10 gazeteden 32 köşe yazarı 14 Aralık Operasyonu hakkında ne yazdı?
Cemaat medyasına yönelik düzenlenen 14 Aralık Operasyonu hakkında 10 gazeteden 32 köşe yazarı yazdı.
Zaman'dan A. Turan Alkan, Ali Bulaç, Ali H. Aslan, Selçuk Gültaşlı;
Hürriyet'ten Taha Akyol, Fatih Çekirge, Ahmet Hakan, Şükrü Kızılot;
Cumhuriyet'ten Utku Çakırözer, Aydın Engin, Çiğdem Toker, Özgür
Mumcu, Mustafa Balbay, Orhan Bursalı; Milliyet'ten Mehveş Evin,
Mehmet Tezkan; Radikal'den Murat Yetkin, Oral Çalışlar, Tarhan
Erdem; Yeni Şafak'tan İbrahim Karagül, Salih Tuna, Yasin Aktay,
Hikmet Genç; Star'dan Yiğit Bulut, Mustafa Nihat Yükselir, Nuh
Albayrak; Akşam'dan Turgay Güler, Cengiz Özdemir; Yeni Akit'ten Ali
Karahasanoğlu, Hasan Karakaya ve Sabah'tan Mehmet Barlas, Mahmut
Övür cemaata yönelik 14 Aralık Operasyonu'nu yazdı.
10 gazeteden 32 köşe yazarının yazılarının ilgili bölümleri
şöyle:
A. Turan Alkan - Zaman
Köy yanar, kim taranır?
Zaman Gazetesinin bir terör odağı olarak lanse edilmesi fevkalade
isabetli bir düşüncedir. Nitekim yarından itibaren Ekrem Dumanlı ve
Hidayet Karaca gibi iki ünlü terör liderinin gözaltına alınmasıyla
kamu düzeni ihlallerinde büyük bir gerileme yaşanacağı muhakkaktır.
Operasyon başarılıdır ve çok etkili olmuştur. Aziz milletimiz
böylece olağan şüpheli kanunu diye bilinen düzenleme ile başına ne
tür bir çorap örüldüğünün farkına varmayacağı gibi, barış sürecinde
birkısım ‘özsavunma güçleri’ne devlet bütçesinden nasıl ve ne kadar
kaynak aktarılacağı gibi lüzumsuz ayrıntılarla da
ilgilenmeyecektir. Bunca nimetin kadrini bilmeyene ne denilse
azdır.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Ali Bulaç - Zaman
Bu operasyon neyi örtüyor?
Türkiye giderek otoriter bir rejime doğru yol alıyor. Ortadoğu
ölçeğinde otoriter rejim “otokrasi”dir. Monarşilerde kuvvetler bir
elde toplanmıştır ve yönetim babadan oğula intikal eder. Otokraside
yönetim babadan oğula geçmez ama kuvvetler bir elde toplanır.
Otokrat rejimler öncesinde bu işe niyetlenenler, kendilerine karşı
bir darbe teşebbüsünde bulunulduğunu öne sürerler; olmayan darbe
teşebbüsü bastırılırken otoriter-otokrat rejimi kurmanın önündeki
engeller bir bir kaldırılmış olur. Nasır otokrasisini İhvan’ın
kendisine karşı darbe planladığı iddialarını öne sürerek sağlamış
oldu. Ogün bugün Mısır otoriter yönetimlerden kurtulabilmiş
değil.
Bir rejim otoriter ve otokrat nitelik kazandığında sadece ilk elde
kendine rakip veya muhalif çevreleri sindirmekle kalmaz,
muhalefetin her türünü denetim altına alır, ifade özgürlüğünü
ortadan kaldırır ve icraatlarının hiçbiri için kimseye hesap
vermez. Türkiye, bu istikamete yönelmiş bulunuyor. Dolayısıyla bir
gruba karşı yürütülen operasyonlar karşısında “Bana dokunmaz”
diyen, bir iki aşama sonra kendisini başka operasyonların hedefinde
görecektir.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Ali H. Aslan - Zaman
Vatan borcu
Dünkü operasyon, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ve güvenliğine en
büyük tehdidin kimlerden geldiğini bir kez daha ortaya koydu:
Gazeteciler, televizyoncular, dizi senaristleri, devlet memurları
değil; birbiriyle alakasız bu meslek gruplarının temsilcilerine
terör örgütü süsü vererek özgürlüklerini elinden alacak derecede
hırçınlaşmış AKP rejimi. Neden mi? Çünkü kadim bir devlet geleneği
ve hatırı sayılır demokrasi tecrübesi olan Türkiye’yi dünyada muz
cumhuriyeti derekesine indirmeyi en nihayet başardılar! Dostlarının
yüzünü böylesine kara çıkaran, düşmanlarını sevindiren ve ülkesini
dünyada yalnız bırakan idareler, ulusal güvenlik ve çıkarların
altını oyar.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Selçuk Gültaşlı - Zaman
Ekrem abi
Yanlış adamlara çattınız. Bir Hüseyin Gülerce çıkınca belki
ümitlendiniz, daha çok Hüseyin Gülerce’ler buluruz diye planlar
yapmaya başladınız. Planlarınız beyhude. Gülerce yerine karşınızda
Ekrem Dumanlı’ları, Hidayet Karaca’ları bulacaksınız. Yanlış
adamlara çattınız! Dumanlı’ların sayısı tahayyül edemeyeceğiniz
kadar artacak.
Ekrem abi bir mümin olarak aldatmadı ama aldandı. Darbecilerden çok
çekmiş Erdoğan’ın darbecilerden daha darbeci çıkacağını nereden
bilebilirdi. Şiir okuduğu için hapse düştüğünü, hapse düştüğü için
siyaseten var olduğunu unutan Erdoğan, hapsin ve haklı olmanın
gücünü yakında tekrar keşfedecek.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Taha Akyol – Hürriyet
Vahim
Fuat Avni'nin yazdıkları için bu ülkenin Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç, "Doğruysa vahim" demişti.
Pazar sabahı anlaşıldı ki doğruymuş ve elbette vahimdir!
Fuat Avni'nin haberine bakılırsa, sırada başkaları da var... Bunlar
kim ya da daha kimler? Belirsiz...
İşte bu belirsizlik Türkiye'de hukukun ne hale gelmekte olduğunun
işaretlerinden biridir.
Çünkü hukuk devletinde belirsizlik olmaz! İnsanlar geleceği
belirsiz görüp endişe yaşıyorsa orada hukuk ağır hasar almış
demektir.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Fatih Çekirge – Hürriyet
Hukuk
5 yıldır her gözaltı dalgasında 'hukuk' dedim.
Şimdi yine 'hukuk' diyorum...
Dün sabahtan itibaren bir soruşturma başladı.
Bazı gazetecilere gözaltı kararları çıktı..
Ne demeliyiz?
Savcının, yani adaletin terazisine güveneceğiz.
Sonuçta ben yine aynı şeyi söylüyorum.
Kim demokrasi ve hukukun dışında bir yasadışı işin içinde olmuşsa
adaletin pençesinden kurtulmasın.
Çünkü demokrasinin olmazsa olmazı adalet duygusunun kamu
vicdanındaki halidir.
O yüzden yargıca, savcıya, savunmaya, yani adalete güveneceğiz.
Hukukun üstünlüğünün ötesinde bir başka senaryoyu konuşmak hukuka
olan inanca saygısızlıktır.
Duygusallıklar geçicidir.
Kalıcı olan demokrasi ve hukuktur.
Vesselam.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Ahmet Hakan – Hürriyet
Vahimdir, tehlikelidir, hukuksuzdur, yanlıştır
-VAHİMDİR: Gazete ve televizyonlar basılarak... Gazeteciler ve
televizyoncular gözaltına alınarak, derdest edilerek... Demokrasiye
ve ifade özgürlüğüne büyük darbe vurulmuş olur. Ekrem Dumanlı ve
arkadaşlarının gözaltına alınması bu açıdan vahimdir.
-TEHLİKELİDİR: "Hükümet/Cemaat çatışması", söz söyleme ve ifade
etme özgürlüğüne kurban edilemez. Bu çatışmaya yaslanarak
gazetelere ve gazetecilere vurulan darbe, aslında tüm toplumun
özgürlüğüne vurulmuş bir darbedir. Ekrem Dumanlı ve arkadaşlarının
gözaltına alınması bu açıdan tehlikelidir.
-HUKUKSUZDUR: "Devletin egemenliğini ele geçirmek" şeklinde somut
hiçbir suçlamayı ihtiva etmeyen, soyutun soyutu bir suçlamayla
gazeteler basılamaz, gazeteciler suçlanamaz. Ekrem Dumanlı ve
arkadaşlarının gözaltına alınması bu açıdan hukuksuzdur.
-YANLIŞTIR: Yargı, karşıtlara karşı kullanılacak bir silah olarak
kullanılamaz. Yargı, hükümet karşıtlarını köşeye sıkıştırma aracı
haline getirilemez. Yargı, muhaliflere operasyon çekme aracı
yapılamaz. Ekrem Dumanlı ve arkadaşlarının gözaltına alınması bu
açıdan yanlıştır.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Şükrü Kızılot – Hürriyet
Hukuk Yoksa Vesayet Çoktur
'Onlar dün, hukuk ve yargıyı katlettiler' diyerek bugün, 'paralel
yapı' iddiasıyla başlatılan medya operasyonunu sorgulamamak hukuka
inananları bozar. Her şeyden önce; ülkede, 'vatan haini' denecek
düzeyde bir 'paralel yapı' oluşmuşsa 12 yılın hükümetleri, buna ya
bilinçli olarak yol verdi ('Ne istediler de vermedik' denmişti) ya
da hiç göremediler. İki halde de ilk sorumlu hükümetlerin
kendileridir.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Utku Çakırözer – Cumhuriyet
‘Yeni Türkiye’ Baskını
Ancak AKP hükümetlerinin ‘hukuk devleti’ konusunda bugüne kadarki
sicili hiç parlak değil. 17 Aralık sonrasında “İktidar tekerime
çomak sokanı en ağır şekilde cezalandırırım” mantığıyla, önce
yolsuzluk operasyonlarını yürüten yargı ve emniyet mensuplarını
hedef aldılar. Savcılar ve polisler görevlerinden alındı, ihraç
edildi, cezaevlerine kondu. Dün ise hedefte yolsuzluk operasyonu
üzerine yazan cemaat medyası vardı. Gazete yöneticileri, yazarlar
ve hatta dizi yönetmenleri ve oyuncuları terörist oldukları savıyla
gözaltına alındılar. Operasyonla iktidarın o hep övündüğü ‘yeni
Türkiye’nin resmi de bir defa daha ortaya çıktı. AKP, icraatlarını
eleştiren medya düzenine hiçbir şekilde tahammül edemediğini bir
kez daha gösterdi.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Aydın Engin – Cumhuriyet
Fuat Avni’den Al(ma) Haberi…
Şimdi Zaman’la dayanışma zamanıdır. “Oh olsun Fetoculara… Yesinler
birbirlerini… Ama onlar da Balyoz, Ergenekon gibi davalarda hukukun
değil intikamcılığın sesi olmamışlar mıydı” deyip yurttaşın
demokrasiyi “amasız, fakatsız, lakinsiz” savunma ödevinden yan
çizmeye, kaytarmaya hakkımız yok.
Çoğunuzun bildiğini biliyorum. Ama rahip Martin Niemöller’in 75 yıl
önce bizlere seslendiği o unutulmaz cümleleri bir kez daha aktarma
günü olduğuna inanıyorum:
Alman rahip Martin Niemöller konuşuyor:
“Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü
komünist değildim.
Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü
sosyal demokrat değildim.
Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü
sendikacı değildim.
Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Çiğdem Toker – Cumhuriyet
Hukuku ve Gazeteciliği Savunuyoruz
Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın, vaktiyle
“Onlar gazeteci oldukları için tutuklanmadı” diyerek
meslektaşlarımız Ahmet Şık ile Nedim Şener’in tutuklanmasına
verdiği iç acıtıcı destek, bugün kendisine yönelik uygulamanın
hukuksuz olduğunu söylememize engel değil.
Eğer tercihimizi, her koşulda ve herkes için hukuk, adalet ve basın
özgürlüğünden yana kullanmazsak, asıl o zaman iktidarın hukuku
araçsallaştıran anlayışına ve “rövanşizm” tuzağına yenik düşmüş
oluruz.
Zaman, geçmiş öfkeler üzerinden “ama” deme zamanı değil.
Hem, bırakalım George Orwell’in yaşasaydı ne yapacağına dair
faraziyeyi de, yaşarken söylediği şu söze bakalım:
“Gazetecilik, birilerinin basılmasını istemediği şeyi
yayımlayabilmektir. Geri kalan her şey, halkla ilişkiler
faaliyetidir.”
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Özgür Mumcu – Cumhuriyet
İktidarın Av Mevsimi
Bu bir sürek avıdır. Avcı kendini rahat hissedene kadar da devam
edecek. Avcıda cephane bol, avların kaçacak alanı dar.
Avcı, avı bırakırsa kendinin avlanacağından korkuyor. Bu yüzden
bırakın avdan vazgeçmeyi gerekirse içinde avlandığı ormanı bile
yakmayı aklına koymuş.
Vakti gelince şimdilik azat ettiği eski avlarına tekrar tuzak
kurmayacağının da garantisi yok.
Şimdi, “hele bir iddianameye bakalım” denecek. Bakalım elbette.
Zamanında beraber iş tuttuklarıyla birlikte yapıp ettiklerini
iddianamelere koyamayacakları ortada. Artık nesine bakacaksak
bakalım.
Cemaatle ortaklık bozulunca ara verilen sürek avı, avcının kendini
toparlamasıyla yeniden başladı. Son avı savunmak için değil, avcıya
direnmek için bu av mevsimine karşı çıkmak gerek.
İntikam değil adalet. İnsan haklarına dayanan bir hukuk devleti
hedefi...
Bu temel ilkelerden kavganın taraflarının kirli geçmişleri
nedeniyle feragat edilemez.
Bu av mevsimi sona ermeli.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Mustafa Balbay - Cumhuriyet
Ülke Bu Kavgaya Mahkûm Değil!
İktidarın parti kanadı ile cemaat kanadı birbirini çok ağır bir
dille suçlayarak, Türkiye’nin üzerinde tepiniyor.
Parti kanadının kökeni 1970’lerde, “Biz iktidara din dahil her
türlü değeri kullanarak sandık yoluyla geleceğiz” diye yola
çıktı.
Cemaat kanadı ise aynı zaman diliminde, “Biz sandıkla
uğraşmayacağız, yeni nesiller yetiştirip devlet kurumlarını ele
geçirerek iktidar sahibi olacağız” diye yola çıktı.
Son 40 yıllık süreçte yaşanan darbeler, siyasal hastalıklar,
uluslararası planlar AKP koalisyon iktidarını Türkiye’ye dayattı.
Taraflardan biri iktidara tek başına sahip olmak isteyince kavga
çıktı.
Parti cemaate diyor ki: “Sen hukuk dışı yöntemler kullanarak
devleti ele geçirmeye çalıştın.”
Cemaat AKP’ye diyor ki: “Sen hırsızsın.” Biz diyoruz ki; ikiniz de
haklısınız... Bu ülke size mahkûm değil.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Orhan Bursalı – Cumhuriyet
Operasyonun Çok Yönlü Anlamı Üzerine
Hukuk ve adalet dün de öncelikli talebimizdi... Bugün de öncelikli
talebimiz...
Ama Türkiye’nin komikliğini, dün bir tweet çok net anlatıyordu.
Cemaatin on binlerce mensubunun, RTE ve adamlarına karşı aynı anda,
muazzam bir bedduaya çıkacakları; bu bedduanın etkisini sıfırlamak
için de RTE ve yandaşlarının da yine aynı anda bir “dua kalkanı”
oluşturacakları yazılıyordu.
Türkiye fantastik film ülkesi oldu!
Son not: Bu operasyonun RTE otoriterliğini ve diktatörlüğünü
güçlendirmeye yönelik olduğu tartışılmaz.. Kesin olan bu..
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Mehveş Evin – Milliyet
Herkes aynı gemide
Gülen cemaatine bağlı basın mensuplarından bir kısmı, dün gözaltına
alındı.
Şüpheliler ‘Türkiye Cumhuriyeti devleti egemenliğini ele geçirmek
amacıyla baskı, yıldırma ve tehdit yöntemlerini kullanıp, örgütsel
yapı oluşturarak, bu yapılanma altında iftira, kişi hürriyetinden
yoksun kılma ve belgede sahtecilik”le suçlanıyor.
Cemaat mensubu gazetecilerin, daha evvel başka gerekçelerle
suçlanıp hapse atılan gazetecileri sahiplenmediği, hatta
yargılanmadan suçlu gösterdiği bir gerçek.
Ancak bu gerçek “oh olsun” demeyi haklı çıkarmıyor.
Aksine, bugün en keskin kutuplara savrulmuş gazetecilerin bile
artık şu yalın gerçeği görmesi gerek:
İster misyon gazeteciliği olsun, ister merkez medya... İster sosyal
medya kullanıcısı olsun, ister Kürt medyası...
Beğenin beğenmeyin, herkes aynı gemide. Evet, gazetecilik adına
yapılan korkunç hataları, yalan haberleri ve manipülasyonları
unutmayalım... Hatta yeri geldiğinde teşhir edelim!
Fakat ifade ve basın özgürlüğünü savunacaksak, bunu ancak evrensel
standartlar üzerinden yapabiliriz.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Mehmet Tezkan - Milliyet
Sürpriz olmadı
İçinde bulunduğumuz durumu anlatan en iyi ifade bu galiba..
Mağdurun kimliği sorulmaz..
Polis gazetelere baskın yapıyorsa, gazeteciler gözaltına alınıyorsa
bizi meselenin bu boyutu
ilgilendirmeli..
O gazetenin..
O gazetecilerin dün yaptıklarına bakarsak..
Basın özgürlüğü, demokrasi yeni mi aklınıza geldi
diye sorarsak, oh olsun tavrı içine
girersek doğru olmaz..
Mesele Zaman gazetesi değil.. Mesele Samanyolu TV’nin yayınları
değil..
Mesele medya..
*
Şunu da belirteyim.. Bugün olanların dün yaşananlardan,
yaşatılanlardan farkı yok..
Fark; dünün mağrurlarının Mağdur hale gelmesidir..
Fark; dün gazeteciler gözaltına alınırken ‘onlar gazetecilik
faaliyetinden gözaltına alınmadı’ diyen gazetecilerin bugün
‘medyaya darbe’ diye bağırmasıdır..
Fark; dün savcının polisin hoyratça tavrını savunanların
bugün ekranlara çıkıp polis ve savcıları hoyratça davranmakla
suçlamasıdır..
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Murat Yetkin – Radikal
Zaman’a operasyon AK Parti’nin dönüm noktası olacak
Bütün bunların üzerine, şimdi de AK Parti’ye başından itibaren
büyük hizmetler sunmuş, destek olmuş Gülen Cemaatinin açık
tasfiyesi gelmiş oldu.
Bu aslında AK Parti içinde kendi kimliklerini sürdürmeye çalışan
başka cemaatlere, gruplara da açık bir uyarı: Yanlarına salavatla
yaklaşılan Gülencilerin başına bunlar geldiyse, başkalarının başına
neler gelir kimbilir.
Yani AK Parti’nin 2015 seçimi sonrasındaki Meclis grubuna girebilme
ölçüsünün davaya bağlılık olmaktan, lidere, yani Erdoğan’a bağlılık
olacağını gösteriyor; öyle bir dönüm noktası sayılabilir.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Oral Çalışlar – Radikal
‘Gazetecilik kimliği dışında bir şey yaptıysam’
Umuyorum ve bekliyorum ki; bu süreç, yeni tutuklama dalgalarıyla,
'şok operasyonlar'la devam etmesin. Elbette soruşturma yapılsın,
iddialar araştırılsın ve hukuk sınırları içinde, insani değerler
zemininde bir yol aransın.
Şu açık: Herkes, 'karşıt'ını; operasyonla, gözaltıyla, hapishaneyle
veya medya gücüyle susturmak istiyor.
Muhaliflerimizle birlikte; demokrasiye sahip çıkmak ve özgürlükleri
korumak temelinde yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Hepimizin
özeleştiriye ihtiyacı var.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Tarhan Erdem – Radikal
Her sonuç iktidara bağlı!
Başbakan, “darbeci olmadığınızı söyleyin” diye sesleniyor! Pek
güzel yazayım; darbe veya serbest seçim dışı başka bir sonuç
felakettir halk için, devlet için, çocuklarımız için… Bu gidişin
bir felaketle sonuçlanmasını önleyebilecek olan iktidardır!
Tek ve ilk tedbir demokrasinin genişletilmesi ve ilk yapılacak
ifade özgürlüğünün tanımlanmasıdır: İfade özgürlüğü, tabii yargıç
tarafından yakın ve açık tehlike bulunduğu kararı verilmeyen her
düşüncenin ifade edilip yaygınlaştırılması özgürlüğüdür.
Bu tanımdan sonra ilk adım, Terörle Mücadele Kanunu'nu ve ceza
kanunundaki bazı maddeleri kaldırmaktır.
Benim bildiğim budur! Tıkanıklık sonrası karmaşa ve yuvarlanmanın
önlenmesi için başka bir yol bilmiyorum ki yazayım.
İktidar da, “Yeni Türkiye” için, ifade özgürlüğünün mevcut
sınırlarını korumak gerektiğine inanıyor galiba; o sınırları
yükseltmeyi politika sayıyor!
Eğer böyleyse; yok yok, böyle olamaz, olmasın; her şey iktidara
bağlı!
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
İbrahim Karagül – Yeni Şafak
Ekrem Dumanlı sadece gazeteci mi?
Ekrem Dumanlı, gazetesinde meydan okuyabilir, hatta şov yapabilir,
gazetecilik örtüsü altında bir dokunulmazlık arayabilir. Hiçbir
gazeteci, gazete yöneticisi, yazarı, çizeri, mesleğinin kendisine
verdiği gücü ve imkanı başka şeyler için bir örtü olarak
kullanmamalı. Gazeteciliği silaha dönüştürürsek, bir güç/iktidar
savaşının uzantısı haline getirirsek o zaman gazetecilik dışında
cümlelerle konuşmak zorunda kalırız.
Dumanlı’nın gazetecilik tarafını sonuna kadar savunacağız. Bunda
tereddüt etmeyeceğiz. Ama gazetecilik dışındaki rolü konusunda
yanında olmayacağız. Tam tersine karşısında olmaya devam
edeceğiz.
Bu ayrımı belirleyecek olan da biz değiliz.
Göreceğiz.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Salih Tuna – Yeni Şafak
Bu elemanları kim yetiştirdi?
Bir lider (üstelik etrafında uhrevi efsaneler üretilen bir lider)
bağlılarına, “mahpusa girmek dışarda kalmaktan yeğdir, siz de girin
içeri” falan demez.
Şayet bağlılarını konsolide etmek istiyorsa fedakarlığı bizzat
kendisi yapar.
Hele o liderin yaşı 80’e dayanmışsa!
Mesela şöyle der bağlılarına, “Biz gördük gördüğümüz, yaşadık
yaşayacağımız kadar. Siz çoluk çocuğunuzdan, sabilerinizden ayrı
kalmayın. Zaten bezdim bu gavur yadellerde yaşamaktan. Siz
yanmayın, ben yanarım sizin yerinize de!..”
Yetkililere de der ki, “Onların suçu yok bana inanmaktan
başka. Alacaksanız beni alın. Geliyorum teslim olmaya…”
Bir lider işte bunları demiyor, diyemiyorsa bunun iki nedeni
vardır. Ya öz benliği bunları söylemeye müsait değildir, ya da
etrafı kuşatılmış yani esir düşmüştür.
Hangisi?
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Yasin Aktay – Yeni Şafak
Paralel yapının şifresi
Gülen hareketinde, ortada neredeyse Müslümanların büyük çoğunluğuna
karşı cephe almayı, hatta savaş açmayı, Müslümanların sevindiğine
üzülmeye, üzüldüğüne sevinmeye sevk eden bir liderin ne yaptığını
sorgulamaksızın körü körüne itaat örneğini görüyoruz. Bu itaat
insanları Müslümanların genel gidişatından uzağa düşürüyor,
duygularını mazlumların ve halis müminlerin duygularından
koparıyor. Başka hiç bir gösterge olmasa, sadece bu durum bile
insanı uyandırmalı değil mi?
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Hikmet Genç – Yeni Şafak
Bu kadar salağa yatmayın!...
Velhasıl ülkede kaos oluşturabilecek her türlü provokasyonu
denediniz…
Ama tutmadı… Tutmayınca kontrolü kaybettiniz, zıvanadan
çıktınız…
Nihayetinde deşifre oldunuz…
Hem yerel seçimlerde hem de cumhurbaşkanlığı seçiminde kararını
verdi bu millet…
‘Paralel yapıya izin vermem, darbecilerden hesap sorulsun’
dedi…
Ve artık salağa yatmanın bir manası yok…
‘Demokrasiye, medyaya darbe’ martavalını yutturamazsınız…
'Ergenekon Davası’nda sabaha karşı evlerinden alınan gazetecilerin
yaptıkları gazetecilik değil, ama sizinki gazetecilik!...’
öyle mi?!...
Hukuk sizin paralel ekibin elinde olunca hukuk, ama gayrısı olunca
hukuksuzluk öyle mi?!...
17-25 Aralık kumpasından devletin haberi yok, ama sizin paralel
medya timiniz operasyondan aylar önce isim vererek operasyon
hakkında bilgi verecek…
Fuatavni’niz paralel yapıya karşı yürütülen en gizli
soruşturmaları, gözaltı kararlarını günler önce bildirecek…
Ve siz devletin sinir uçlarına kadar sızmış bir örgüt
değilsiniz…
Amacınız sadece hizmet, himmet, saffet, gayret.., öyle mi?!...
İnandırırsınız belki, ha gayret!...
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Yiğit Bulut – Star
Türkiye Cumhuriyeti’ne saldıran YERLEŞİK DÜZEN ve
TAŞERONLARI...
Sevgili dostlar, SALDIRI artık sadece Hükümet, TSK veya başka
kurumlara değil! Saldırının şiddeti Türkiye adına çok ciddi bir
noktaya geldi ve bence en önemlisi konu artık SİYASİ değil! Saldırı
ekonomiden-siyasete her alanda DEVLET’i tehdit eden bir şekil aldı
ve her geçen gün yeni bir “kol açarak” ilerlemeye çalışıyor... Bu
konuda en önemli tespiti Sayın Cumhurbaşkanımız yaptı ve şöyle
dedi; SALDIRI BANA DEĞİL, SALDIRI TÜRKİYE’ye, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’ne...
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Mustafa Nihat Yükselir - Star
Ekrem Dumanlı gazetecilikten mi gözaltına alındı?
Ekrem Dumanlı gazetecilik faaliyetlerinden mi tutuklandı, onu
bilmiyorum yapılacak yargılama sonunda bu ortaya çıkacak.
Yapılan bu son operasyonu bir fırsat bilip birilerinin üzerinde
tepinecek değilim.
Bilmediğim bir operasyon konusunda erken konuşmak da istemem.
Ancak çok gizli yürütülen bir operasyonun paralel yapı tarafından
fenomen yapılan sahte bir sosyal medya hesabı üzerinden üç gün önce
deşifre edilmesini de göz ardı etmemek lazım.
Üç gün önceden bu operasyonun yapılacağını kendi yarattıkları sahte
hesap üzerinden açıklanması sonrası bu açıklamayı doğru olduğunu
bildikleri için üç gün boyunca eylem yaparak operasyonun
yapılmaması için kamuoyu yaratmaya çalışan Ekrem dumanlı ve diğer
arkadaşları değimli?
Eğer devlet içerisinde bir derin bir paralel yapılanma yoksa bu
bilgiyi üç gün önce nasıl aldılar bu arkadaşlar?
Cevaplandırılması gereken asıl soru bu.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Nuh Albayrak - Star
Nedir bu panik, nedir bu öfke?
Zannedersiniz ülkede darbe teşebbüsü olmuş da o önlenmeye
çalışılıyor.
Zamanın dili tam aksini söylüyor... “Vesayetle savaş” kisvesi
altında devletin bütün imkanlarını kullanarak “Devleti ele
geçirmeye çalışan” ve bunun için her türlü yöntemi kullanarak dev
bir vesayet haline gelen yapı ile mücadele ediliyor.
Bu mücadelede gelinen noktada oklar sizi gösteriyorsa bunun (eksik
evrakla geldikleri için kapınızdan geri dönerek, görülmemiş bir
skandala imza atacak kadar) hukukî bir çerçevede irdelenmesinden
daha doğal ne olabilir ki...
Siz, günlerdir canlı yayınlarda iddia ettiğiniz gibi “suçsuz”
olduğunuza inanıyorsanız bunun tescil edilebileceği tek yer yine
yargıdır.
Malum, temiz olanların yaşayacağı bir endişe yoktur.
O halde nedir bu panik, nedir bu öfke? Bırakın belgeler, bilgiler
konuşsun...
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Turgay Güler - Akşam
Sahi kimsin sen Ekrem?
Dün “Yargıya saygı duymak gerekir!” diyenler, “Bekleyelim,
görelim!” diyenler, “Suçunuz yoksa niçin korkuyorsunuz?” diyenler
bugün bas bas bağırıyor.
Hatırlayın! Zaman Gazetesi Oda TV operasyonunu “Bu mu gazetecilik?”
manşetiyle duyurmuştu.
“Gözaltıların gazetecilikle ilgisi yok, açıklanamayacak deliller
var” manşetleri atıyordu.
İlhan Selçuk sabaha karşı 4’te gözaltına alındığında, “Bu bir terör
operasyonu, bundan daha doğal ne var?” diyorlardı.
Dün öyle olmadı. Haklarında gözaltı kararı verilenler, emniyete
davet edildi.
Bu davete uyanlar, emniyet girişinde habercilere açıklama bile
yapabildi.
Buna rağmen Ekrem Dumanlı ne yaptı?
“Polis gelip beni alsın, buradayım” dedi.
Fethullah Gülen’in “Teslim olmayın!” çağrısına uydu.
Niçin peki? Şüphesiz, polisin kollarında sözüm ona “zorla” emniyete
götürülürken ortaya çıkacak fotoğrafı kullanmak için.
Ve son bir not.
Sahi kimsin sen Ekrem?
Gerçekte nesin?
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Cengiz Özdemir - Akşam
12 Eylül 1980... 17 Aralık 2013...
Birisi Fethullah Gülen'e anlatsın.
Ortada çizme falan kalmadı.
Aş-tı-nız!
Söyleşide söylediği şu ki, biz sandıkla işi olmayan ama tepeden
tırnağa siyasi ve fakat millet reyine gitmeyi gereksiz gören,
gideni ve seçileni ise adam yerine koymayan, dolayısıyla milletle
de işi olmayan bir hareketiz!
Beyler, böylesi bir duruşun demokrasilerde asla siyasi karşılığı
olmaz.
Ama hukuk devletinde mutlaka cezai karşılığı olur!
Gün gelir ö-de-tir-ler.
En küçüğünden, en büyüğüne hiçbir organizasyonda böylesi paralel
girişimler kısa süreli, keyfi maceralar dışında
sür-dü-rü-le-mez.
Sadece Türkiye Cumhuriyeti değil, dünya üzerinde hiçbir devlet
sandıktan aldığı yetkiyi; yasama, yürütme ya da yargı erkini
Pensilvanya üzerinden bir yerlere karşı sorumlu ama seçilmişlerden
çok daha fazla yetki kullanma hırsında tavizsiz olan bir yapıyla
pay-laş-maz.
Dün ne güzel olmuştu diyerek, heva ve hevesinize uymaktan hiç
olmazsa bundan sonrası için artık vazgeçin.
Bizden söylemesi...
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Ali Karahasanoğlu – Yeni Akit
Dumanlı gazeteci de, Kaplan değil miydi?
Şimdi soralım, Ekrem’e..
Sen gözaltına alınınca, basın susturulmuş oluyor da, Mustafa Kaplan
gözaltına alındığında, niye basın susturulmuş olmadı?
Dahası; o gazeteciye gözaltının altyapısının, sizin gibi
gazeteciler eliyle hazırlanması da, basının susturulması değil
midir?
Bu iş de, tam Salamon’un hikayesine döndü. “Dövüyorlar” derken..
Aslında döven, kendileri imiş!
“Gazeteciler gözaltına alınıyor” derken, aslında “gazetecileri
gözaltına aldıran, kendileri” imiş!
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Hasan Karakaya – Yeni Akit
Kendi manşetleri ile soruyoruz: Bu mu gazetecilik?
“Şov” dedik, oradan devam edelim... Ekrem Dumanlı’sından tutun,
Faruk Mercan’ına ve Mustafa Ünal’ına kadar, dün, herkes
“kamera”ların karşısına geçti ve dediler ki; “Bu operasyon
dayanaksızdır!.. Bu operasyon hukuksuzdur!.. Bu operasyon
demokrasiye ve medyaya darbedir!.. Biz, yılların gazetecisiyiz...
Bir gazetecinin örgütle ne işi olabilir?”
Hani, atalarımız “Men dakka dukka” demişler ya, gerçekten de,
“eden, buluyor!”
Bu arkadaşlarımız; “Odatv’ye yönelik operasyonlar”da gözaltına
alınan ve daha sonra tutuklanan “gazeteciler” için, 6 Mart 2011
tarihli Zaman gazetesinde; “Bu mu gazetecilik?” manşeti atmamışlar
mıydı?..
Bu arkadaşlar, o gazetecileri; “Kamuoyunun, Ergenekon dâvâları
aleyhine yönlendirilmesi ve toplumsal olaylarla kaos ortamı
oluşturulması için psikolojik harp taktikleri uygulamakla”
suçlamıyorlar mıydı?..
Şimdi, kendileri de “aynı taktikleri uygulamakla”
suçlanıyorlar!..
2011’de, o gazetecilere yönelik olarak; “Bu mu gazetecilik?” diye
soran ve onları “örgüt üyesi” olarak lânse eden arkadaşlarımıza,
bugün aynı soru soruluyor;
“Bu mu gazetecilik?”
Dün “hukuksuzluğa, adaletsizliğe, vicdansızlığa” çanak tutan
sizlerin yaptığı “gazetecilik” miydi ki, bugün; “Gazetecilere bu
yapılır mı?” diye soruyorsunuz?..
“Men dakka dukka!”
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Mehmet Barlas – Sabah
Kayıt dışı siyaset ile iktidara ortak olunamıyor
Keşke bütün bu olanları hiç yaşamamış olsaydık?
Hrant Dink öldürülmemiş olsaydı...
Nedim Şener de, Ahmet Şık da, Hanefi Avcı da yazdıklarından ötürü
tutuklanmamış olsalardı... Kasetlerle, teyplerle siyasete yön
vereceklerini, algı çarpıtması operasyonları yapabileceklerini
hesap edenler, bu serüvenin sonunda Milli Güvenlik Kurulu'nun
gündemine girebileceğini de hesap etselerdi...
Erdoğan'ın "Artık bu hasret bitsin" çağrısını keşke doğru
değerlendirebilseydi Fethullah Gülen... "Yasa dışı örgüt" kapsamına
giren bir oluşumun sonunda mutlaka adliyelik olacağı
görülebilseydi...
Evet... Galiba gerçekten bir savaş hali var... Dileriz bu en kısa
sürede yerini barışa bırakır...
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.
Mahmut Övür - Sabah
Paralel operasyonu ve Tahşiyeciler
Birkaç gündür spekülasyonu yapılan Gülen Cemaati'ne yönelik
operasyon nihayet başladı. Aralarında cemaate yakın gazete ve TV
yöneticilerinin de olduğu 31 kişi gözaltına alındı.
Gözaltı girişimine yönelik tepkilerdeki çifte standart bir yana,
umarım artık yargı da geçmişte Ergenekon ve Balyoz darbe
süreçlerinde düşülen hatalara düşmez.
Evrensel adil yargılama standardı neyse herkese o uygulanır. Tabii
bu gerçek, Türkiye'nin son yıllarda maruz kaldığı paralel yapı
saldırılarının hukuk içinde hesap vermeyeceği anlamına gelmez. Son
yıllarda darbelerle yüzleşme sürecinin içini boşaltan,
Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil herkesi dinleyerek ülkeyi bir korku
cumhuriyetine dönüştüren "paralel yapı"yla hesaplaşılmadan gerçek
hukuk devleti olunmaz. Bunun kolay olmayacağı çok açık... Çünkü
hâlâ devlet içinde güçlüler ve son operasyon bilgilerini
yayınlamaları da bunu gösteriyor. Sadece bu bile insanı ürkütmeye
yetiyor.
Yazının tamamını okumak için
tıklayınız.