100. Yılında Kut'ül Amare Zaferi Sempozyumu
- Prof. Dr. Taşkıran:- “Townshend, hatıralarında ‘Beni en çok endişelendiren şehrin Arap sakinleriydi, onların düşmanla irtibat halinde olduğunu biliyordum’, diyor, düşman dediği ise Türkler"- Yrd. Doç. Dr. Akkor:- "Osmanlı, esir konusunda İngilizlerin Türk esirlerine yaptığını yapmamış"
İSTANBUL (AA) - Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran, General Townshend’in savaş hazırlığı sırasında Kut’ül Amare şehrindeki yerli Arap halka güvenemediğini belirterek, "Townshend, hatıralarında ‘Beni en çok endişelendiren şehrin Arap sakinleriydi, onların düşmanla irtibat halinde olduğunu biliyordum’, diyor, düşman dediği ise Türkler." dedi.
Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Yeditepe Yayınları'nın katkılarıyla Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesince düzenlenen "100. Yılında Kut'ül Amare Zaferi Sempozyumu"nun ikinci oturumunda zaferin detayları konuşuldu.
Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Salonu'nda Doç. Dr. Cengiz Tomar'ın başkanlığında gerçekleşen panelde "General Townshend’in Raporlarına Göre Kut’ül Amare’de İngiliz Savunması" başlıklı bildiri sunan Taşkıran, Townshend’in yaklaşık 70 bin kilometre yol yürüyen Hintli askerlerin yorgunluğu nedeniyle Kut’ül Amare şehrinde savunma yapmak zorunda kaldığını anlattı.
- "Araplar İngilizlerle iş birliğine yanaşmadı"
Taşkıran, Townshend’in savaş hazırlığı sırasında Kut’ül Amare şehrindeki yerli Arap halka güvenemediğine vurgu yaparak, şunları söyledi:
“Townshend, hatıralarında ‘Beni en çok endişelendiren şehrin Arap sakinleriydi, onların düşmanla irtibat halinde olduğunu biliyordum’, diyor, düşman dediği ise Türkler. Halkın ileri gelenlerini gözaltına alıyor ve en ufak bir ihanet halinde onları vuracağını söylediğini yazıyor. Aç kaldığı için çuvallardan un alırken yakalanan 12 kişiyi kurşuna dizdiriyor. Kut’ül Amare’deki Arapların birçoğu İngilizlerle iş birliğine yanaşmadığı için, askerler her zaman silahlarıyla kasabada gezmiştir. Bir İngiliz subayın hatıralarında da ‘Bize kasabada silahlı gezmemiz emredildi’ ifadesi geçiyor."
"Kuşatma Sırasında Kut’ül Amare’de Hayat" başlıklı bir bildiri sunan Doç. Dr. Orhan Avcı da Genel Kurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı’ndan edindiği bilgiler eşliğinde kuşatma sırasında Halil Paşa yönetimindeki 6. Ordu’da yiyecek sıkıntısı olduğunu anlattı.
Avcı, yiyecek sıkıntılarının beklenmedik hadiselerle çözüldüğü zamanlar olduğunu ifade ederek, şu örneği verdi:
“24-25 Nisan 1916 gecesi, Türk ordusunun eline düşen Jurnal Gemisi var mesela. Bu gemi 250-260 ton yiyecek doldurularak muhasara altındaki İngilizlere ulaştırılmak üzere, Dicle nehrinde yola çıkarılmış. Halil Paşa’nın hatıralarında ağzına kadar yiyecek bir geminin Dicle’de olduğu haber verildiği yazıyor. Halil Paşa geminin top atışı ile durdurulması emrini veriyor. Halil Paşa hatıralarında, ‘Eğer gemi Kut’a ulaşabilseydi Kut bizim için binlerce insana mal olurdu’ diyor. Gemiye de ‘Kendi Gelen’ adı veriliyor.”
Yrd. Doç. Dr. Mahmut Akkor ise, “Kut’ül Amare Esirleri” başlıklı bildirisinde, Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı sırasında 43’ü Anadolu coğrafyası içinde, 7’si dışında 50 esir kampının olduğunu söyledi.
Osmanlı Devleti’nin 12 Kasım 1914 tarihinde savaş esirlerine yönelik kanunname çıkarttığını aktaran Akkor, şunları paylaştı:
“Esir sayılarının artışı ile komisyonlar kurulmuş ve esirler
bir hiyerarşi içinde tutulmuş. Kut’ül Amare sonrası esirlerin
tamamının hemen gönderildiğini söyleyemeyiz. Halil Paşa, ilk etapta
esirlerden yaklaşık bin kişiyi hasta, ağır yaralı gibi nedenlerle
iyi niyet göstergesi olarak Basra’ya göndermiştir. 28 Aralık
1917’de yapılan Bern Antlaşması’nda da hasta esirlerin takası
konusunda İstanbul ve İzmir bölgesinde takas yapılması uygun
bulunmuş. Daha sonra Mersin eklenerek, bu üç bölge esir değişim
merkezi olarak kullanılmıştır.”
Akkor, Osmanlı topraklarındaki İngiliz esirlerin durumunu
değerlendirerek, “Osmanlı, esir konusunda İngilizlerin Türk
esirlerine yaptığını yapmamış. Kızılhaç’ın raporlarında var,
Kızılhaç görevlileri Eskişehir’e gelirler, trenden inince ilk
gördükleri birine ‘Burada esirler varmış, neredeler?’ diye
sorarlar. Konuştukları kişi, ‘Ben esirim’ der. Onlar da ‘Nasıl
olur? Sen nasıl sokaktasın?’ diye sorar. Hintli olan esir, ‘Biz
kaçmayacağımıza dair şeref sözü verdik, o yüzden istediğimiz gibi
çalışıp, gezip, tozabiliyoruz’ diyor.” diye konuştu.
Oturumda “General Townshend’in Esaret Günleri” konulu bir
bildiri sunan Başbakanlık Devlet Arşivleri Osmanlı Arşivi Daire
Başkanlığından Muzaffer Albayrak ise, Townshend’in savaşı
kazanacağından emin olduğunu ve kendisine yapılan teslim olma
tekliflerini bu sebeple geri çevirdiğini dile getirdi.
Albayrak, Townshend’in Osmanlı ordusuna esir oluşu hakkında şu
bilgileri aktardı:
“Townshend, esir olarak teslim olması gerektiğinde 40 top, 40
tüfek verelim, üstüne 1 milyon sterlin verelim, bizi bırakın diyor.
Teklif, Halil Paşa tarafından, Enver Paşa’ya iletiliyor, Enver Paşa
‘Kayıtsız şartsız teslimiyet şartı’ koyuyor ancak Towshend’in
eşyaları ile beraber, bir daha Osmanlı’ya karşı savaşmama sözü
vermesi şartıyla teslim olmadan gidebileceğini söylüyor. Townshend
bunu kabul etmiyor.”