10 KASIM'DA VAHDETTİN'İN İHANET BELGESİNİ AÇIKLADI!
Atatürk'ün ölümünün 73. yılında, Padişah Vahdettin'i aklama çabaları Hürriyet Gazetesi yazarı Yalçın Doğan'ı çileden çıkardı...
İşte Hürriyet yazarı Yalçın Doğan'ın o yazısı...
Hiç kaçmaz, hepimiz Atatürkçüyüz
KEMALİZMİ herkes kendine göre yorumluyor.
Sağcılar için Kemalizm: Sınıfların varlığını inkar etmek, milliyetçilik ve popülizm anlamına geliyor.
Merkez sağ için Kemalizm: Teknik ilerleme, Batılılaşma anlamını taşıyor.
Ilımlı Sol için Kemalizm: Laiklik ve sosyal adaletin referansı.
Radikal Sol için Kemalizm: Antiemperyalizmin simgesi.
Türkiye siyasal tarihinde gelip geçen siyasal partiler ya da akımlar, iktidarda olsun ya da olmasın, Atatürk denildiğinde, bu görüşlerden birini sahipleniyor. Günümüzde geçerli akım ise, Türk-İslam Sentezi.
Türk-İslam Sentezi için Kemalizm: Türklük mirasına sahip çıkarken, Müslümanlığı ön plana çıkartıyor, İslam’ın önemini vurguluyor. Türk Ulusunu İslam önderi olarak görüyor. Kemalizm ve laik devletle uyum içinde olmadığına inanıyor.
Ilımlı ve radikal sol hariç, diğer akımların ortak yönü var. Müslüman değerler ile daha çok Amerikan tüketim kalıplarından esinlenmiş bir sentezde buluşuyor. Ve bunu Atatürkçülük adına yapıyor.
Zaten bu nedenle, radikal soldan İslamcı sağa kadar bütün partilerin hepsi Atatürkçü olduğunu ilan ediyor. İnanmasa bile, öyle olduğunu ilan etmek zorunda hissediyor.
YA ASKERLER
Bu sivil akımların ve siyasal partilerin dışında bir de askerin Kemalizm anlayışı var. O anlayışı tek başına ele almak gerek. Nedeni var. Asker üç kez darbe yapıyor her sefer Atatürk’e sarılıyor.
Asker darbe yaparak var olan anayasal düzeni deviriyor. Darbeyi meşru kılmak için anayasanın üstünde bir meşruiyet arıyor. Laikliğin, ulusal birliğin ve güçlü devletin korunmasını sağlamak üzere Atatürkçülüğü vurguluyor. Darbenin gerekçesi olarak. (Erik Jan Zürcher, Savaş, Devrim ve Uluslaşma, Türkiye Tarihinde Geçiş Dönemi, s.258).
LAİKLİK
Geniş kitlelerle askerin en çok ayrıldığı alan burası, laiklik anlayışı. Laiklik kendine askeri siper ederek adım adım devletin en önemli ideolojisi haline geliyor.
1923 ile 1926 yılları laisizmin yerleşmesi için atılan adımlarla dolu. Hilafetin ve saltanatın kaldırılması, Osmanlı Hanedanının kovulması, eğitim ve öğretim birliği, Medeni Kanunun kabulü bu yıllara rastlıyor. Toplumun geniş kesimi bunu kabul etmiyor. Etmeyince, devrimler tepeden iniyor. Ve bir ayrım başlıyor. İşte, o ayrım bugünlere kadar uzanıyor.
Önce savaşarak yeni bir devlet kurmak, ardından o devleti çağdaş bir düzeye ulaştırmak zaman zaman zor kullanmayı gerektiriyor. Atatürk’e karşı çıkanlar, eleştirileri bu alanda yoğunlaştırıyor.
Son yıllarda dinciler Atatürke karşı yeni bir müttefik buluyor. Etnik milliyetçiler. Atatürk’ü çağdaş yorumlamak gerektiği ortada. Ama, bunun için Atatürk’ün dışlanması ve yaptıklarının unutulması ihanetine düşmek gerekmiyor.
Olsun, hepimiz icabında Atatürkçüyüz.
Vahdettin’in ihanet belgesi
İŞGAL kuvvetleri komutanına başvurmasının ardından bir İngiliz muhribi ile yurt dışına kaçan son padişah Vahdettin’i aklama çabaları eksik değil.
Atatürk’ün aramızdan ayrılışının üzerinden 73 yıl geçiyor. Böyle bir günde Vahdettin’in ihanet belgesini yayınlamak farz oluyor.
Vahdettin 1924’te dönemin ABD Başkanı Coolidge’e bir mektup yazıyor. Mektup Paris’teki ABD Büyükelçiliğine teslim ediliyor, oradan Washington’a gönderiliyor. İşte, o ibret belgesi:
“Amerika Cemahir-i Müttefikiye Reisi Mr. Coolidge Cenablarına,
Siyasi olayların ve gelişmelerin bütün iç yüzünü, hangi nedenlerden dolayı Saltanat merkezimi geçici süre terk etmek zorunda kaldığımı biliyorsunuz.
Bu süresiz uzaklaşmanın babadan kalma sahip olduğum Saltanat ve Hilafet makamından vazgeçtiğim anlamına gelmeyeceği açıktır. Ankara Meclisi gibi isyancı bir fitnenin alacağı tüm kararların geçersiz olduğunu bildiririm. İslam Hilafetinin Osmanlı Saltanatından ayrılması, Hilafetin tümüyle kaldırılması dini, kavmiyeti, vatanı belirsiz ve karışık askerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresinin kısmen zorla ve kısmen bilgisizlik ve gafletle yönlendirdiği beş, altı milyonluk Türk kavminin yetki alanı içinde değildir. Bu ancak tüm İslam dünyasınca atanan uzman kişilerden oluşan bir meclisin toplanması ve tüm din bilginlerinin ortak kararıyla çözülecek evrensel bir sorundur. Şeriata aykırı kararlar hangi makamdan olursa olsun, sonuçsuz kalmaya mahkumdur.
Hanedanımın ileri gelenleri aleyhinde Ankara Meclisi tarafından kabul edilen sürgün ve kovma, emlakine ve bireysel mallarına el koyma gibi haksız kararları hanedanımın bireylerini insan haklarından soyutlar niteliktedir. Bu konuda yüce kişiliğiniz ve Cumhuriyet Hükümetiniz tarafından olanaklar ölçüsünde yapılabilecek yardımları pek değerli sayacağı açıklamaya gerek yoktur.
13 Mart 1924
Mehmet Vahidettin”
Uzun uzun şeriat ve hilafet övgüsü, saltanat aşkı. Yetmiyor padişah Kurtuluş Savaşı sonucu yeni ülkeyi kuranları vatanı, kökeni, dini belli olmayan isyancı kişiler, şer zümresi olarak tanımlıyor. Kurulan devletin ulus egemenliğine dayandığını kabul etmiyor. Babadan kalma saltanatı korumak için başta Amerika, yabancı ülkelerin Türkiye’ye müdahaleye çağırıyor.
Eminim, bugün olsa, son tahlilde Vahdettin’in de Atatürkçü olduğuna kuşku duyulmaz.