114 SANATÇI VE AYDINDAN BARIŞ İÇİN DEMOKRASİ BİLDİRİSİ!
Müjde Ar, Mert Fırat ve Gülseren Onanç dâhil 114 kişi barış süreci için öneri ve kaygılarını içeren 'Barış için Özgürlükçü Demokrasi' başlıklı bir metin imzaladı.
Sol, demokrat, sosyalist ve sivil toplum çevrelerinden 114 kişi “Barış için Özgürlükçü Demokrasi” başlıklı kapsamlı bir metne imza attı. Aralarında sanatçılar Müjde Ar, Mert Fırat, Harun Tekin, eski Türkiye İşçi Partisi milletvekili Tarık Ziya Ekinci, CHP milletvekilleri Gülseren Onanç, Sezgin Tanrıkulu, Hüseyin Aygün, gazeteciler Can Dündar, Ahmet Şık, akademisyen Prof. Büşra Ersanlı ve işadamı Osman Kavala’nın da bulunduğu imzacılar, “Barış için Özgürlükçü Demokrasi metninde belirtilen amaçlar doğrultusunda çalışmayı vaat etti.”
“Barış Süreci” kapsamında yapılan görüşmelerin “hayati bir imkân” olarak tanımlandığı metinde “Geldiğimiz aşamada eş zamanlı olarak hangi kalıcı demokratikleşme adımlarının da atılacağının konuşulması bir zorunluluktur” denildi. Metinde “Kürtlerin kendilerini eşit yurttaş olarak hissetmelerini sağlayacak ve üzerinde geniş bir uzlaşma sağlanabilecek birçok anayasal adım bulunmaktadır” denilerek şu önerilerde bulunuldu:
“(1) Farklılıkları koruyan; çoğulculuk, özgürlükçülük ve eşitlik ilkelerine dayanan; etnisite temelli olmayan bir yurttaşlık tanımı ile eşit yurttaşlık anlayışını güçlendiren; (2) Türkiye’de yaşayan her yurttaşın kendi dil ve kültürünü korumasını, geliştirmesini ve gelecek kuşaklara aktarmasını sağlayacak; (3) yurttaşların demokratik süreçlere katılımını artıracak şekilde yerel iktidarları ve karar alma süreçlerini güçlendirecek değişikliklerin yapılması ve (4) geçmişte Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerini tüm çıplaklığı ile ortaya koyacak bir geçmişle yüzleşme mekanizmasının kurulması.”
114 imzacı, “yol temizliği niteliğinde kısa vadede atılabilecek adımlar” olarak da şunları sıraladı:
“(1)Seçim barajının düşürülmesi, (2) özel yetkili mahkemelerin kaldırılması, (3) bu mahkemelerin verdikleri tüm kararlara karşı yeniden yargılama süreçlerinin işletilmesi ve yol açtıkları mağduriyetleri giderecek adımların atılması, (4) terörle mücadele yasasının kaldırılması, (5) Siyasal Partiler ve Seçim Kanunlarında gerekli değişikliklerin yapılarak Türkçe dışındaki dillerde siyaset yapılabilmesinin önünün açılması.”
İmzacılar, metinde “sürecin mevcut ilerleyişindeki bazı kaygılarına” da yer verdi.
1 Mayıs’ta yaşananlara ilişkin olarak metinde “Uygulanan orantısız ve gayri-meşru devlet şiddeti haklı olarak demokratikleşme çabalarına dönük endişeleri artırmıştır. Eğer Türkiye siyasetine şiddet değil barışçıl tartışmalar hakim olacaksa, öncelikle hükümet ve kolluk kuvvetleri bu hedeflere uygun davranmalıdır” ifadesi kullanıldı. Süreç kapsamında yapılan başkanlık sistemi tartışmalarının da “kaygılar”a dâhil olduğu belirtilen metinde “Türkiye’de barış ile demokrasiyi karşı kaşıya getirmek kimseye yarar sağlamayacaktır” denildi.
“Türkiye’nin Ortadoğu politikasının emperyal ve mezhepsel saiklerle belirlenmesine son verilmelidir” ifadesinin de yer aldığı metnin tamamı şöyle:
“Kamuoyunda ‘Barış Süreci’ olarak bilinen görüşmeler Kürt sorununun çözümünün askeri yöntemlerle değil siyasi yöntemlerle sağlanabileceğinin anlaşılması açısından önemli bir adımdır. Bu süreç Türkiye için hayati bir imkândır. İlan edilen çatışmasızlık kararı ve silahların bırakılması niyeti Kürt sorununun artık tüm boyutları ile demokratik ve sivil bir şekilde tartışılmasının önünü açmıştır.
Sürecin kalıcı barış ve tüm Türkiye için özgürlükçü bir demokrasi sağlayacak şekilde sonlandırılması için sürmekte olan yeni anayasa hazırlama süreci de önemli bir fırsattır. TBMM’de grubu bulunan tüm partiler kapsamlı anayasa önerilerini kısa süre önce açıklamış bulunmaktadırlar. Kürt sorunu açısından bakıldığında Kürt siyasi hareketi anayasal taleplerini ilk defa bu netlikte ve kapsamda ortaya koymuş bulunmaktadır. Bu husus demokratik bir tartışma ortamı için büyük bir fırsattır.
Türkiye’de yaşayan Kürtlerin kendilerini tam anlamıyla eşit yurttaş olarak hissetmelerini sağlayacak ve üzerinde geniş bir uzlaşma sağlanabilecek birçok anayasal adım bulunmaktadır. Farklılıkları koruyan; çoğulculuk, özgürlükçülük ve eşitlik ilkelerine dayanan; etnisite temelli olmayan bir yurttaşlık tanımı ile eşit yurttaşlık anlayışını güçlendiren; Türkiye’de yaşayan her yurttaşın kendi dil ve kültürünü korumasını, geliştirmesini ve gelecek kuşaklara aktarmasını sağlayacak; yurttaşların demokratik süreçlere katılımını artıracak şekilde yerel iktidarları ve karar alma süreçlerini güçlendirecek değişikliklerin yapılması ve geçmişte Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerini tüm çıplaklığı ile ortaya koyacak bir geçmişle yüzleşme mekanizmasının kurulması gibi adımların atılması sadece Kürt sorununun değil Türkiye’nin genel demokrasi sorununun çözümü için de hayati önemdedir. Barıştan ve demokrasiden yana olan tüm aktörler demokratik ilkeler temelinde bir anayasal uzlaşı sağlanması için çalışmalıdır.
Bu yönde anayasal uzlaşının sağlanmasına kolaylık sağlayacak, yol temizliği niteliğinde kısa vadede atılabilecek birçok adım vardır. Kısa vadede bu adımlar atılarak sürece olan güvenin artırılması sağlanmalıdır. Seçim barajının düşürülmesi, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması, bu mahkemelerin verdikleri tüm kararlara karşı yeniden yargılama süreçlerinin işletilmesi ve yol açtıkları mağduriyetleri giderecek adımların atılması, terörle mücadele yasasının kaldırılması, Siyasal Partiler ve Seçim Kanunlarında gerekli değişikliklerin yapılarak Türkçe dışındaki dillerde siyaset yapılabilmesinin önünün açılması gibi birçok değişiklik hiçbir anayasal değişiklik gerektirmeden çok kısa bir sürede gerçekleştirilebilir ve gerçekleştirilmelidir. Bu adımların hepsi temel hak ve özgürlükleri ilgilendirmektedir. Temel hak ve özgürlükler al-ver konusu yapılamayacak, müzakere malzemesi edilemeyecek hususlardır. Bu adımların atılması süreç açısından güven artırıcı bir işlev görecektir.
Bu hedefler ışığında incelenince sürecin mevcut ilerleyişi bazı kaygılara yol açmaktadır. Bu kaygıları dile getirmek ve sürecin bu kaygıları giderecek şekilde güçlendirilmesini sağlamak ise Türkiye’de kalıcı barışın tesis edilmesini isteyen her yurttaş için bir görevdir.
Bugüne kadar özellikle hükümet yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda hep çatışmasızlığın sağlanmasına yönelik taktik adımlar ön plana çıkarılmaktadır. Geldiğimiz aşamada eş zamanlı olarak hangi kalıcı demokratikleşme adımlarının da atılacağının konuşulması bir zorunluluktur. Türkiye’nin tüm yurttaşları için insan haklarının tam anlamıyla hayata geçirilmesini sağlayacak adımlar atılmadan Türkiye’de kalıcı barışın sağlanması mümkün olmayacaktır.
Bu açıdan bakıldığında, 1 Mayıs 2013 tarihinde uygulanan orantısız ve gayri-meşru devlet şiddeti haklı olarak demokratikleşme çabalarına dönük endişeleri artırmıştır. Eğer Türkiye siyasetine şiddet değil barışçıl tartışmalar hakim olacaksa, öncelikle hükümet ve kolluk kuvvetleri bu hedeflere uygun davranmalıdır.
Benzer şekilde, Kürt sorununun çözümü ile doğrudan bir ilişkisi olmayan ve geniş toplum kesimlerinde haklı otoriterleşme kaygıları yaratan başkanlık sistemi tartışmalarının bu sürece dahil edilmesi yukarda bahsedilen geniş anayasal uzlaşının sağlanması önünde tıkayıcı bir unsurdur. Yasama ve yargının çok büyük oranda yürütmenin kontrolüne sokulacağı bir değişiklik Türkiye’nin genel demokrasi sorununa ve Kürt sorununun çözümüne yönelik atılacak adımların kalıcılığı konusunda şüphe uyandıracaktır. Şeffaf bir şekilde halkın önünde yapılması gereken anayasal hazırlıkların gizli yürütüldüğü ve bir emrivaki ile halkın önüne sunulacağı izlenimi veren her türlü adım da sürece zarar verecektir. Dolayısıyla anayasaya ilişkin tüm görüşmeler TBMM çatısı altında kurulmuş olan anayasa uzlaşma komisyonunda yürütülmelidir. Kürt sorununun çözümü için atılacak anayasal adımların başkanlık sistemi gibi bağlantısız konularla birleştirilerek tek bir anayasal paket halinde referanduma sunulması ne demokratik etik ile bağdaşacaktır ne de toplumsal barışa hizmet edecektir. Türkiye’de barış ile demokrasiyi karşı kaşıya getirmek kimseye yarar sağlamayacaktır. Bu tarzda getirilen bir anayasa toplumsal kutuplaşmayı artıracak ve anayasanın toplumsal meşruiyetini azaltacaktır. Türkiye’nin ihtiyacı olan yeni kutuplaşmalar değil, kutuplaşmaları azaltacak uzlaşmalardır.
Kürt sorununun çözümü için gereken barış dili hiçbir etnik ve inanç grubunu ötekileştirmemelidir. Barış ve demokrasi için gereken yeni, herkesi içine alan gerçek bir çoğulcu, özgürlükçü ve eşitlikçi siyasal anlayıştır. Barış süreci geliştirilirken imtina edilmesi gereken bir diğer eğilim de barışın amacı olarak uluslararası politika hedeflerinin gösterilmesidir. Barış dili içte de dışta da ötekileştirici olmamalıdır. Yurtta barış bölgede barışla beraber düşünülmelidir. Türkiye’nin Ortadoğu politikasının emperyal ve mezhepsel saiklerle belirlenmesine son verilmelidir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin önünde açılan tarihi fırsattan istifade edebilmesi için ivedilikle kapsamlı demokratikleşme adımlarını atmaya başlaması gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz tarihi çatışmasızlık ortamının kalıcı barışa evrilmesi için bizlere gereken daha fazla demokrasidir. Barış sürecinde demokrasiyi zedeleyecek girişimler yürütülmesi tarihi bir hata olacaktır. Çatışmasızlık ortamı Türkiye’de demokrasi mücadelesi verenleri zayıflatan değil güçlendiren bir adım olmuştur. Bu ortam sürdürülebilir hale dönüştürülmelidir. Silahların konuşmadığı bir ortamda demokrasi tartışmaları çok daha anlamlı ve kapsamlı bir şekilde yapılabilecektir; böylece her geçen gün yeni yurttaşların demokrasi isteyenlerin saflarına katılması sağlanabilecektir.
Barışın teminatı çoğulcu, özgürlükçü, eşitlikçi demokrasidir.