması kalmışken DHKP-C
adına Berkin Elvan savcısının rehin alındığı “devrimci eylem”in
haberi geldi...
Yazılanları çöpe attım. Bu satırlar yazılırken “eylem” henüz
sonuçlanmamıştı. Yazı biterken yeni bir gelişme ile bunu da çöpe
atmak zorunda kalır mıyım, bilmiyorum.
Bildiğim bunun “devrimci” bir eylem filan olmadığı.
70’li yıllarda her biri birkaç aylığına dört beş defa, 1991’de iki
buçuk ay DHKP-C üyeleri ile aynı koğuşta yatmışlığım, kimileri ile
ranza paylaşmışlığım, çoğuyla volta atmışlığım; kurucusu sayılan
Dursun Karataş’la da, onunla ters düşüp karşısına geçen Bedri
Yağan’la da uzun sohbetler yapmışlığım var.
Yazının devamı için tıklayın.
Işıl Özgentürk – Cumhuriyet
1 Nisan Şakası!
Ben bunları yazarken hâlâ elektrikler gelmemişti. Ben de sokağa
çıkıp jeneratörü çalışan bir market ya da bir kırtasiye aramaya
başlamak üzere hazırlandım. Çocukluğumdan beri peşimi bırakmayan
vazife aşkı içimde yeniden şahlandı. Sonunda bir yer bulup çöktüm
ve yazımın sonunu getirebildim. Yolda, bir eczaneye uğradım,
kalabalık ama reçeteler alınamıyor. Herkes elektrik kesintisinin
bir hiper saldırı olduğunda hemfikir. Acaba kim yapmış olabilir?
İlk akla gelen AKP iktidarı. Çok doğal; çünkü seçimler sırasında
tüm ülkede yaygın bir biçimde gelişen elektrik kesintilerine Enerji
Bakanı ne demişti: “Trafolara kedi girmiş.” İkinci şüpheli Suriye,
üçüncü şüpheli İran...
Yazının devamı için
tıklayın.
Deniz Kavukçuoğlu – Cumhuriyet
Trafo kedileri
İster istemez o hınzır “trafo kedileri” geldi aklıma. Herhalde
anımsıyorsunuz... Enerji Bakanı Taner Yıldız, geçen yıl yerel
seçimlerin yapıldığı 30 Mart günü yaşanan, seçim sandıklarını
karanlıkta bırakan elektrik kesintileriyle ilgili açıklama yapmış,
“Espri yapmıyorum, trafoya kedi girdi. Bu ilk kez yaşanmadı. Bunu
seçime bağlamak yanlış” demişti.
Bakan, sözlerini “Zaman zaman eksiklerin olabileceğini söylüyorum.
Kasıt aramak yanlıştır. 5 yılda bir seçimde, bir referandumda
istediği sonuca ulaşamayan partilerin bu tür mazeretlerin ardına
sığınmasını doğru bulmayız. Yenileceklerini anlayanlar mazeret
üretiyor” diyerek sürdürmüştü.
Ne var ki, uzunlu kısalı elektrik kesintisi yaşanan il ve ilçelerin
sayısı 40’ın üzerindeydi.
Bakan’ın açıklamasına göre ülke geneline yayılan çok sayıda kedi
aralarında iyi işleyen bir iletişim ağı kurarak tam da oyların
sayıldığı sırada örgütlü bir trafo saldırısına girişmişlerdi.
Tarihimize “trafo kedileri” olarak geçen bu hınzırları suçlayan
yalnızca Taner Yıldız değildi. Enerji Bakanlığı bürokratları da
Bakan’ı izlemişler, hep bir ağızdan kedilere karşı sözlü saldırıya
geçmişlerdi.
Yazının devamı için
tıklayın.
Soli Özel – Habertürk
Kâbustan çıkış
Dün, geçmişten yani o felaket, öcülerle dolu, karanlık şiddet dolu
1980 öncesinden tanışıklığımız bulunan kâbus günlerden biriydi.
Rehin alınan ve kurtarılması için düzenlenen operasyon sırasında
hayatını kaybeden Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz (kendisine
rahmet diliyorum) gibi savcılar, gazeteciler, hocalar her çeşit
eylemle öldürülürdü.
Geçmiş kâbuslarda gene de farklı bir taraf vardı. Basının tüm
yetersizliklerine rağmen haber verme ve alma özgürlüğü bu denli
ezilmezdi. Dolayısıyla vatandaş da içini burkan haberleri
okuyabilir, güvenebildiği muhabir veya yazarların kaleminden neyin
ne olduğunu anlamaya çalışırdı.
Sonraları aslında hiçbir şeyi tam öğrenemediğimiz ortaya çıktı.
Zira sahnede yaşananları gözlemlemek gerçeği kavramaya yetmiyordu.
Sahne arkasında çok farklı bir hikâye yaşanıyordu. O zamanın
geçerli deyimiyle “anarşinin” arkasında kimlerin olduğunu,
gençlerin nasıl bir tuzağa düştüklerini de ancak yıllar sonra
yayınlanan kitaplardan, anılardan, değerlendirmelerden
öğrenecektik.
Yazının devamı için
tıklayın.
Melih Altınok – Sabah
Masum masum hedef gösteriyorlar
Dün tüm Türkiye elektrik kesintisiyle uğraşırken gözler bir anda
Çağlayan Adliyesi'ne çevrildi. DHKP-C'li olduğunu açıklayan bir
terörist, Gezi olaylarında hayatını kaybeden Berkin Elvan'ın
davasına bakan savcıyı adliyedeki odasında rehin aldı.
Yazıyı yazdığım saatlerde özel timin Adliye'ye girdiği haberi
ajanslara düştü. Gelen başka bir bilgiye göre de eylemci, arabulucu
olarak İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ve CHP Milletvekili
Sezgin Tanrıkulu'nu istedi.
Adliyedeki onca güvenlik uygulamasına rağmen o silah binaya nasıl
sokuldu? Terörist hedefindeki savcıya nasıl bu kadar rahat
ulaşabildi? İçeriden destek aldı mı? Bunların hepsi hayati sorular
ve kuşkusuz ortaya çıkacak. Ancak şu an için herkesin temennisi,
akıllara 2006'daki Danıştay saldırısı provokasyonunu getiren
eylemin kansız biçimde sonlandırılması.
Hepimizin temennisi diyorum ama bakmayın. Olayın sosyal medyada
duyulmasıyla birlikte kimileri, kan davası filmlerinin unutulmaz
karakteri Aliye Rona'ya taş çıkartacak bir performans
sergiledi.
Yazının devamı için
tıklayın.
Güngör Mengi – Vatan
Durduran arıza
Dün Türkiye çapındaki yaygın elektrik kesintisi kentlerde hayatı
felce uğratmakla kalmadı, milyonlarca insanın hayatını tehlikeye de
soktu.
Metrolarda zifiri karanlığa teslim olanlar, yürüyen merdivenlerde
kalanlar yaşam mücadelesi verdi.
TEİAŞ’ın “Türkiye elektrik bağlantısı koptu” açıklamasının ardından
Başbakan Davutoğlu’nun “Terör saldırısı ihtimalini de
araştırıyoruz” sözü daha da büyük bir korku uyandırmıştır.
Benzer bir tehlike karşısında ülke bir anda felç olacaksa bu nasıl
önlenecek?
Akla ilk gelen sorulardan biri:
7 Haziran’da aynı şey olursa?
Yazının devamı için
tıklayın.
Murat Çelik – Vatan
31 Mart (2015) vakası
Elektrikler kesildi, yazamadım !!!
***
Aslında yukarıdaki kadardı bugünkü yazım. Fakat, üç kelime ve üç
ünlem işaretiyle mesaj vermek istediğim elektrik kesintisinin önüne
geçen acı bir son ile noktalandı gece. Bu satırları da zaten, yeni
günün, yani bugünün ilk dakikalarında yazıyorum. Saat 00.28.
***
İstanbul Cumhuriyet Savcılarından Mehmet Selim Kiraz şehit oldu.
Önce rehin alma eylemini gerçekleştiren, ardından da cinayeti
işleyen iki terörist de öldürüldü.
***
Saldırının zamanlaması, seçilen hedef, düzenleyen örgüt... Bu üç
parametre ışığında ilk gün söylenebilecek birkaç cümle var.
- ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne düzenlenen intihar saldırısı
sonrası, aynı örgütün, büyük şehirlerde ses getirecek yeni eylemler
düzenleyebileceği bilgisi istihbarat raporlarında yer alıyordu.
Hatta daha da ötesi... Örgütün, siyasi suikastler
gerçekleştirebileceği...
- Örgütün, metropollerde, özellikle de metropollerin varoşlarında
yeni militan edinme çalışmalarını yoğunlaştırdığı, bu bölgelerden
gençleri saflarına kattığı bilgisi de yine konuşulanlar
arasındaydı.
Yazının devamı için
tıklayın.
Öncel Öziçer – Vatan
Elektrik kesikti beynim çalışmadı hocam...
Normal bir ülkeyi aylarca sarsacak olaylar bu ülkede peynir ekmek
gibi tüketiliyor malum...
Dün de ne gündü be arkadaş!!!
Ben bu yazıyı yazarken saat 15:00 civarı idi ve henüz bir meteor
çarpmamış, uzaylılar inmemiş, İsrafil Sur’a üflememişti...
Üçü aynı anda olsa da şaşırmazdık zaten artık...
Ben hiç erkenci bir insan değilimdir.
Sabah insanı değilim yani...
Ruhsal ve bedensel enerjim erken saatlerde eksi bakiyede olur
genelde...
Kahveyi küvete doldurup içine girsem, öğleden sonra saatlerine
kadar ne miskinliğim geçer ne de zaten az randıman alabildiğim
beynim çalışır.
Ama sen bir de akşamüstüne doğru gör beni... Tam bir enerji
topu!!
Dün sabah ise nedense önce erken kalkmam gerektiğini söyleyen bir
rüya gördüm...
Rüya bitmek bilmiyor, bir kız arkadaşım sürekli beni uyandırmaya
çalışıyor, “haydi kalk artık” deyip duruyor.
Yazının devamı için
tıklayın.
Nuh Gönültaş – Bugün
B planı olmayan ülke Türkiye
Bu yazının yazıldığı saatlerde dün bütün Türkiye’yi etkileyen
elektrik kesintisinin sebebi hâlâ anlaşılamamıştı. Sebep konusunda
herkes bir şey söylüyordu ama netlik yoktu.
Ülkede hayat durdu. Kesintinin faturası milyarlarca liralık kayıp.
Ülke adeta taş devrine döndü.
Ve bizler gördük ki, Türkiye’nin böyle durumlar için asla bir B
planı yok.
- Ya çok büyük bir deprem olsaydı?
- Ya da büyük bir göktaşı düşseydi mesela İstanbul’a?
B planımız olmadığı gibi, mevcut durum için de alternatifsiziz.
İran, Rusya Türkiye’ye gazı kesse, Türkiye yine elektriksiz kalır.
Çünkü elektrik üretiminde doğalgaz santrallerine yapıldı bütün
yatırımlar.
Böylesi büyük aksamalar için her ülkenin kendi B planı olur. Ama
Türkiye’nin yok!
Yazının devamı için
tıklayın.
Tarık Toros – Bugün
Şarjı biten ülke
Cumhurbaşkanı başkanlık istiyor.
Bunu isterken…
“Çift başlılıktan” şikâyet ediyor.
Bunu söylerken…
Aynı günde beş saat arayla iki farklı açıklama yapıyor.
Birinde “AKP’nin seçim bildirgesini okudum” diyor, ötekinde “Böyle
bir beyanım olmadı” diye reddediyor.
Çift başlılıktan yakınırken, çifter çifter çelişkilere imza
atıyor.
**
Erdoğan, “400 milletvekilini verin bu iş huzur içinde çözülsün”
demişti.
Dün huzuru karanlıkta bulduk; tüm yurtta elektrik gitti, 4 saat
boyunca…
Elektrik olmadığı için kesintinin şiddeti tespit edilemedi ama…
Pili bitene kadar akıllı ceplerde epey mavra döndü.
Seçim gecesini ve trafoya giren kedileri hatırlatmayan kalmadı.
Belki de bu kesinti AKP’nin önseçimiydi, ne malum.
**
İstanbul’da hayat dururken adliyenin jeneratörleri sorunsuz
çalışıyordu.
Buna rağmen, bir terörist güvenliği atlatıp 6’ncı kattaki savcının
alnına silahını dayayabildi.
Başka bir adliyede…
Ülkenin en ciddi darbe girişimi davası…
İnkâr edilmeyen kesin delillere, konuşma CD’lerine, tanık
ifadelerine rağmen sanıkların beraatıyla sonuçlandı.
Yazının devamı için
tıklayın.
Bekir Coşkun – Sözcü
Elek var trik yoktu…
Elektrik yok…
Su yok…
İnternet yok…
Telefonun şarjı bitti, yok…
Metro yok…
Trafik ışıkları yok…
Trafik polisi de tıraş olamadığı için gelmedi zaten…
Asansör yok…
Park yerinin direği kalktı inmiyor…
*
Ne olduğunu bilen yok…
Ben ilk kez devletin “bilmiyorum” dediğini duydum sultanımızın
muhteşem on üç yılında… Enerji Bakanı kürtaj konusunda görüş
bildiriyordu…
Ülke elektriksiz kaldı, bilemiyor tabii…
Açıklamayı Milli Eğitim Bakanı yaptı…
*
Haberleşmede sorun çıktığında kime soruyorlar?..
Telekom’un sahibi Lübnanlılara…
Yazının devamı için
tıklayın.
Mehmet Türker – Sözcü
Türkiye Allah’a emanet!..
Dün bütün Türkiye karanlığa, kaosa uyandı…
Birincisi gerçek karanlık, yani elektrik kesintisi…
Öyle üç beş il; altı yedi semt değil…
Bütün Türkiye’de elektrikler gitti…
Ha geldi, ha gelecek derken, saatler geçti Marmaray,
metrolar, tramvaylar yolda kaldı, insanlar yollara
döküldü, bazı işyerleri tatil edildi…
Trafik lambaları söndü hayat durdu…
Bu durumu sizler de yaşadınız, büyük sıkıntıyı sizler de
çektiniz…
* * *
Elektrik kesintisinin nedeni, bu satırların yazıldığı
ana kadar belli olmamıştı…
Enerji Bakanı başta olmak üzere hiçbir yetkili bütün
Türkiye’yi kapsayan elektrik kesintisinin nedenini
açıklayamadı…
Enerji Bakanı “siber saldırı”, “terör eylemi” gibi
ihtimallerden söz etti, Ege
Bölgesi’ndeki bir arızanın domino etkisiyle bütün
ülkeye yayılmış olabileceğini söyledi, fakat kesinti
akşam saatlerinde halen devam ediyordu…
Yazının devamı için
tıklayın.
Nuh Albayrak – Star
Mesele Berkin Elvan filan değil...
Derken ekip yeni bir flaş gelişme ile sarsıldı. Bazen kalemle bile
giremediğimiz Çağlayan Adliyesi’ne silahla giren DHKP-C’li
teröristler Berkin Elvan’ın davasına bakan savcı M.Selim Kiraz’ı
rehin almışlardı. Bu şok gelişme konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
değerlendirmesini alma çabalarımız ancak, gezinin son ayağı olan ve
böcekçi Türk polislerin iade edilmesi sayesinde gerçekleşen
Bükreş’e inince sonuç verdi. Erdoğan, “Avukat cübbesiyle girip
savcıyı rehin aldılar. Savcımızın durumu ciddiyetini koruyor...”
dedi ama kısa süre sonra savcı Kiraz’ı kaybettiğimiz haberi
geldi.
Sayın Erdoğan’ın da dikkat çektiği gibi adliyelerdeki durum masaya
yatırılmalı, avukatların adliyeye silahla gelme modası gözden
geçirilmelidir. Adliyedeki herkesi korumak devletin görevidir.
Yazının devamı için
tıklayın.
Fadime Özkan – Star
DHKP-C terör yapar, Paralel-Gezi göbek atar!
DHKP-C dün Çağlayan Adliyesinde savcı rehin aldı, terör örgütlerine
kimlerin arka çıktığı anında ayan oldu!
Kaostan beslenen her zaman ki kadro aslında.
Darbe girişimi elinde patlayan paraleller... Ülke batsa “çok iyi
oldu AK Parti de batacak böylece” diye sevinecek olanlar...
Gezi’deki terörü görmeyip hala orada ölmüş gençlerin bedenlerini
yağmalamaya çalışanlar! PKK’ya mütemadiyen “silah bırakma,
Türkiye’ye karşı kullan o silahı” diye fısıldayanlar!
Hâkim siyasi iradenin ve toplumun gücüyle, aklıyla, sabrıyla,
ferasetiyle baş edemedikçe terörden medet ummaktalar.
Sandık yaklaştıkça kaos konsorsiyumu da daha sık sahne alıyor.
Herkesin hür iradesiyle oy kullandığı, istenmeyenin iktidarda
kalamadığı bir sistemde tercih edilmeyen olmak delirtiyor
onları.
Yazının devamı için
tıklayın.
Abdulkadir Selvi – Yeni Şafak
Seçim öncesi düğmeye basıldı
Çağlayan Adliyesinde rehine krizinin patladığı sırada
Meclis’teydik.
Başbakan, AK Parti grubundaki konuşmasını tamamlayıp Meclis’ten
ayrılmıştı.
İstanbul Adliyesi’ndeki rehine olayı meydana geldiği sırada, bir
önceki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanına girmek üzereydim.
Ben içeriye girmeye hazırlanırken, o hızla odasından çıktı. Rehine
krizini konuşmak üzere Başbakan yanına çağırmıştı.
İlk değerlendirmesini sordum.
Elektrik kesintileri ile Adliyeye silah sokulması olayı arasındaki
bağlantı ihtimali üzerinde duruyordu.
Eylemin, ”Organize” bir iş olduğu görüşündeydi.
İlk aldığım bilgiler silahın avukat aracılığıyla Çağlayan
Adliyesine sokulduğu yönündeydi. İlk anlarda içeride iki mi yoksa
üç kişi mi olduğu yönünde tartışmalar yaşanıyordu. Zaman
ilerledikçe üç kişinin Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı rehin aldığı
yönündeki bilgiler netleşmeye başladı. Savcı’nın odası dardı ve bir
operasyon için riskliydi.
Yazının devamı için
tıklayın.
Nuri Elibol – Türkiye
Seçime giderken dikkat
31 Mart günü fırtına gibi geçti, baş döndüren bir gün yaşadık. Önce
iyi bir açıklama geldi Sayın Başbakan’dan. Emekliye zam müjdesi
hepimizi sevindirdi. Ardından ülkemizin genelinde yaşanan yaklaşık
2,5 saatlik elektrik kesintisi. Ardından mahkemenin tüm Balyoz
sanıkları için beraat kararı verdiğini öğrendik. Bu da güzel bir
haberdi. Ancak İstanbul Çağlayan Adliyesinden gelen haber ise hem
üzücü hem de can sıkıcıydı. ‘En iyi korunan yerlerden biri olan
Adliye binasının 6’ncı katında Berkin Elvan soruşturmasına bakan
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz odasında silahlı
kişilerce rehin alındı’ haberi şoke etti hepimizi.
Terör örgütü DHKP-C üyeleri olduğuna inandığımız bir grup silahlı
terörist adliyeye silahları ile girip savcıyı odasında rehin
almışlar. Bu akıl alacak bir olay değil. Ben bir basın mensubu
olarak adliyeye gittiğimde X-Ray cihazlarından geçiyorum. Kemerimiz
dahil tüm metal eşyalarımız-saatimiz-telefonumuz-gözlüğümüz
cihazdan geçiriliyor. Buna rağmen cihaz uyarı verirse
üstümüz-başımız didik didik aranıyor. Yani bırakın bu kapılardan
adliyeye silahla girmeyi tırnak makası bile sokamazsınız.
Yazının devamı için
tıklayın.
Mustafa Mutlu – Aydınlık
Elektrik kesintisinin sorumlusu benim!
Adamlar Türkiye’yi beğenmedi, “Yeni Türkiye”yi kurmaya kalktı;
elektrik kesintisinin nedenini bulmak bile sorun oldu!
Yalan yok; “eski Türkiye”de de elektrik kesilirdi ama dünkü gibi
“bütün ülkede aynı anda” kesilmezdi.
Bu yüzden de “milli rezalet” boyutuna varmazdı.
Daha da önemlisi, elektriklerin neden kesildiği hemen
anlaşılırdı.
“Yeni Türkiye” de ise bütün ülkede elektrikler kesiliyor; metrosu,
Tünel’i çalışmıyor, üretim duruyor, ülke bu kesinti nedeniyle en az
1 milyar lira zarara uğruyor ama Başbakan ve Enerji Bakanı dahil
kimse kesintinin nedenini bilmiyor.
Tahmini olan çok...
Bilgisi olan yok!
***
Koskoca Enerji Bakanı olmuşsun; ülkenin tümüne yakını elektriksiz
kalmış, insan “nedenini” bilmez mi?
Bilmiyorsa, bunun için biraz olsun utanmaz mı?
Çok değil; daha iki hafta önce Kocaeli’deki Körfez Köprüsü
inşaatında çalışan Japon mühendisin yaptığını hep birlikte
gördük...
Yazının devamı için
tıklayın.
Kemal Ulusaler – BirGün
Sistem çöktü!
Çöken sadece Türkiye’nin enterkonnekte elektik sistemi
değildir.
Özal ile başlayan ve daha sonra gelen Hükümetlerin de sürdürdüğü ve
AKP’nin yaklaşık 14 yıldır uyguladığı yeni liberal entegrasyon
politikalarıdır aslında çöken.
Elektrik enerji sisteminin kamudan özel sermayeye aktarılması ve
özelleştirmeler sonucu gelinen nokta budur işte. Son sekiz yıl
içinde Türkiye ikinci kez elektriksiz kalıyor.
Anımsayacaksınız 1 Temmuz 2006 tarihinde oluşan büyük çökme
sonucunda Türkiye’nin yarısından fazlası ( Marmara ve Ege’nin
tamamı, Akdeniz ve İç Anadolu’nun büyük bir kısmı) elektriksiz
kalmıştı. Siz anımsayacaksınız ancak her şeyi unutmaya meyilli
Enerji Bakanlığı anımsamayacak ve 15 yıldır böyle bir şeyle
karşılaşmadık diyebilecektir. Neyse ki Gökçek gibi 100 yıldır
görülmemiş bir afet söylemini kullanmıyorlar.
Evet, 2006 Temmuz’unu anımsayalım. O günlerde meydana gelen büyük
sistem çökmesi sonucu Türkiye’nin büyük bir kısmı tam on bir saat
elektrik enerjisinden mahrum kalmıştı.
Yazının devamı için
tıklayın.
Faruk Çakır – Yeni Asya
Ayaklar yere bassın!
Dün, az rastlanan bir hadise yaşandı. Türkiye genelinde birçok ilde
elektrikler kesildi. Elektrik kesintilerinin tamamen sona ermesi
ise saatler aldı.
Hemen ifade edelim ki, böyle ‘teknik arıza’lar her zaman ve her
yerde meydana gelmesi mümkündür. Ancak meydana gelen elektrik arıza
ve kesintisinin sebebinin tesbit edilememesi, tesbitte geç
kalınması büyük bir eksikliktir. Elektrik dağıtım şirketleri,
“Bizlerin yapabileceği çok bir şey yok. Çünkü merkezi sistemde bir
problem yaşanıyor. Frekans kayması dediğimiz bir olay var”
demişler.
Tabiî ki bu açıklama, elektrik kesintisi sebebiyle mağdur olanlar
bakımından bir anlam ifade etmez. Kamuoyu daha anlaşılır bir izah
bekler. İlk saatlerde, Enerji Bakanlığı dahil, kesintinin sebebini
tam olarak izah eden hiç kimse çıkmadı. Bu vahim bir durum değil
mi? Kesintinin sebebini tesbit etmekte bile geciken bir sistem,
“bir numara” olma iddiasını sürdürebilir mi?
Türkiye genelinde aynı anda elektriklerin kesilmesi, onlarca ve
hatta yüzlerce iddianın gündeme gelmesine de sebep oldu. Savaş
çıktığından bahsedenlerden tutun, terör saldırılarına; İran’ın
Türkiye’ye sattığı gazı kestiğinden, Avrupa’nın Türkiye ile enerji
bağını kestiğine kadar çeşitli iddialar gündeme taşındı. Türkiye’yi
idare edenler de kamuoyunu ikna edici bir açıklama yapmayınca bu
iddialar havada uçuştu.
Yazının devamı için
tıklayın.