"12 EYLÜL'DE DE GAZETECİLER BASKI ALTINDAYDI BUGÜN DE!"
Mehveş Evin, 12 Eylül darbesinin yıldönümünde gazetecilerin durumunu ele alan bir değerlendirme yaptı
12 Eylül 2012’de Türkiye basını
Başbakan’ın zihninde bir gazeteci-köşe yazarı-televizyoncu
şablonu var... Onun istediği gibi haber ve yorumlar yapan,
iktidar partisine eleştirmeyen, devlet kurumlarını sorgulamayan,
terör haberlerini “küçük” gören ve içki içmeyenler, makbul
gazeteci!
Bu tanımın dışında kalanları ise terbiyesiz, ehil olmayan, milleti
galeyana getirmek isteyen, sorumsuz, alçak, sefa düşkünü
olarak tanımlıyor.
Tayyip Erdoğan’ın (merkez) basına duyduğu öfke ve tepki yeni değil.
Ancak basına yönelik bu öfke, artık ileri bir seviyeye taşındı:
Tahakküm edemediklerine yönelik derin bir nefrete...
Basına dair bu tanım ve talepler, evrensel gazetecilik
standartlarıyla bağdaşmıyor. Bırakın bağdaşmayı, gazetecilik
mesleğine yönelik ciddi suçlamalarla dolu.
İstenmeyen haber
İktidar koltuğundaki
siyasetçiler, hiçbir zaman basını sevmedi. Dünyanın hiçbir yerinde
de sevmeleri beklenmedi. Zira gazetecinin işi, kendini
sevdirmek değildir... İktidar sahiplerini memnun edecek yazılar
yazıp programlar yapmak ve “siyasetçinin istediği ” soruları
sormak, hiç değil!
Türkiye’de farklı dönemlerde iktidar yanlısı yayınlar oldu. Bugün
32. yılını dolduran 1980 darbesi sonrası basın, tam da bugün
Erdoğan’ın tarif ettiği biçimde hareket etmeye zorlanmış,
aksini yapanların yayın veya meslek hayatı sona ermişti. Bazı
gazeteciler, sırf bu şablona uymadıkları için hayatından oldu.
Bugün hâlâ bu cinayetler aydınlanmadı.
1990’lı yıllarda ordu asla eleştirilemezdi. Kürt gazeteciler
istenmeyen haberler yaptıkları için sokakta kim vurduya
giderken kimsenin gıkı çıkmadı. O dönemin basını, kapalı kapılar
ardında tehdit edilerek devlet politikasını destekleyen yayın
politikasına uygun davranmaya zorlandı.
28 Şubat döneminde de benzer yöntemler izlendi. Bugün AKP
destekçisi basının gayet iyi bildiği gibi, akredite edilmemekten
tutun işten atılmaya, andıçlanmaktan tutun hedef
gösterilmeye, ötekileştirildi.
Açık hedef
Bugün basın açısından farklı
olan, artık sivil bir iktidar tarafından açıkça hedef gösterilmesi.
Hangi haberin nasıl ve kaç sütun verileceğinden tutun, sosyal
medyanın nasıl kullanılacağına... Sorulara nasıl cevap aranması
gerektiğinden, haberin nasıl aktarılacağına... Hatta hangi yazarın
yazıp yazmayacağıyla ilgili iktidar, bizzat tarif veriyor.
Üstelik basının sadece “iktidar destekçisi” olan kısmı değil,
çoğunluğu bu tariflere uymak için olağanüstü bir çaba
sarfederken. Sesi yüksek çıkanlar, eleştirinin “dozu”nu kaçıranlar
ya işinden oluyor, ya kızağa çekiliyor, en uç noktada hapse
atılıyor.
Ama yetmiyor. Başbakan’ın öfkesi dinmek bilmiyor. Kavşak ve yol
açılışları yerine terör ve operasyonlar hakkında haber yapanlar,
devletin hatalarını sorgulayan basın, “linç kampanyası” yapmakla
suçlanıyor.
Bugün 12 Eylül’ün 32’inci yılını devirdik... Gazeteciler, son beş
yıldır artık “öldürülmüyor” diye sevinmeli mi?
İster asker, ister sivil... İster A, ister B partisinin
iktidarı olsun... Medyaya tahakküm geleneği kalkmadığı sürece
basın özgürlüğünden bahsedilebilir mi?
Basın özgürlüğünün olmadığı bir ülkede, demokratikleşme
mücadelesi sürdürülebilir mi?
İDEAL KÖŞECİ
* NE YER-NE İÇER: Masasında
içki ve çerez değil, meyve kasesi durur.
* NEREDEN HABER TAKİP EDER: Televizyon kanallarından değil, resmi
kaynaklardan.
* NEREDE YAŞAR, NEREYE GİDER: Boğaz’a bakan yamaçlar haricinde her
yer olabilir.
* KONUYA NASIL KARAR VERİR: Günün önemli açılışları, faaliyetlerine
göre buna karar verir.
* SOSYAL MEDYAYA İLGİSİ: Resmi hesapların haricindeki hesaplarla
işi olmaz.
Mehveş EVİN / MİLLİYET